EVET, ISYAN
Demirden sagnaklar altinda uyur sevdigim
gögsünde hazin ayak izleri eski Subatlarin
onu yaralar kipirdatiyor
ve o sertelmektedir yaralardan
kasiklarina bosalmaktadir nal sesleri
saçlari bukleli bir çocugu öperek uyandiran
içimize günesler birakan nal sesleri.
Keserle yontulmus bir agzi var sabahin
varinca bayraklari, marslari duyuyorum
basim çilginca sarsilan dallarla ugrasiyor
durup dineliyorum bütün taframla
bütün taframla, bütün yumruklarim, bütün
hantal yüreklerin oldugu orda.
Kesik kollari var askin
döl ve inat barindiran.
Hirpanî bir oksayisla aksam
yanasinca çocuklara
ben karakavruk yüzümün arkasinda
kirbaçlayarak büyüttügüm agriyi birakiyorum
bana ne çerçilerden, çerilerden, kullardan
halksa kal'am onu kal'a kilan benim
bosanir damarlarima yillarin kahraman gürültüsü
çünkü kavganin göbegidir benim yerim.
Ay vurunca çatlatir gögsümdeki mahseri
çünkü kavganin göbegidir benim yerim
canlarim, kollarinda Parti pazubentleri
dik baslar, erkek haykirislarla
göndere, en yukarlara çekiyorlar
en yukarlara çatliycak kadar askî yüreklerini.
Yillardir çocuk baslari akiyor yamacimizdan
yillardir balçikli bir hayvan çeperlerimizde
kentlimiz cebinde cinayet fotograflariyla sofraya oturuyor
köylü -biraz sessizlik- ne tuhaf bir kelime?
Asfalt yakiyor genzimi
asfalt adamlarini topluyor aramizdan
yikilip omuzdaslarinin seslerine
yikilip bir boran içinde toplayarak çiçeklerimi.
Ben merd-i meydan
yani topragin ve kanin gürzü
güllerin bin yillik mezari bendedir
yukardan bakarim efendilerin pusatlarina
insanlarin bütün sabahlarini merak ederim
gök hirpalanmaktadir merakimdan
itir kokan benim yumruklarimdir
benim kavgamdir o, ask diye taninan.
Alanlara çok bilenmis yüregim alanlara
vurulsun kösleri su gâvur sevdamizin
vursun isyanin bacisi olan kanim karanliga
Zülküf de vursun.
Yüzüne ay kiriklari çarpip uyansin sevdigim.
GECELEYIN BIR KOSU
Hirliyim, böylece büyüyor baldirlarim ve boynumun öpülen yeri
iri bir kus kendini agartiyor koltukaltlarimda
geceyi hor görüyorum böylece gecenin bütün itligini
irkilip terliyerek bir erkek sesi olarak yatagimda
tanrim, Pekos Bil'im gözet beni
Beni çünkü buram agrir, bacaklarimi hor görürüm aynalarda
bagrima bir gül tünemistir, kanar yanaklari bir oglanin
yagmurdan
hüznü hor görürüm çürütür çünkü o kusu koltukaltlarimda
hirliyim böylece büyür askin bir salgidan öteye geçemedigi
tanrim, Pekos Bil'im üsüt beni.
Üsüt, yirtsin öpüslerimi pasli tenekeler, soyunup org çalayim
ceketimle örteyim gecenin bütün itligini
GECECIL KUSLARIN ÜRKMEDIGI AYDINLIK
Günlerimize
o ilkel sesleri karisir ya
gemileri annelerinden çok seven çocuklarin
bir adam gelir ya
devinen bir sancidir artik
gelir eski günlerden
ve uzar sanki uzar
irzina geçilmis bir kahramanlik.
Sinsi gülüslerimizdir simdi pis bir suda yikanan
korkulardir katar katar inenler gökyüzünden.
Ay sürekli yükselirse içimizde
çirkin ama güçlü bir tanriya taptigimizdandir
ondan ki sikiciyiz bu eski ayaklarla
ondan ki ulu bir tiksintiye hazirlanmisiz,
Kemerlerimizdeki en güzel geyik ölüm.
Ama kim? Ben miyim burda bir esrime mi
nedir bu kuslarin uçusunda gördügüm?
Aptalca beklerim o hiç sökmeyecek safagi.
Oysa yüregimden akan o derin suda
kirmizilar öylesine yirtilir ki
siner kan,
huysuz kemanlar dolar sahdamarima,
yansir kin savasçilari, gürül gürül ordular
utancin köpürttügü yanaklarimdan.
Köz komamis atesinden bize o adam
simdi gülüslerimiz yirtici, gülüslerimiz korkunç
agir, kara bir zirh tasidigimizdan.
1963
GÜN TURUNCU BIR HAYALET GIBI YÜKSELIYORKEN...
Yüzüme bak
ve yüzümü hirpala
yüzümü degistir, dagli bir anlatim birak
sen
her hafta oglunu legende yikayan hayat
yaban, diri memelerinden isirmak
dudaklarindaki tuzu dudaklarima almak için
çok oldu tepelere vurdum kendimi
bulutlara karistim ve karanlik kahvelerde
tirasi uzamis adamlardan
huylarini ögrendim senin.
Mahmur bir tohumdan delikanli bagrima.
Ve hatirliyorum lokavt vardi
bezgin fabrika düdüklerinin
dizlerine yatirilmis olan sabah
senin kalbini kakislardi
Tomarla mustuyu omuzlayarak genç adamlar
polisin sevmedigi genç adamlar sokaklarda
patronlari kudurtan gazeteler satarlardi.
Ey sehre basaklar:
militan ruhlar ekleyen hayat!
Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
izmarit toplayan
çocuklarin üstüne
çekleri imzalaniyorken devlet katlarinda fasizmin
bacimi koyvermiyorken sizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana dogru tekrarla
ben öyle bilirim ki yasamak
berrak bir gökte çocuklar askina savasmaktir
çünkü biz savasmasak
anamin giydigi pazen
sofrada böldügümüz somun
yani iscacik benekleri çocuklugumun
cilk yaralar halinde;
yayilirlar topraga
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savasmasak
Uzak Asya'dan çekik gözlerimiz
Küba'dan kivircik sakallarimizla
savasmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu'da
Ke san'da, Kandehar'da ümügüne basilir mi vahsetin
ve sen boynunu öperken beni sarhos
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
Ben savasarak senin
bulanik saçlarindan tutp
kibirli güzelligini çikartiyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altimiza yildizlar seriliyor
yüzüm suya davraniyor kosaraktan.
ve inzal.
ILS SONT EUX
Agir ceza reisi durusmaya girerken
safir bir göz yapisiyor kirmizi yakasina
kirmizi yakalari var yargiç cübbelerinin
Fransiz ihtilalelinden kalma.
Burslu okudugu yillardan kalma ceza reisinin
garip bir tarafi var
kaslarini çatinca bir çocukluk
dolduruyor yüzünü
ürkünç bir ugursuzluk
gülümsedigi sira.
Garip bir tarafi var valinin
makam arabasina binerken her seferinde
bakir bir dudak karisiyor kirmizi saçlarina
saçlarini parmaklariyla taradigi zamanlar
bu dudak
öpüyor onu hain bir yumusaklikla.
Safir göz görünmüyor yargica
kendini valiye vermiyor bakir dudak
görmüyor alay komutani tekmil alirken
gömlegine bir damla civanin sizdigini
bir gözyasi, bir ukde anlami kazanarak.
Kimse görmüyor burusuk pardesüsüyle bir babanin
kirilgan bir yelpaze oldugunu aksam eve girince
karisi
katlanmis kilimlerle uyum içinde
kolunu büküyor, dayiyor elini yanagina
büyük kiz kanepede bu ara
bir göl gezintisine çikmistir
kelebek ölülerinden bir irmakta
sürüklenmektedir lisebirdeki oglan.
Kiz için
sirlara karismaktir
bir gölün ortasinda olmak
erkek kardesi bir türlü
varamaz herhangi bir sirra…
Iki yaninda neden akar binlerce bu kelebek?
Binlerce kanatli çekirge neden uçar
beyninin yukarsinda?
Evde soba yaniyor
önce çalilar geçiyor çocuklarin bogazindan
sonra agaç kökleri yirtiyor damarlarini
bütün ailenin.
Disarda soguk
safirden, bakirdan, civadan bir gece uçuyor
gece uçarken kulaklarina dokunuyor bekçinin
bekçi
mavi zehir siddetinde düdük çalarak
bir soru soruyor karanliga
bütün cevaplar sendedir, saklama
diyor karanlik ona
bekçi en sakli yerinden bir banka brosürü
bir piyango bileti çikarip gösteriyor
copunu gösteriyor lisebirdeki oglana
sonra acili oldugu açikça anlasilan
bir kadina biyik buruyor
buruk bir sabah
basliyor acili oldugu
açikça anlasilmayan
dünyada.
Agir ceza reisi
santa luçia söylüyor tras olurken
maiyet memurlugundan beri aksatmadan
yaptigi gibi vali sabah sabah
parlatiyor
zaten piril piril olan siyah
kunduralarini.
Kislada alay komutani
barakalarin kar altinda öksüz
duruslarina bakarak
susuyor, söylemiyor bildigi tek siiri
'güzel olan hiçbir sey hülasa edilemez'
demis çünkü Valéry.
Çünkü serbest düsünme zamani geçti artik
simdi mesai saati
disiplin kurulunun toplantisi var
arsivde sicil belgeleri damgalanacak
tayinler imzaya girecek
teftise gidecek generaller
rüya, oksayis, Tevrat
gibi kelimeler
gündemin disinda.
Yurttaslar uygunadim çalismalariyla
söktüler kariha yarimküresini yerinden
bir pusula koydular açtiklari bosluga
titreyen, korkak ibresiyle bu pusula
kuzeyi gösteriyor serbest
düsünme zamanlarinda ;
safir bir göz görünce karistiriyor yönü
tirnaklarini yiyor bakir bir
dudak ona yaklasinca ;
civadan bir gözyasi
bari olsun istiyor
bütün mesai boyunca.
Burusuk pardesülü adam dalgin
gittikçe daha dalgin, elinde cetvel
masada hesap makinesi, pusula
yetmiyor dibe dalmasina
bagliyor kalin bir urganla beline
agir bir sandik
saliyor kendini
yesil yosunlarin
kirmizi baliklarin
uçan kabarciklarin
derinliklerine
orada
bir sandik buluyor
yakutlar, altinlar, pirlantalar
adam dibe inmek için beline bagladigi
sandigini kesfediyor dibe ulastiginda.
Öyleyse adamin eyvah isidi yüregi
eve dönmesine gerekçe
bulamiyacak bir daha.
Eyvah çatti kaslarini, ayaga kalkti yargiç
elindeki kalemi
gülümsüyor, kiracak!
Atildi öne, denize dogru lisebirdeki oglan
denize, yakuta, entegral hesaplarina.
Kardesim!
diye haykirdi ablasi arkasindan
firladi kanepeden
kopardi kafasini bekçinin
safirden bir baltayla.
Anneleri
mutfakta kalan son bakir sahani
alüminyum olaniyla degistirdi.
Mesainin bitimine on kala
istifa etti vali
çamurlu bir yoldan
yayan yürüdü sinif arkadasi
olan nalbantin dükkanina.
Alay komutani oglu için
otomobil satin aldi
Mercury marka.
Kis geçti, öksürük haplariyla
geçti cumartesi
hiçbirsey söylemeyen sözlere varmak için
herseyin sonuna kadar söylenmesi gerekti
incir… yarpuz… karamela…
la havle ve la kuvvete illa billah.
1981
IÇIMDEN SU ZALIM SÜPHEYI KALDIR/YA SEN GEL YA
BENI ORAYA ALDIR
Agzinin bir kivrimindan cesaret bularak
ter yürekte susayislar yaratan yagmurlara açildim
kalmissa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar
kalmissa bir kaç israr ölümle yarisacak
onlarin yardimiyla dünyamiza acidim.
Dünya. Çiplak omuzlar üzerinde duran.
Herkes aliskin dölyatagi borsalarla agulanmis bir dünyaya
Benimse dar
çünkü dargin havsalamin
gücü yok bazi seyleri tasimaya.
Önce kalbim lânete çarpa çarpa gümrah
sonra kalbim gümrah irmaklari tanimaktan kaygulu
sakin Styks sularinin heyûlasi sanmayin
er gövdesinde dolasan bulutun simyasi bu,
biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz
öyle hisab katindayim ki katlim savcilardan sorulmaz
ne kireç badanali evlerde dogmus olmak
ne ellerin hirsla saban tutusu
ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahir
dev istihasiyla bende kabaran aski
yetmez karsilamaya.
Insanlar
hangi dünyaya kulak kesilmisse öbürüne sagir
o ferah ve delismen birçok alinlarda
betondan tanrilara kullugun zirhi vardir
çelik teller ve baruttan çatilinca iskeletim
sakaklarima dayaninca günes
can çekisen bir sansar edasiyla
ugultudan farkedilmez olunca konustugum
kadinlarin sahiden dogurduguna
topragin da sürüldügüne inanmiyorum
nicedir kavrayamam haller içinde halim
demiri bir hecenin sicaginda eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtigim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yagmurlarin gövdemden agdigini.
Sen ol küçük bir kivrimdan, bir heceden
ask için bir vaha degil aska otag yaratan
sen ol zihnimde yüzen daginik sarkilari
bir harfin baslattigi yangin ile söndür
beni bir ses sahibi kil, kefarete hazirim
öyle mahzun
ki hüzün ciltlerinde adina rastlanmasin.
-M.K.ya-
IKI KANAT
Bizim ahsap evimizin kapisi Kastamonu'da
iki kanatliydi. Biri
hep kapali dururdu kanatlarin
ardinda demir dayak.
Gece olur
karanligin hasyetinden kapanirdi tek kanat.
Boyasizdi tahta kapi
bu yaniyla güvenirdim ona.
Yil elli üç. Üçteyim. Dövüsmek üzereyken bir yasitimla
Malenkof! diye bagirmisim öfkeden patlayarak
zavalli arkadasim
hiç bir sey anlasilmayan bu telaffuz karsisinda
sasirip kaçti bagira aglaya.
Sonra kizlar geldi
bir kanadi açilmayan
boyasiz kapinin önündeki betonda
rond yaptilar ve raspa oynadilar:
Raspa raspa ras
Kore'ye mektup yas.
INCE SIZI
Var midir nalçalari sevincin
gün tene degince kanatlari uzar mi
derin bir secde gibi rüzgara asilanmak
dostlari düsünmenin çarpintisindan mi
Yokum arkadas düsünmekle varilan tada
hayata yalnizca kafani banmak
gövdende namusluca güdebilmek sevinci
elbet burkulup kalmaktan iyi.
Kara gözlerimde uguldayan bu degil ancak
elde tüfek, elde alet, yürekte kor
cebellesmek yalanla, kirle, tahvilatlarla
damarlarina papatyalar doldurarak
bir serinlik olup dünyaya sokulmak
ben bir deli fiskin degil miyim
sahibim Köroglu'nun da sahibi degil mi
ve çocuklarin ezbere bildigi gömlegimin
kendirini kendim ekmedim mi
Öyleyse arkadasim sinem kanayadursun
ta ki sürgün ya da mahpus kirisiklar yerine
yüzümüz köylü ve gurbetçi yanikliga dursun
sevmekle dogrulanmiyor madem kalbimiz
girelim yarimizin avlusuna tam tekmil
ve mürdüm erikleri
ve dopdolgun elmalariyla o bahçede
o genis kalçali yarimizi dört kere.
1968