3






$AIRLERIN
$IIRLERI
ve
HAYATLARI



AHMET HA$IM

1

ATAOL BEHRAMOGLU

1

2

3

ATTILA ILHAN

1

2

3

4

5

CAHIT ZARIFOGLU

1

2

3

4

CAN YUCEL

1

2

3

ISMET OZEL

1

2

3

4

MEHMET AKIF ERSOY

1

2

3

MURATHAN MUNGAN

1

2

3

4

5

6

7

NAZIM HIKMET RAN

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

NECIP FAZIL KISAKUREK

1

2

ORHAN VELI KANIK

1

2

SEZAI KARAKOC

1

2

3

SUNAY AKIN

1

2

YAHYA KEMAL BEYATLI

1

YAVUZ BULENT BAKILER

1

YILMAZ ERDOGAN

1

  


3


KÖTÜ SIIRLER

 

1.

 

Senin çagiltin evladim

sen denizi düsününce uguldayan sokaklar

açik renk bir elbiseye yakisan alnin

sabah sehre henüz kamyonlar girerken

bir kadin kivranisini hatirlayip kuduran

ve zaten

bu terli, bu tozlanan bulutlar altinda bile

sakli bir yerlerinde bir seyler parildatan

senin çagiltin.

Seni marifetli sanacaklardi

karsisinda uçurumlar çagildamayan herkes

seni marifetli sanacaklardi

kalbini

rehnedebilseydin eger.

 

2.

 

Uçsuz bucaksiz gözyaslari.

Dünyanin timarlanmis ruhlara teslim edildigi günlere ait.

Uçsuz bucaksiz gözyaslari.

Bir nehrin bir yüzyila benzedigi zamanlardan.

Yasadiklarinin hepsi göçmen kuslara

bütün sevdiklerini

çocuklarin hepsine paylastiran bir dostumun

gözlerini karartacak kadar

uçsuz bucaksiz gözyaslari

 

3.

 

Bütün müsveddelerimi yirttim, gögsümün killariyla

gövdemin kokusundan buharlasiyor siir.

Sana çok önceden, bir yaz sonu, bir parkta

sikilmis yumrugumu isirarak

buna benzer bir seyler söylemistim

milât yok

demistim, milât yer almayacak hayatimizda.

Iste bütün müsveddelerimi yirttim

iste artik gögsümün killariyla

gövdemin kokusundan buharlasiyor siir

iste onlar artik saçlarin kadar Bosnak

karsiliksiz mektuplarim gibi yepyenidir.

 

KUSUN ÖLÜMÜ

 

Kus damdan düsünce

sarisin bir yürüyüsüdür artik ölümün

bir yagmurdur açilan kurakliga

bir yagmurdur kulübesi nisandan

ve onun ayaklarina dolanan o gökyüzü

kansiz yüzleridir diri kuslarin

kus düsünce damdan

 

kus düsünce damdan

kizlar saçlariyla ölümü düsünürler

uzun bacakli tanrilar kosusur sokaklarda

kus öldü herkes mi ariyor

gençlik mi yürüyor herkese ve mi ariyor

onun gözlerini satilan çarsilarda

kus öldü kanadinin altindaki o yara

yagmurun karanligini getiriyor geceye

yagmurun irmaklarini getiriyor geceye

kus öldü

küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce

 

öldü, kim isitir artik onun ellerini

sularin aynasinda üsüyen ellerini

sularin saygisiyla üsüyen ellerini.

 

MATARAMDA TUZLU SU

 

West Indies, Kizil Elma, Itaki, Maçin!

Uzun yola çikmaya hüküm giydim.

Beyazlarin yöresinde nasibim kalmadi

yerlilerin topraklarina karsi suç isledim

zorbalarin arasinda tehlikeli bir nifak

uyruklarin arasinda uygunsuz biriyim

vahsetim

beni baygin meyvalarin lezzetinden kopardi

kendime dünyada bir

aci kök tadi seçtim

yakin yerde soluklanacak gölge bana yok

uzun yola çikmaya hüküm giydim.

 

Uzak nedir?

Kendinin bile ücrasinda yasayan benim için

gidecek yer ne kadar uzak olabilir?

Basim açik, saçlarimi ikiye

ortadan ayirdim

kimin ülkesinden geçsem

sakaklarimda dövmeler beni ele verecek

cesur ve onurlu diyecekler

halbuki suskun ve kederliyim

korsanlardan kaptigim gürlek nara

isime yaramiyor

rençberlerin o rahat

ve oturmus lehçesinden tiksinirim

boynumda

bana yargi yükleyenlerin

utançlarindan yapilma mücevherler

sirtimda sagir kantari gizli bilgilerin

mataramdaki suya tuz ekledim, azigim yok

uzun yola çikmaya hüküm giydim.

 

Bir hayati, ismarlama bir hayati birakiyorum

görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakista

askerken kantinden satin aldigim cep aynasi

bazi geceler çikarken

uçari bir gülümseyisle takindigim musta

gibi lükslerim de burda kalacak

siparisi yargicilar tarafindan verilmis

bu hayattan ne koku, ne yanki, ne de boya

tasimami yasaklayan belgeyi imzaladim

burada bitti artik isim, ocagim yok

uzun yola çikmaya hüküm giydim.

 

MAZOT

 

Aglamadan

dillerim dolasmadan

yumrugum çözülmeden gecenin karsisinda

safaktan utanmayip utandirmadan aski

üzerime yüregimden baska muska takmadan

konusmak istiyorum.

 

Sehre neden

esmer ve dölek yüzümle döndüm daglardan

kar vakti tarlalari kimildatan solugum

niyedir sarmalasin vites dislilerini

defneler, nakislar yok

alnimda neden.

 

Aglamadan

etimin igneli besiklerde biraktigi izlere aldirmadan

o mavi korularda ve dibektaslarinda

birakip sözlerimin kalintilarini

açikça konusmak istiyorum.

Besbelli ki lesler koruyor sehrin bedenlerini

gögsünün kafesinde yalnizca pasak

biliyorsun

korkutulmus bir kizin

yüreginden fiskiran beyaz güvercinleri

sabahin köründe kalkan tirenlerdeki nefret

hergün ayni kalafat yerine çekilmenin nefreti

bunlari

bütün bunlari biliyorsun

daglardan dönüyorsun o sagir yamaçlardan

çevik bacaklarini getiriyorsun, ne çevik ne de ninni

boz sayaktan poturun daglarda ne güzeldi

sehre varinca artik mesinler giymelisin

daha esmer

daha kankusturucu

sen o baygin sevgilerin adami degilsin.

 

Sana yasamak düser çarklarin gövdesinde

bin demir kapiyla hesaplasmaktan omzun çürümelidir

bin çesit günesle ovulmalidir gaddar ellerin

yürü yanginlarin üstüne, kendi alevini de getir

çarpintisiz dakikasi olur mu devrimcinin

ki

ölüm

her yerde uyaniktir

alestadir korkunun yardakçilari

tez kizaran güllerden kendini sakin

sevgiler ürkütsün seni, ask ayri-

Asktir diye geri geldin o çekiç seslerine

biraktin vazgeçilmez irmaklari

gönlüne kar yagdiriyorsa çocuk sesleri yetsin

dikkat et hiçbir sey islatmasin namlulari.

 

MEVSIMLERIN INSANLARA YAPTIGI FENALIKLAR

 

Mevsimlerin bizim âsiklarimiz olduklarini bilmezdim

Bizi duysunlar için doluyorlarmis meger etrafimiza

Koynumuzdan her geçisinde kendine yol edermis bir mevsim

Ve gelirmis sargimiz kalkiverince uyarak çagrimiza

 

Ruhu saran zevklerden sözaçti da nice yildir nice insan

Kimseler anlatmadi sargilarin kaldirildigi zamani

Söylenmedi çiplak kaldi mi ruh neydi hemen rengi koyultan

Neydi öperken akitir öpülürken pihti kilardi kani

 

Özlenen bir pismanlik diye tarif ederler aski sorarsak

Ve her sevilen nobran biraz her mevsim severken birer zorba

Çözülür tirlesir çatik ten sonra tekrar toparlanicak

Farkederiz üstümüzde bir çentik hangi mevsimden acaba

 

Bir yemini hatirlatsin diyedir belki de yazdansa bu iz

Uzayan gün biktirici setreylemeyen karanlik müzevir

Insan olmaktan kalan elemin zamki gibi belli belirsiz

Depresen o ilk yeminden baska yazin hersey alelâdedir

 

Hersey bir soruyu katederkenki hayatimiz kadar ürkek

Taze sarap herbirimiz son korkusuna garkolmaya tesne

Köhnelesmekten kaçarken güç arariz kahverengi ve erkek

Böyle kalir bir güz lekesi yükü artan göklerden kinâye

 

Yani hataya önceye ait önce öbür yüz öpülecekti

Öbür gölden içecektik kaplamasaydi çabuk sineyi kis

Üsüdük terkedilmekten utandik ruh kendini içe çekti

Aldirdik aldanmak için çentik dedik oysa sadece yanlis

 

Koyverin matemi tasvire çengiyle köçek çullanadursun

Her yanlisi yeseren dal fiskiran otla kapatsak n'olur

Aglayis buldu esin neydi adi ko bahar coskusu olsun

Yüze vurmaz artik elem yapisir âdeme gögsünde solur

 

kitâbe

 

Bende mevsim denilen üftâdelerin yardigi yer apaçik

Esebilsin sevgililer diyerek cân içre dünden hazirim

Korkarim kalmazsa sevismekten bir yangili yer ya da siyrik

Ömrüm fenâliklara kayip agulanmazsa ben ne yaparim

MUS'DA BIR GÜZ IÇIN PRELÜDLER

 

1.

Bütün renklerimi siliyor disardaki yagmur

derin bir biçak izi oldugum için

artik beyaz bir yumruk gibi kaldim diye

hayatin karsisinda

bütün kurnazligimi siliyor disardaki yagmur.

 

 

2.

Dik bayirlarin üstündeki baglar

titrek öpücükler gibi yapraklarini

kizil, kahverengi, islak yapraklarini

gökgürültüsüne dogru sermektedir

kargalar Mus'un ve mezarligin ugultusunu

tartarken kanatlariyla

çoktan çorap örmeye baslamis dagli kadinlardan uzakta

evine bir kumru tadi birakarak

Zülküf'ün anasi

düsünmektedir.

 

 

3.

Güzdür ama

avanti popolo sarkisi degildir bir agizdan

günler ellerimi sildigim birer üstüpüdür buralarda

kapikulunun rezil tel örgüsü içinden

ve sakrak dostlarimdan uzakta.

 

 

4.

Sayaktan bir sabah örtüsü takiliyor aklima

kagnilar ve mali sermaye üstüne düsündüklerim

halkin alkislariyla kuracagi dünya üstüne düsündüklerim

ve artik sarisin olmayan

gövdemi dünyaya bulayan sevgilim

sarisin yapraklariyla dökülüyor aklima.

 

 

5.

Sis sanki ayaklandiriyor yamaçlari

sisle çalkalaniyor bögrümüzdeki ova

bana çarpip kiriliyor mahpusluk düsüncesi

ben güya siirler yazdigim için mahpusmusum

mahpus oldugu için siirler yazarmis Ho amca.

 

 

6.

Nafile bir zamanin takvimidir

güz günesi toprak damlara degince yasanilan

çekiç örse var gücüyle vurmazsa neye yarar

partizan varligimi dünyaya çakmadikça

sabahin bekâreti karsisinda kargalar.    

 

 

7.

Adini "bir gün fazla yasamak" koyduk.

Ey merak, ey zafer haykirisi, oglum!

Ellerin ve dogurtucu erkin basdöndüren macerasi!

Ey topragin ve rahmin tükenmez hünerleri!

Güz ki ancak hainin yüregini sogutur

bir korkagi mahzun kilar kirlangiç sürüleri

sabirla, kin tutarak

gülen günlere ulasan sesleri bulduk

adina "yasamak" diyoruz

"düsmana inat bir gün fazla yasamak!"

 

 

8.

Kirpiklerimin ucundaki bulutlar

Mus'da güzün artik son kelimeleridir

yüzümde serin solugunu duyuyorum dünyali meleklerin

kar düsmeye basladi tepelerimize

beyaz bir siir için artik

tüfegimi dogrultuyorum.

 

Ekim, 1968

 

MÜNACAAT

 

Bu yasa erdirdin beni,gençtim almadin canimi

ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak

büklümlerinin içten ve disardan

sarmaladigi günlerde

bir zamandi

heves ettim gölgemi enginde yatan

o berrak sayfada gezindirsem diye

ölmedim, bir gençlik ölümü sakli kaldi bende.

Vakti vardiysa askin,onu beklemeliydi

genç olmak yetmiyordu fayrap sevismek için

halbuki ask,baska ne olsundu hayatin mazereti

demedim dilimin ucuna gelen her ne ise

vay ki gençtim

ölümle paslanmis buldum sesimi.

 

Hata yapmak

firsatini Adem’e veren sendin

bilmedim onun talihinden ne kadar düstü bana

gençtim ve ben neden hata payi yok diyordum hayatimda

gergin bedenim topraga binlerce fiskini saplar idi

haykirinca çeviklik katardim gökyüzüne

bir düsü düslere dalmaksizin kavrayarak

bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini

tanidim Ademoglu kimin nesiymis

ter döküp soru sormak nereye sürüklermis kisiyi.

 

Çesme var,kurnasi murdar

yazgim

kendi avcumda seyretmek kirgin aksimi.

 

Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim

nehrin ugultusu da olur,dallarin hisirtisi da

gözyasi,çig tanesi,gizli dert veya verem

ne fark eder demisim

bilmeden farki istemisim.

Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine

arastadan irmaklara çarkettiren darginlik!

Yola madem

çöllerdeki satrabi yalvartmak için çikmistim

hava bozar,yüzüm egik giderdim yine

yaza dogru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar

yola devam ederdim.

 

Gençtim iste sehrin o yatik raksindan incinen yine bendim

gelip bana çatardi o ruh tutusturucu yalgin

onunla ben

hep sevisecek gibi baktik birbirimize.

bir kez öpüsebilseydik dünyayi solduracaktik.

 

Oysa bu sürgün yeri,bu pitrakli diyar

ne kadar korkulu yanki bulagelmis gizlerimizde

hani yok burda yanlisi yoklayacak hiç aralik

bütün vadilere indik bir kez öpüsmek için

kalmadi hiç bir tepe çikilmadik

eriyeydik nesteren köklerine sindigimizce

alici kus pençesiyle uçarak arinaydik

ah,bir olaydi diyorduk vakar da yoksanaydi

dogruydu böyle kan telef olmasin diye çabalamamiz

ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladik

gönendi dünya bundan istifade

dünya bayindirladi:

Bir yakis,bir yanis tasarimi beride

öte yakada bir benî adem

her gün küsülü kaldik.

 

Bunca yil bu gücenik macera beni tutuklu kilan

artik bu yasa erdirdin beni,anladim

gençken almadin canimi,bilmedim

demek gökten agsa bile tohum yürekten düsecekmis

çünkü hataya bagisik büyük hatadan beri nezaret yer

çig tanesi sanmak ne cüret,gözyasiymis

insanin insana raptoldugu cevher.

 

Simdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi

tasinacak suyu göster,kirilacak odunu

kaldi bu silinmez yasamak suçu üzerimde

bileyim hangi suyun sakasiyim ya rabbelalemin

tütmesi gereken ocak nerde?

NAAT

 

Dinleyin ey vakti duymak doruguna varanlar

Fallari grafiklerde bakilanlar siz de isitin..

Külden marti doguran odaliklar

Ve kahyalar

Kara pihtilariyla damgalanmis veznelerde dili

Sehvetsiz çilingirler, yaltak çerçiler

Celepler ki sivisik, natirlar ki nadan

Ey hayat rengini sazendelik sanan

Yirtlaz kalabalik!

Dinleyin bendeki kirgin ikindiyi,

Hepiniz kulak verin.

 

Günesin

Koskoca beldeye suskunluk yaygisini serdigi

Yazlar yok

Yok artik altinda suskun yollari sakli tutan

Karla örtülmüs kirlarin kisi

Gitti giden, yerine gelmedi baska biri

Orada

Duyumsatmadi kendini hiçlik bile

Belli ki son yüzyilimiz gögsümüzden

Varla yok harman eden sesi uçursak

Diye bize verildi

Yetti bir yüzyil böcekler ve otlarda

Soluyus izlerimiz silmek için

 

Ne yesek

Lokmaya vurulur gibi degil

Yuduma gelmiyor içtiklerimiz

Dernekler toplaniyor dista tutmak için

Kanat vuruslarini yumusak tutan etkeni

Utançli sessizligi tanimaz kalemlerle

Kapaniyor bilanço

Top mermisi, kör testere

Defalarca boyanmis çaput parçalari

Sikistirdik günlerimiz arasina ki

Serazat kahkahalar atalim

Yapmaciktan nefretimiz

Sebep olsun kavgamiza

Bekleyis arzindan kovsunlar bizi

Ne yemen biraz öncemiz diyelim

Ne biraz sonramiz meksika

 

Cani pek bir dünya son yüzyilda yasadigimiz

Yüzü perdahla kavi, peçesi paramparça

Üstü basi kükürtlü bu dünyadan

Kanciklik

Siçradi çevirdigimiz sayfalara

Artik kimse bize haber vermeyecek

Hemen su tepenin ardinda

Saldirmaya hazir ve müsellah

Bir düsman taburu durdugunu

Çünkü gerçekten yok

Böyle bir ordu

Bir düsmanimiz kaldi

Kendi

Dudaklarimiz

Arasinda.

 

Biliyoruz günden güne çopurlasan yer yuvarlaginda

Bizleri yan çizen birer hemsehri haline sokan nedir

Çirpini çirpini giden atlardan indik

Girmek için patavatsiz yurttaslar sirasina

Zihnimiz, acizlerin sikayetleri sigacak kadar

Kanirtilirken ses etmedik

Öcümüz alinacak korkusuyla irkildik

Kaldiysa bir soru içimizde

O da birsey:

Nerdedir yerle gök arasindaki ulak,

Nerde biz?.

 

Kimseden bir isaret gelmeyecek

Bir melek kimsenin alnini sivazlamazsa

Söylemez size kimse dünyadaki ömrü boyunca

Hiçbir insana yan bakisi olmayan kimdi

Kimdi yan gözle bakmadi kir çiçeklerine bile

Ögretmek için cephe nedir

Kiyam etti

Torunu kucaginda

Dönünce bütün gövdesiyle döndü

Bir bu anlasilsaydi son yüzyilda

Bir bilinebilseydi

Nedir veche..

 

Dinleyin ey vakti duymak doruguna varanlar

Siyirin kahkaha sirçasini cildinizden

Omzunuzdan vaveyla heybesini atin

Bosa çiksin reislerin, kahinlerin, sairlerin kuvveti

Güler yüzlü olmak neydi onu hatirlayin

Agiz dolusu gülmeden taslikta...

O BAGIMSIZ DAGLARIN

 

Bendim benim gölgelerimdi

yaklasan daglara ayaklarini satan

ve bakir kazanlardan tasarken roma

yorgun bir karanliga ileten kendini

o aci çigliklari güzle agartan

 

ben ki sesimle costurup al binitimi

bir kosu yetistirdim o çilgin yaza

o zaman roma'ya tutusurdu tanrilar

çocuklara unutulurdu savas giysileri

ama kimlerdi durmadan seslenen bana

kimlerdi durmadan sarisin olanlar

 

kimdi o bilinmez yapinin taslari sirtinda

gece gibi geçti köprülerinden sehrin

silahi kendi dalginligina çarpti birden

büyük bakir kazanlarda inledi mevsim

yel çözdü saçlarimi örgülerinden

 

ben ki hala alnimda imparatorluklar

bezgin, yorgun yüzlü ve sarisin olanlar.

 

1963

 

 

OF NOT BEING A JEW

 

OF NOT BEING A JEW

Iniyorum kulelerinden katil

iniyorum maktul minarelerden

taraçadan, bahçeden

ilk taniyi bulanlarin indikleri her yerden

ilk taniyi bulandiran bir vasakla birlikte

degdikçe ayaklarim merdiven alçaliyor

açiliyor leslerin, atmiklarin cesurane

canlilarin korka korka uzandiklari zemin

agzimda kef

iki gözIerimde mil

iniyorum kulelerinden

katil.

Körüm, o halde karanlik niye benden kaçiyor?

Sagirim, nasil oluyor da ugultum uzaktan

beni çagirmaktadir?

Göklerin çökeltisinden baskaca soy

topragin tortusundan gayri hisim bilmeksizin

iniyorum kirli eteklerine

beni emziren kaltak sehrin

iniyorum ama indirilmedim

iniyorum çalinti tahtimi terkederek

arada bir çehremi dalgalandiran karalti

vurulmus arkadaslarimdan yansiyor olsa gerek

iniyorum onlardan artakalan yükü indirmek için

indigim yerde beni bir bekleyen yok

indigim yerde biçilmis ot gibiyim

puslu, çaprasik, koklanmamis

ihmalkâr gözle okunmus bir kitap

bîtab bir gözle okunmayi tercih ederdim

yogrulmus olan benle bir daha yogrulsaydi

benimle açsaydi agirdan

tükenis faslini mizrap.

Yagmurun yoldasi denebilir mi bana?

Ne dökülüs inisimde, ne çakis…

Yalnizca o çetrefil

aralama zahmetine katlanarak

iniyorum kizlari utandiran iççekisle

erkekleri bogan kasvetle iniyorum.

Öfkemdi baslatti yolu

israra gerek var deyip durdu sehvetim

istemedi dogurmak böyle bir ugrasi tabiat

tarih onu tanimazliktan geldi

bir dövüs olsaydi sonunda belki gevserdi hirsim

belki saçlar taranirdi bir sevismeden sonra

ama ben hincahinç bekçisi kalacagim burçlarimin

sonunda yükü biraktigima yanacagim.

Iniyor ve inliyorum

nereye bir kucak dolusu

sonluluk sorgusu getiriyorsam

oraya bir kucak da getiriyorum

bir kucak sadece genç ve diri degil

bir kucak sadece yasli ve yorgun degil

bir kucak sadece erkek ve vakur degil

bir kucak sadece kivrak ve disi degil

bir kucak sadece kavruk ve intikamci degil

bir kucak sadece gürbüz ve atak degil

bir kucak sadece üzgün ve dindar degil

bir kucak sadece temiz ve sevecen degil

bir kucak sadece pis ve sirnasik degil

bir kucak sadece cömert ve sicak degil

bir kucak sadece sancili ve keskin degil

bir kucak sadece umursamaz ve bezgin degil

bir kucak sadece öksüz ve çolak degil

bir kucak

sadece bir kucak

açilinca açiklari kapatan

acikinca doyuran

ve doyurunca

nasil da perisan, ne kadar da ölçülü

darasi alinmaz yüküm bu benim

kayda geçirilemez, narhi konulmaz

resmen ve alenen ifade usulü yok

gözümün feri saydim onu, gücüm bundadir

dizimin dermanidir o

buradan gelir cesaretim

bende bu kucak olduktan sonra

iyi veya kötü ne yapilabilir

kendi hayati aleyhine

binlerce defa dolap

çevirmis olan bana?

Bakin, buldugum her gerçegi delik desik ediyor

kaybolus kapimi sürgüleyen bir vasak

her sevincimi viran eden bu hayvan

yalanlar içinde bogulmami önlüyor

ondan kurtulacak olursam biliyorum

beni yasamakla costuran

bir kaynak kesfederim

ondan kurtuldugum an

bütün boyutlarimi

kaybederim.

Önceleri, acemiyken

bu vasak yokken daha yanibasimda

okul müdürü

veresiye satan bakkal

kapici ve akrabalari

dört ayri ölümle ölmeyi ögren

demislerdi bana

dört bucakmis

anlattiklarina bakilirsa dünya

omzun günes kokuyor demisti

kisa eteklikli kiz

o da omzuma bir sey konduracak mutlaka.

Iste o zaman bildimdi

anladimdi o sira

ne bir atlas kalir bende, ne ibrisim

bu çuha, bu sicim elden çikarsa

acemiydim gitmem dedim sizin provalariniza

bön ve berbat buluyorum yaldizli yaz gecelerinizi

berbattir balkonda o günesli sabahlar

biraz açilmak için açildiginiz kirlarin

aniden karsilastiginiz irmaklarin

ürpertisi ahmakça

böndür beni belimden bölmeye kalkan enlem

benden iki bakisik parça

çikarmaya çabalayan boylam da berbat

ipekli libas giymem, altin takinmam

atimin egerinde kaplan derisi yoktur

çehreme iyi baksalardi yirtilirdi

uykularinin zari

uykuluydular sinerken bedenime kiraç daglar

bitek vadilerle beraber ben tenimi yumarken

uykularina tutundular…

Çocuklar acilari paylasmaz demistim omuz silkerek

acilardir paylasan çocuklari

gün geldi paylasildi acilar

çocuklar paylasildi

bana birakilan neyse ona burun kivirdim

gittim bir kuyudan su çektim

halka boynumdan geçti

geçti boynuma kemend

d harfine bak dedim

nasil da soylu duruyor sonunda kelimenin

harfe bak, harfe dokun, harfin içinde eri

harf ol harfle birlikte kiyam et

harf of harfler ummanina bat

çünkü gördüm ne varsa sonunda kelimenin

çünkü böndür altinda kaldigim töhmet

ugradigim kinayeler bön ve berbat.

Evet, ilmektir boynumdaki ama ben

kimsenin kölesi degilim

tarantula yazdilar diye gögsümdeki yaftaya

tarantulaymis benim adim diyecek degilim

tam düsecekken tutundugum tuglayi

kendime rabb bellemiyecegim

razi degilim beni tanimayan tarihe

beni sinesine sarmayan

tabiattan riza dilenmeyecegim.

Gittim su çekdim en derin kuyudan

en hileli desteden

kendi kartimi çektim

yaktim belgeleri

bütün taniklari yoketmek için

ricacilari öldürdüm

onlar bu dumanli dünyanin

beni nasil özledigini görmüs olabilirdi

gerçekten özlemisti beni dünya öze çekmisti

özüm gelinceye kadar bana temas etmisti

bu dokunus parlatinca beni

benden biraz dünya

isteyen ricacilari

öldürdüm ve

kital bitti.

Yazik.

Yazik ki yazgimin boyasi koyu.

Inilecek kadar indim. Hayfa.

Yine bir geçitteyim, yeniden bir liman sehri bura

eskilerin tayfasi yine hep buradalar

hep bilinen tecimenler, tanidik yosmalar

havada hayza benzeyen ayni koku

binalara yaklasirken eskisi gibi

siklet artiyor

hâlâ ayirdedilemiyor disli gicirtilari

çocuk çigliklarindan

taniyorum bunlar

bulutlara bakmak için penceresi evlerin

bu da deniz

hirs püsküren, toynak durduran deniz

rezeleri yerlerinden oynatan

vâdeden, vâdeden, vâdeden tesellicimiz.

Bir yanimda kiyisi kiskirtici

ufku muallâk deniz, bir yanimda

kamu açiklamalari, genelgeler, tahvilât

kimin yüzünü çevirdiysem

hüznü de sevinci kadar iskarta…

Niye indim buraya ben?

Bosuna miydi yol boyunca benligime

musallat olan belâ?

Bir çevrim tamamlandi mi simdi?

Yine mi döndüm basa?

Olmaz diyor yanimdan ayrilmayan vasak

kimse basa dönmemistir, dönemez

hele sen geçtigin o ormanlar

rüyalarindaki canavarlardan sonra

çok uzaksin o ilk

firlatildigin zamana.

Aldanma bunlar tayfa degil

burada dogdu hepsi

denize hiç açilmadilar

denizi sen kadar bile

taniyan yoktur aralarinda

her biri uzak bir beldeden geldi

sanilsin istiyor yosmalar

böylece saygin fahiseler

arasina katisacaklar

müptezel birer facire ofsalar da.

Tecimenler, onlar da sahi degil

onlar da olmayan tayfalarin

gemilerinden çikan mallari

sattiklarina inandirmak istiyor

sehrin acemi insanlarini.

Sen ve yagmur.

Basa dönemezsiniz.

Öyle bir yol yürüdünüz ki ancak

dönüs yolunu yokederek gelebilirdiniz

inisiniz bir inis olurdu basa dönmemecesine.

Yagmur yalniz yagarken yagmurdur

sen yalniz senken sensin

burada kalamazsin ve basa dönemezsin

gitmek zorundasin

kovalanan bir Yahudi gibi

ama Yahudiler gibi kendinle kalamiyorsun

hersey çok yetersiz senin için

hersey sana çok fazla

ayiklarsan ayik durabiliyorsun

arani açiyorsun kendinle

esyayi araladikça

uyanmanin bedeli seraplari fedadir

uykuyu tadayim dersen

kâbusa dalmak pahasina.

Tarihe dersini vermen gerek

yoldan ayrilamazsin

yediremezsin sokulmayi kendine

tabiatin apisaralarina

ne yikilmis bir tapinagin suskunlugu

durdurabiliyor seni

ne gürültülü bir havra.

Yükün agir.

He’s so heavy

just because he’s your brother.

Kardeslerin pogrom sana.

Dostlarinin esigine varinca basliyor

senin diasporan.

Herkesin bahanesi var, senin yok

günahli bir gölgenin serinliginde

biraz bekleyebilirsin, daha sonra

burada kalamazsin, basa dönemezsin

ama dön

Eve dön! Sarkiya dön! Kalbine dön!

Sarkiya dön! Kalbine dön! Eve dön!

Kalbine dön! Eve dön! Sarkiya dön!

Eve dönmek

kendime sarkintilik etmekten baska nedir?

orada, arada bir beni yoklar

intihara ayirdigim zamanlar

bunlar temiz, kül birakan zamanlardir

düzgün sabuklamalardan bana kalan..

Evde

anlasilmaz bir tini

bilmem nereden gelir

uykumdan? kanimdaki çakildan? unutkanligimdan?

bilemem Yahudi degilim

gizli bir yerde genizam yok

bilemem insan nerenin yerlisidir

ömrüm burada

bütün Yahudiler gibi

raflara dogru, çekmecelere

sahanliklara dogru geçti

yabanci ellerde çitilenmekten korunmak için

bir sivaydim kendime kendi ellerimde

tipki Yahudiler gibi

buralarin yerlisi ben degilim.

Sarkiya dönersem ense köküm seyrelecek

agdasi çözülecek bana asktan bulasan kozlarimin

sehrin insanlari yumruklarimda beyaz bulut

yolun çamurunda revnâk-i bahar bulacaklar

ben sarkiya dönünce

bogazlarindaki bogum insanlarin epriyecek

ve onun yerine hergünkü isleri yaparken

kepenkleri kaldirirken, silerken tezgahi

kalbe gizlice batan kiymik geçecek

sarkiya dönersem, yanik bir sarkiya

holokost neymis meger

herkes bilecek.

Kalbime dönecegim, ama hangi yolla?

Yedegimdeki okunaksiz

sarapla lekelenmis, solgun harita

uyduruk bir sey mi bilmiyorum

yoksa sahiden definenin yeri

gösteriliyor mu orada?

Ama bosver... Nasil bir ilgi olabilir

kalbe dönmekle define bulmak arasinda?

Lâkin ben inerken her dönemeçte

bir parçasini ele geçirdigim

her molada, her zorlanisinda nefesimin

her ayak sürçmesinde çiziktirdigim haritamin

bütün paftalarinda sabit mürekkeple isaretlenmistir

nerelerde kiraçlasir

rahminde levendane öcün tohumlari yatan gece

günesin sifa diye bilinen isiklari

nerelerde kiyici bir zehre çevrilir…

Haritamda caddeyi ürpertiye açacak

bir kaç kaçiktan baska nirengi noktasi yok.

Açikça gösteriyor haritam farki nedir

bir cenaze kalkarken yagan yagmurun

bir hükümet darbesinden sonra yagan yagmurdan.

Yagmalar belli ki kim bulsa defineyi, umurumda mi

ben kalbime dönecegim fokurdayip pörtlemek için

hep fokurdak ve pörtlek kalacagim kalp içinde

cani sikkin kizlarin yüzlerinden

dösünden ahi kalmis delikanlilarin

dünyaya habire pörtleyecegim

evlerin olanca tinisi dindigi zaman

kisildigi zaman bütün sarkilarin kanatlari

fokurtum dokunacak herkese yedi irkin kavsagindan.

Yahudi degilsem bile

bende Yahudalik da mi yok-

Kimi öptüm de kurtuldu çarmiha çakilmaktan?

 

ÖLÜ ASKER IÇIN ILK TÜRKÜ

 

Bulutlari kovan hirçinim benim, büyücüm

dogrudur gebe kaldigim coskun bir akarsudan

bir biçak alnima çizer o homurtuyu agirdan

altin haykirislarla kuslar uçup gelir üstümüze

gelip geceyi biriktirirler üstümüze

ben ki otobüslerde sarisin sanmisim kendimi uzun zaman

uzun zaman terli bir erkegin esneyisiyle

bir kaçagin övgüsüne saklanip

aksam vakitleriyle ogunup uzun zaman

kanaryalarla kesmisim uzayan tirnaklarimi.

 

Yüzümden bir tilkiyi silenim benim, büyücüm

erkeksi kadinlarin yasini tutmuyorum, artik sevin

ellerimde madensi gürültüler tasiyorum

babam uçurtmalarimi benden çok severdi bilirsin

simdi uçurtmalarim büyük, o homurtu (o insan)

eskiden her üzgün bakisimi Pegasus'a harcardim

her kapi gicirtisindan çocuklar dökülürdü, ne çirkin

ne çirkin, gövdemde ince bir zirh yara kabuklarindan

derken hüzün! Kadin sesleri çikaran o duman…

 

Büyücüm, askimi dürtenim benim

bir oyun kurali degiliz artik, sevin.

 

1963

 

ÖLÜM KERE ÖLÜM ÖLÜM KARE

 

Isa Golgota'ya çikarken tökezlemeden önce

Önü sira sendeleyip ayagi burkulan bendim

Yar idim dulda saydi beni açmak isteyen gonca

Dert oldum Hira'ya beni teskine geldi Efendim

 

Ilk ben üsüdüm sonradir Tur-i Sina'daki sagnak

Daga çiktim kurdu geberttim beni korkuttu keme

Çalmadigim kapi kalmadi can evimden tasarak

Duyan olmadi avazim ki desin Hallaç kekeme

 

Ilenen oylumsuz kalir kargisin imza yeri bos

Aska düsmek eceliyse bedeni çosturur aniz

Ruh körelten çare bulmaz ilaç olmaz telasli dös

Pis mürekkeple çürük dil tokusturanlardansaniz

 

Kul beni bilmeyisin vakti ecelden kim siyira

Bir benim sayiklayan Adem'i imla eden adi

Bu yüzden bana degmeden dünyadan bir üvendire

Gittim çekip basimi gittim hakikat duraksadi.

 

PARTIZAN

 

Girtlagimda bir harf büyüyor

buna dayanacagim

dislerim kamasiyor yildizlardan

buna da.

Kabaran bir çarpinti oluyor sehir.

Artik yirtarak açtigimiz zarflarda

ne kargis, ne infilâk

yalniz

koynunda çaresiz, çiplak

isyan isaretleri tasiyan

bir ergen cesedi.

Kabaran bir çarpinti oluyor sehir

uyusam bir dagin benimle uyudugu oluyor

her gün sehrin ortasinda bir ergen ölüyor

domuzuna ölüyor bankerlere durarak

noterden onayli kâgitlara durarak

mevlit ilanlarina durarak.

Yunmadik saçlarini oksuyoruz, yavrum.

- Yüzümüzde dolanan bir mayhos kahkaha -

Girtlagimda bir harf büyüyor

girtlagimizda.

 

Sarp bir güvercin düsüyor yüregimden

buna dayanmaliyim

ölünce bir partizan gibi ölmeliyim

sabahin kusluk vaktine savrulan

savrulan savrulan ergen ölüleri gibi.

Sehrin sarkisini söyledigim zaman

yagiz bir kimilti oluyor sesim

korku ve cüzam

korku ve cüzam

korku...

Ne beklenebilir artik namlulardan.

Harçlar karilmis duruyordur

hem de kara

bir gerdek olarak yasiyoruzdur kendimizi

ne beklenebilir.

Yirtarak açtigimiz zarflarda

büyük tecimevlerinde, büyük çarsilarda

pokerde-sinemada-genelevlerde

ne bir suçlu çagrisimi, ne karabasan

yalniz o herkesler

o herkesler kendine akarak bogulan

ve sürdüren bir güleç kocamisligi.

Bereketli kuslar serpecegim ayaklarima

genzimi yakarak

bir cinayet türküsü söyleyecegim ben de

ölürsem bir partizan gibi ölecegim

azgin bir gebelik halinde.

 

Beni dinmeyen bir mavilik kanirtiyor

buna dayanamam

bir çeteci disleriyle söküyor kanimdaki çiviyi

buna da.

Radyodan silâh sesleri geliyor

ter kokusu geliyor, ayak

aksayan bir sey örtüyor

yüregimin kabzasini

olmadik sesler geliyor radyodan

beynimde korkunç bir vida olarak

ergen ölüleri

artik ellerimi bu rahlelerden ayirsam

boyunbagimin ve gülüsümün o kirli

rahatligindan, yirtik ugultusundan sehrin.

Umudunun ayak seslerini oksuyoruz, yavrum.

Kusandigimiz

bu alkol kokusu bize ne getirdi ki!

ÇIKSAM

gök

sarlayarak devrilse ardimdan

- ölürsek bir partizan gibi ölmeliydik -

yürüsem parçalanmis bir ceset tazeliginde

yürüsem beynimde kipkizil bir serinlik

sonra denizler devirebilirim dudaklarimdan

sonra ask, sonra dirlik: partizan.



winerilhan