Edip Cansever için
ACININ OMUZLANISI
Kadini bir gürültüye sapladilar.
Evler tikirtiydi, tikirtiydi, tikirti
kahkahamin düsürdügü çiçekleri bulamadilar
firtinali bir geceydi çünkü bulamadilar
bombalar, bö sesleri, savas alaborasi...
Yasamak bir tikirtiydi, aldirmadilar.
Çocuklarin düslerinde bir Markut
bir kurbaga zipliyor yasamamizdan
hergün zipliyor, hergün eksiliyor, hergün
Markuuuut! Torbani sarkit.
Her dogal güzelligin bir ucunda aptallik
öbür ucunda o kambersiz geçen dügün.
Kadin. Kadini bir dilime katik ettiler
Markuuuut! Torbani sarkit.
Siz büyüyün kan kuslari siz büyüyün
güzün gelisi bir ögürtüdür korkmayin
korkmayin ölüm bir baska agzidir yarasalarin.
Asinmis esikler, asinmis yaygaralar
aslan gibi bir kocasi var miydi bu kadinin?
Gömlegimi zorlayan kus sesleri.
AKDENIZ'IN UFKA DOGRU MORA ÇALAN MAVISI
Kim yeni terleyen biyigina, sakalina sevdalanmissa,
ölünceye kadar bu daireden disariya ayak atamaz.
Hafiz
Yaz günleri beni hatirlamiyor.
Salgili bir hayvanla bitisiyorum yaz yaklasinca
yayiliyorum ortasina sevgili tüylerimin
genis uykulardayim, muazzam uykularda
yillarin zulmünden haberim yok
ne de süzgün tasrali kizlar korosundan
geçiyor hazza yatkin dudaklariyla gece
canimin ilmekleri arasindan.
Beni artik kimseler arayip da bulmasin
beyaz harmanilerin göklere açik sofrasinda
yiktigim saltanatin dizinde inledigim
askin en tabaninda yattigim anlasilmasin
çünkü ben çok gizli bir yanlisin
dehsetengiz yetenegini ölçmek için
yepyeni bir hata için iniyorum Akdeniz'e
Meryemoglu sanip ben zavalli ademi
çarmiha çaktilar orda çok zaman önce.
Çok zaman önceydi ki otobüsler
mermer sütunlu sehirlerden sahil çardaklarina
nice yilgin havarilerle gidip geldi.
Hepimiz, yani taflan çignemekle güzellesen çocuklar
havariler karsisinda harami
gövdesinde hayvan kabarinca mecalsiz
kutlu bir tan çikarmayi denedik
kayser makinasindan
anneler
sevecen gözyaslariyla korurdular bizi.
Bizi sen ey beyhude ve baygin duygularin yirticisi
sen ey los çalgilari uykulardan çikarip
bahçelerin hayatina yerlestiren esrar
bizi birakmistin
aci güller salinirdi kanimin raddelerinde
ve ben günes altinda bize kendini öptüren neyse
gece onun kimlerle bulustugunu arastirdim
o zaman yalin yürek kaldim siddetin çölünde
aldanislarin çölünde korkudan
denize dilimi soktum ayaklarimdan önce.
Bu kadar, bu kadardi Akdeniz
asli yokmus dinlediklerimin
eski moda günes sanrilarindan
bir sair cesedinden hiç farki yok denizin.
Yok ve yaz günleri beni hatirlamiyor
bogulmus hüznü gösteriyor bana memelerinden
geçiyorum bir yakici maviden derinlestirilmis mora
geçiyorum ayaklarim altinda kumlari hiçkirtarak
Kara yaz! Karanlik yaz! Kararan vücutlardan
rihtima varmayan ceset elbette hatirlanmaz.
AKLA KARSI TEZLER
I.
Gecenin üçüdür en uygun zaman, bahse girerim
düsünün: sabah çok yakin
oysa isilti yok ortalikta
nerdeyse gece bitmis
ama sürmekte karanlik
henüz uyanmis bazilari
henüz uyumamis bazilari
bazilari uyanmis uykusuna doymadan
bazilari uykusuna varmadan doymus
görüyorsunuz ilm-i hilaf ü cedel düzeniyle hayat
nasil da sürüklüyor kendini
ve ben bunu kanitlayabiliyorum
su sair halimle
böylece size ey saygideger erbab-i cumhuriyet
akilli ve yetenekli oldugumu
kanitlamis oluyorum
sizler de
bu derin bilgeligi kavrayarak
kendi degerinizi ortaya koymus oluyorsunuz.
II.
Ütüsüz bir pantolon kadar tedbirliyim
tarihi bir gerçek kadar sikilgan
bilmem ki Tesalya'daki Termofil
bir yigitlik anisi
bir hayinlik aniti mi olsa
yine bilmem quantum kuramini
ögrenen insan hakli midir
kendini ardiçkusu sanmakta-
ben
yirminci yüzyilin sonlarinda
en uzak uyanislar ikliminde yasadim
bir imparatorluk genisligindeki gençligim sirasinda
kadinlardan daha çok birinci subeye vardim.
III.
En mutlu insanlar belki de
baca temizleyicileridir
öyle dar, öyle kara karanlik bir yerdedirler ki
yüreklerini genis, dayanikli
aydinlik tutmak zorundadirlar
buna yükümlü sayarlar kendilerini.
Baca temizleyicileri baskalarini sevmekle kalmaz
baskalarinca sevilirler ayni zamanda
çünkü herkesi düsünmeyecek kadar mutlu
herkes tarafindan düsünülmeyecek kadar mutludurlar.
IV.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Bu sorunun karsiligini bulamiyorum
içinden çikilmaz bi olay, ama önemsiz
köylüleri öldürmesek de olur
hatta onlarin kalin suratlarini
görmezlikten gelebiliriz
yapilacak çok sey var daha
sözgelimi ben, kendim
hiç hayit agaci görmemisim
görmeden ölürüm diye korkum da yok
degil mi ki albatrosu Baudelaire'den
Yves Bonnefoy'dan semenderi ögrendim
bir gün bakarsiniz
su güzelim bilgiç beynimi kirip
tenesir tahtasi olarak kullanabilirim.
AMENTÜ
insan
esref-i mahlûkattir, derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardi
ama bir eylül günü bilek damarlarimi kestigim zaman
bu söz asil anlamini kavradi
geçti çivginlarin, çibanlarin, reklâmlarin arasindan
geçti tarih denilen tamahkâr tüccari
kararmis rakamlarin yariklarindan sizarak
bu söz yüregime kadar alçaldi
damar kesildi, kandir akacak
ama kan kesilince damardan sicak
simsicak kelimeler bosandi
ask için karnima ve gögsüme
ölüm için yüregime sürdügüm ecza uçtu birden
ask ve ölüm bana yeniden
su ve ates ve toprak
yeniden yorumlandi.
Dilce susup
bedence konusulan bir çagda
biliyorum kolay anlasilmayacak
kanatlari kara fücur çiçekleri açmis olan dünyanin
yanik yagda bogulan yapilarin arasinda
delirmek hakkini elde bulundurmak
rahma çagdas terimlerle yanasmak için
bana deha degil
belgeler gerekli
kanitlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
pespese kaç gece yillarca
aciyan, yumusak yerlerime yaslanip uçardim
bilmezdim neden bazi saatler
alaturka vakitlere ayarli
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgi desem
kötü bir sey dokunmus olurdu sanki dudaklarima
Tokat
aklima niye gelmezdi
babam onbesli olmasa.
Meyan kökü kazarmis babam kirlarda
ben o yasta koltugumda kitaplar
isaret parmagimda zincir, cebimde sedef çaki
cebimde kirlangiçlar çilginlik sayfalari
kafamda yasak düsünceler, Gide meselâ.
Kar yagarken kirlenen bir seydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlami tikansin diye islik çalar
resimli bir kitaptan çalardim hayatimi
oysa her gün
merkep kiralayip da kazilan kökleri
Forbes firmasina satan
babamdi.
Budur
iste bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
iste sehirleri bayindir gösteren yalan
iste mevsimlerin degistigi yerde buharlasan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acilariyla
güçbelâ kurdugum cümle iste bu;
ten kaygusu yüklü agir bir haç tasimaktan
tenimin olanca agirligi yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dag, iyice solmus dudak
bile bir bir çinlayan
ihtilâl haberidir
ve gecenin gümüs ipliklerden islenmis olusu
nisan aylari gelince vücudu hafifletir
sahlanan grevler için kahkahalarim küstah
bakislarim beyaz bulutlara karsi obur
marslara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider sehre ve saraba yaltaklanarak
biraz aglayabilmek için
fotograflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.
Insanin
gölgesiyle tanimlandigi bir çagda
marslara düser belki birkaç sey açiklamak
belki ruhlarin gölgesi
düser de marslara
mümkün olur babami
varlik sancisiyla çigirmak:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmis minbere
Kâfir Yunan bayrak asmis
Camilere, her yere
Öyle ise gel kardesim
Hep verelim elele
Patlatalim bombalari
Çanlar sussun her yerde
Çanlar sustu ve fakat
binlerce yilin yabancisi bir ses
degdi minarelere:
Tanri uludur Tanri uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamis degilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalniz
coskunlugu karsisinda içlendigim sadirvan
nüfus cüzdanimda tuhaf
ekmek damgasi durur
benim isim bulutlar arsinlamak gün boyu
etin islak tadina dogru
yavas yavas uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapip
hirsiz cenazelerine bine bine
temiz döseklerin ürpertisinden çesme
korkak dualarindan cibinlikler kurarak
dokundugum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakissiz yasamaklari
silâhlanmak sayarak
çikardim
bogaza tikanan lokmanin hartasini
çikinimda günesler halka dagitmak için
halki suvarmak için saçlarimda bin irmak
ihtirdim caddeleri meger ki mezarlarmis
hazirmis zaten duvar sikilmis bir yumruga
fly Pan-Am
drink Coca-Cola.
Tutun ve yüzlestirin hayatlari
biri kör bataklarin çirpinisinda kutsal
biri serkes ama oldukça da hakli.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadir
hayatsa bir baska hayata karsi.
Orada
ask ve çocuk
birbirine katismaz
nasil katismiyorsa basaklara agustos sicagi
kendi tehlikesi pesinden gider insan
putlarin dahi damarindan aktigi güne kadar
sürdürür yorucu kovalamayi.
Hanidir görklü dünya dünyalar içre dogan?
Nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmis ülkesi
agzi bayat suyla çalkanmis çocuga rahîm olan
parti brosürleri yoksa kafiyeler mi?
Hangi cisimdir açikça bilmek isterim
takvim yapraklarinin arasini dolduran
nedir o kati sey
ki gücü
gönlün dagdagasini durultacak?
Hayat
dört seyle kaimdir, derdi babam
su ve ates ve toprak.
Ve rüzgâr.
Ona kendimi sonradan ben ekledim
pisirilmis çamurun zifirî korkusunu
ham yüregin pütürlerini geçtim
gövdemi âlemlere zerkederek
varoldum kayrasiyla Varedenin
esref-i mahlûkat
nedir bildim.
AYNI ADAM
Tozludur saçlarim, saçlarimdan
devrilmis saraylarin dumanlari savrulur
yüzüm yaniktir
yüregime bir karanfil sokuludur
ve partizanca darbelerin dünyaya ilen savki
benim gögsüme gögsüme vurup durur.
Ben dünyaya dogru yürümekle meshurum
bahar da sürgülenir içime katranlar da
hem kosarak yarattigim sevgiler vardir
hem körlenmis sevgilerin acisiyla kostururum.
Beni sular
kocaman taslari parçalayarak hatirliyor daglarda
ve beni hatirlatiyor çeltik tarlalarinda ayni sular
umutlu sakinlikleri
lohusaliklariyla.
Ben dünyaya dogru yürümekle meshurum
kökten dallara yürüyen sular gibi
yürürüm kömür ocaklarina, çapalanan tütüne
yürürüm hüzün ve agrilar çarelenir
daglarin esmer ve yaban telâsindan kurtula diye
torna tezgâhlarinda demir.
Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen
yürürüm yürüyüsümdür yeryüzünün halleri
kanla dolar pazulari tarladakinin
hizar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki
gökleri gögsümden asirtarak yürürüm
yagli kasketimin kiyisinda nar çiçekleri.
Ayni adam Ekim günlerinden beri gümbür gümbür gelirim
teneke damlarin üstüne safi sinirden dogan günes
portakallar firlatarak parliyor benim adimlarimla
anladim neden yorgunluk
gülümserlik getiriyor insana
hayatin bana basat
bana avrat olusunu ögrendim
isçiler bunu kursunlanarak ögrendi
on besinde bir arkadas
inancini savunurken yargica
anladi bulana durula akmakta olan seyi.
Yürüyorum
azarlaniyorum fiskiran basaklarla
iki bomba gibi tasiyorum koltugumdaki bir çift somunu
hurdahas bir sanciyla geçiyorum badem çiçekleri altindan
gözlerim nemli degil.
gözlerim namlu.
BAKIR TENLI YAPRAKLAR
Bak, ölüm güzü kiskaniyor
simdi issizdir onun sevimli kedisi
ve herkes onun el degmedik yerleri oldugunu saniyor.
uzuyor defterine ugrayan kan lekesi
senin kuslarin olurdu mevsimi yolculuklara çagiran
içli tasra kizlarin gizemli eviçleri
kapilarin olurdu korkudan çok denizlere açilan
o denize açilan ellerin nerde simdi?
yine bir güz büyümekte kaninda gölgelerin
o üzünç ordulari tarlalar çignemekte
bak, ölüm güzü kiskaniyor
mevsimi aska çagiran kuslarin nerde senin
güze el degdirmeyen ellerin nerde?
BAKMAKLAR
Donyagindan yapilmis sabunlarin
ürkütüp sindirdigi gözlerim vardi - agir -
agir yani çorapli ve sürgün dogmanin
tasinmaz kildigi.
Ben senlikçisiydim pihti kanin
keten helvacilardan, bileycilerden
rugan çizme giyilen çaglardan geçerdim
barutun ve susamanin güzelligiyle
tek yatmanin akmayan yüzüyle geçerdim.
Oraya, gögsüme ilikledigim hayvani ayartmadan
direnmenin mayasini ellemeye.
Gün dönerdi, benzi solardi kahkahamin
kapardim kapimi gevseyen bir yanimla
ve hergece yatagimda bir engerek bulmanin
süregen igrentisiyle dolardim, sesim
öylece - Kusmuk Gibi - kalirdi agzimda.
Çünkü heryerde bir gögün ufak kaldigi vardi
- aksama özgü gögsümü açardim
ey mutlu seri penceresi doganin -
heryerde köpeksi koklasmalarin sürüp gittigi vardi
uyurken bir kadina doyar gibi kanardi ayaklarim
kanardi ve bir irin seliyle bogulurdum hersabah.
Oysa babam bilirdi yasadigini aptes alirdi çünkü
anlatacak seyleri vardi, egilip kalkmalari
dualar okumasi, dogum sancilariyla birakip gitmesi anami.
Ah, göge uzatiyorum bir cumartesiyi
hayin bir çalgiyi kusaniyorum gögün huysuz kuslariyla
GÖK! Bir kahkahaya geçirdikçe dislerimi
bir tabut kalmistir aksam olmaya
bir tabut beklenen bir aydinliktir
beklenen bir ses gibi avlularda.
Anam kirliserin penceresinde doganin
uykusu ayaklanir kani birikir saçlarina
gözlerine uyusuk bir hinç siner artik
ölü bir erkegi almistir yatagina
o soguk ölüyü, o kurutulmus aniyi
birdenbire benim agzima takilir hersey
giderim aksama özgü gögsümü açmaya.
Ben nereye adimi yazsam
nereyi göstersem parmaklarimla
orasi sapkalar yüklü bir vagondur,
nerede daralmis görsem bir adami
aksamin güzel bugusunda eli-ayagi tutulmus
bir çiçege uzanirken utandigini görsem
iste igrentim yayiliyor derim, iste sirtlanlar soluyor ellerimde
kuslar çoktan kapamislar tarlalarini.
O zaman bir üzünç araliginda - herkes gibi - baslar korkum.
Ey irin mutlulugu!
Ey durmayip agriyan kemigi usumun!
Ugunursam beni hazdan delirten hayvanin ortasinda
ben kosarken derelerde birikirse çocuklugum,
piçligim birikirse sesimin o hincahinç boslugunda
coskunun en saglam atiyla geliyorum
sövgüm büyüyor, agartiyor günümü.
TAN! Ölü bir keçiyle saçlarimi taramanin vaktidir
sari bir bilincin ötesini ellemek istemenin
bir üzünç araligindayiz artik TAN!
savulun, çiplakligim geliyor ardimdan.
1964
BIR AGRI YAKILDIKÇA SEVILMELI
Gecenin dürüstlügünden herkes kuskulanir
korkulur o kus yüklü iniltilerden
ve mor agzini gecenin kumuna batiran ben
çagdas serüvenler adina
bütün fotograflarini yakan
yakan ve bekleyen.
Çarpar yüzü bir çocugun mezarlara
yine de agartamaz tanimini gecenin.
Ezgisiz ama esnaf bakislariyla soyunan bir kadin
ayartilmaya uygun o çok baygin yerlerim
agartamaz
çünkü çocuklar yagiz bir öpüsle korunur
ben yakarim çagimin ellerini. Ben bekliyenim.
Gecenin kiyisinda benden konusulur.
Kara bir irin akiyor
öpünce o yikilmis gülüsünden çocuklarin.
Kara bir salgidir çünkü büyük
serüvenler ve çocuklarin soluk alislari da.
Ürker herkes üsümüs bir anahtar olagelmekten
bir çocugun sehri çarpar yüzümün varoslarina.
1964
BIR DEVRIMCININ ARMONIKASI
Binlerce, binlerce çocuk
kosarak dokumus benim kumasimi
hançeremde bu sehrin
o geçimsiz mushafi
vardim dayandim parmakligina o büyük hesaplarin.
Hazirim ey kalayci çiraklari ve gügümcüler
ey raki sürülmüs yaralarim.
Ey raki sürülmüs yaralarim gövdelesin
kirçil acilarim benim
gök de bir mendil takinsin boynuna
benim kagsayan umutlarim gövdelesin
çünkü ben oraya gidiyorum: bogulmaya.
Nasil birer suç çagrisimiyiz dünyada
adamlar, kadinlar sehre indirdikleri bakraçlari
ne kadar uydurma
ne kolay öpüsüyorlar yillar süren intiharla.
Oysa
insan zemheriyi
ve kadinin dogurma vaktini bilir
her gün kalkip öpüsülebilir sabahin üniformasiyla
yeni seyler, yeni seyler yaratmak için tabi.
Iste potin bagliyor çocuk
bütün uykularinda sürülmüs kursunlar
tütün gibi bakiyor insanlara
ve ben sahici kilmak için öpüslerimi
oraya gidiyorum: bogulmaya.
Ben ki gövdemi bütünüyle ne yapmaliyim
tahta bir bavul
gibi duruyorum insanin kiyisinda
makina
çok acemi buluyor beni sanirim
seyrek bir ölü vurdular alnima, eksi
1300 tarihli sehbenderlere dair talimata
ve anamin kanserine alistim
ve de bir simsar gibi asfalta ve otobüslere
bir vitrin gibi
bir biçak, bir
setre.
Tutusan bir biçak.
Içerimde tozuyan bagirtilar vardir.
Ondan iste gidiyorum oraya: bogulmaya.
Oraya gidiyorum bogulmaya
bogulmaya
bir partizanin armonikasinda.
Artik mazgallardan firlamak
büyük kamalar saplamak
bögrüne cosarligin
büyük bir çatirtinin ayaklarini ovmak
armonikamla.
Ey çatlayan tohumun hengâmesi!
Insan, gülümsemeyi
ve ürün kaldirmasini bilir
çünkü derbeder bir okul çantasindan
serin ve sevisli bir irmaga girilir
ve benim o boguldugum armonika
halklarla segirtir; cosar
o, korkunç bir yekinmedir buralarda
Hanoy'da bir uçaksavar.