PROPAGANDA
Köleler gördüm, karavaslar
hayalari burulmus bir adamin ayaklarini yikamaktalardi
artik kelimeleri kalmamis fiyatlari sormaktan
saçlari taranilmaktan usanmislar
sinemalarda saklaniyor kisin
yaz olunca denizin yalayislarina
kaldirimlarda demokrat
otobüslerde dindar
geceyi
saatlerine bakarak anliyorlar
ve sabah
gökyüzünün karnini gerdigi zaman
daglarin kokusundan fabrikalar
acikinca
Köleler!
gözleri camekânlarda.
Silâhlar gördüm
namlusu akla çevrilmis sahra toplari
mürekkebin utandigini gördüm basili kâgitlarda
tetige basan parmaklarda çare yok, gördüm mürekkebi:
Çare yok, radyolari kapatsam
çare yok, secde etsem anilarima
bu bozulmus yeminlerin bayraklari altinda
olacak seymi duymak portakal bahçelerini
mermiler araya girmeden anlayabilir miyiz artik
hangi kizlar hangi serin yerlerimize degdi:
Sanirdik saçlarimiz kumrularla kaplanir
bir çocuk, Iste irmak! diyerek haykirinca
o zaman belki çocuklar zabitalardan daha çoktu
belki biz daha çok aglardik bir ask pihtilaninca:
Gördüm
gözlerinde zindanlarla bana baktiklarini
düsündüm yaslanarak sehrin kasiklarina
düsündüm kafa kemiklerimi eritinceye kadar
nedir bu kölelerin olanca silâhlari
silahlarin köleleri olmaktan baska.
Bikmadim
koyu renkler kullaniyorum hayatimda
koyu mavi, aciyi anlatirken
sessizce öperken, koyu beyaz
ve saçlarim hakaretlerle oksanirken
koyu bir itiraf sariyor beni.
susmak elbette zehirlidir
ve rahatlik getirir yaziklanmak da.
Ey tenimde uzak yolculuklarin lekeleri!
Ey çocuklarda uyuyan intizamsiz günesler!
gelin ve bogdurun bu köleleri.
SABAH AYARTMASI
Bagri çok savruk da olsa sabah
günün en çiplak vaktidir
günün en çiplak kuslari gezinir orda
ve ilkin los bir yürek çarpintisiyla
uyur gögsümün bedenimin çasitlari
bütün çasitlari uyutur sabah
kuslarin, kuslarin uçuslarini da.
Sabah ki aklini çeler bir kuzgunun
götürür issiz bir sorumluluga
ama gitmeyen o simsiyah tad agzimda
ve buramda coskun gögertisi orospulugun
bulanik, aç ve sonuna kadar cesur
Burami öpesi gelir kuslarin
kuslarin heryerimi öpesi gelir
uzanirim aç ve sonuna kadar cesur
sabah günün en kiskanç vaktidir.
Akitip beyaz bir bedeni bogazima
yakip çaglardan artan iniltileri
aglayislar ve bakislar üstüne getirilen
sabahtan sonra getirilen nedir?
Kamyon tadinda ve daginik olan nedir?
Çasitlar uyudu, kuslar çiplak..
Sabah ormanin agza biraktigi issizlik gibidir
sabah günün el degmemis bir vaktidir
1964
SEBEB-I TELIF
Baskalarinin askiyla basliyor hayatimiz
yaprakla yagmurun aski meselâ
kim olsa serpilen costuruyor bizi
imreniyoruz baskalarinin mahvina.
Yagmur mahvoluyor çarparak
kendini parçaliyor mâsukunun açilan kivriminda
yaprak dirimle irkiliyor nazli magrur
silkiniyor vuran her damlayla.
Baskalarinin askiyla basliyor hayatimiz
bakip baskasinin baskayla kurdugu baglantiya
aska dair diyoruz ilk ani bu olmali
ilkönce damarlarimizda duyuyoruz çagiltisini
uzak iklimlerin
kokusu gitmedigimiz sehirlerin önceden
bir bas dönmesiyle kabariyor hafizamizda
sonra ayriliklar düsüne daliyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!
Baskalarinin askiyla basliyor hayatimiz
baskalarinin düsünceleriyle degil.
"Üstümde yildizli gök" demisti Könisberg'li
"içerimde ahlâk yasasi".
Yasa mi? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
Ister gözünü ogustur, istersen tetigi çek
idam mangasindasin içinde yasa varsa.
Girmem, girmedim mangalara
Yer etmedi adalet duygusu
içimde benim
çünkü ben
ömrümce adle boyun egdim.
Yildizli gökten bana soracak olursaniz
kösnüdüm ona karsi
onu hep altimda istedim.
Baskalarinin askiyla basliyor hayatimiz
ve devam ediyor baskalarinin hinçlariyla
düsmani gösteriyorlar, ona saldiriyoruz
siz gidin artik
düsman dagildi dedikleri bir anda
anlasiliyor
bastan beri bütün yenik düsenlerle
ayni kislaktaymisiz
incecik yas dumani herkese ulasiyor
sevinç günlerine hürya dolustugumuzda
tek basinayiz.
Diyorum hepimizin bir gizli adi olsa gerek
belki çocuk ve ihtiyar, belki kadin ve erkek
hepimiz, herbirimiz gizli bir isimle adasiz
yoksa simdiye kadar hesaplarin tutmasi lâzimdi
hayatimiza kendi adimizla baslardik
bilmedigimiz bu isim, hesaptaki bu açik
belki dilimi çözer, askimi baslatirim
ask yazilmamis olsa bile adimin üzerine
adimi askin üstüne kendim yazarim.
SENIN OLAN YENILGI
Senin karanligina kanat vuran yarasalar
baska bir göge germisler kendilerini
yürekli savasçilar olmuslar
gemilerini yakmislar ve silahlarini bilerken
kanlarina yansimis gece
senin sularina inen yirticilar
ve piçler yani ask çocuklari
yanan gemilerin suya yankisi oluyorlarmis
yasli büyücüler söylediler
çingene çocuklarin gülleri mor olmadi
aska bunaltilari onlar getirmediler
onlara dayaniyorum yürekli savasçilara
saçlari uzun bir unutkanlikla örülmüs
kanlarinin ardinda tehlikeler yürüyen
korkunun gözlerini aradigi omuzlarinda
gittiler, yittiler arasinda boguk seslerinin
tozuyan atlarinin yelelerine baktilar ve
sen oldun
ve seni gördüm, egninde bir mavi gözlerin vardi.
1962
SEVGILIM HAYAT
Yüzüme bak
ve yüzümü hirpala
yüzümü degistir, dagli bir anlatim birak
sen
her hafta oglunu legende yikayan hayat
yaban, diri memelerinden isirmak
dudaklarindaki tuzu dudaklarima almak için
çok oldu tepelere vurdum kendimi
bulutlara karistim ve karanlik kahvelerde
tirasi uzamis adamlardan
huylarini ögrendim senin.
Mahmur bir tohumdun delikanli bagrima.
Ve hatirliyorum lokavt vardi
bezgin fabrika düdüklerinin
dizlerine yatirilmis olan sabah
senin kalbini kakislardi.
Tomarla mustuyu omuzlayarak genç adamlar
polisin sevmedigi genç adamlar sokaklarda
patronlari kudurtan gazteler satarlardi.
Ey sehre basaklar:
militan ruhlar ekleyen hayat!
Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
izmarit toplayan çocuklarin üstüne
çekleri imzalaniyorken devlet katlarinda fasizmin
bacimi koyvermiyorken sizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana dogru tekrarla
ben öyle bilirim ki yasamak
berrak bir gökte çocuklar askina savasmaktir
çünkü biz savasmasak
anamin giydigi pazen
sofrada böldügümüz somun
yani iscacik benekleri çocuklugumun
cilk yaralar halinde
yayilirlar topraga
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savasmasak
Uzak Asya'dan çekik gözlerimiz
Küba'dan kivircik sakallarimizla
savasmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu'da
Ke San'da, Kandehar'da ümügüne basilir mi vahsetin
ve sen boynunu öperken beni sarhos
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
Ben savasarak senin
bulanik saçlarindan tutup
kibirli güzelligini çikartiyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altimiza yildizlar seriliyor
yüzüm suya davraniyor kosaraktan
ve inzâl.
SEVGILIME BIR KEFEN
Alçak sesle uçuyor üzerimden
saçlari kina yakilmis bir kadinin mihrâbi
bu gövermis güz günleri çildirtir
çileden ve kitaplardan çikartir insani
urlar, karinca cesetleri
titreyislerle örtülür üstüm
merak
bir devrimcinin hazirligidir
ve alçacik bir sesle uçar üzerimden
kanser, begonya, ölüm.
Beyaz tülbentler camin arkasinda
ve çikarilmis insan gözleri
kirk batman agirliginda sahici insan gözleri
bagrina tas basan ana
o ananin ölüsünden kalkan toz
ey acilar gardiyani, ey güz gündüzleri.
Bir isyankâr çetecinin yagmuru altinda
kendi kavruk güzelligimi yumrukluyorum
kulunç gibi giriyor ögleden sonralari cumartesinin
umudum
ki hirçin bir hayvandir durmadan
kalgitir banknotlari, miting alanlarini.
Ve tarçin kokusu ve yorgunluklarla
oturdugumuz evleri tikayan
merak
bir devrimcinin hazirligidir.
Yikanir bazi bakir dövücüleri çarsilarda
sakirtilarla sürüklenir bazlama açan kadinlar
dibeklerinde inatlarini döven
hinzir umutlarini döven kadinlar sakirtilarla.
Benim harcim degil bir yar sevmek gizliden
her yanim bin türlü merakla dalanmakta
o los buhur kokulari, analarimiz
asererken toprak yiyen analarimiz
yüregimin palamarlarini çözüyor aya karsi
gökçe sancim zonkluyor bileklerimde
zonkluyor talaslar, talaslar
sakagima vuran balyozun talaslari.
Birakin ince kavak seslerini sehrin içinde
paralar yasli kizlarin koynunda yatarken
birakin köprülerin üstüne yagmur
ve basma perdelerden lânet bize.
Sasilacak bir dünyada yasamakti; ögrendik
simdi külçeler yüklüyüz sasilacak bir biçimde
külçeler yüklüyüz ve çikmak istiyoruz yokusu
Sokaklar gittikçe kati bizim adimlarimiza
pesimizde bütün bahçeleri bosaltan ter kokusu
yankimiz soyunup sevap rahatligi alinan yataklarda
yürek elbet aciyor esvap degistirirken
bizden artik akmasi beklenilen kan da akti
kovulduk ölümün genis resimlerinden.
Efsanelerden kovulduk
kan ve demir kelimeleri söyleyince
elbiseler içindeyiz, sehrin içinde
önümüz iliklenmis, ayakkaplarimiz bagli
kimsenin uykusunun feslegen koktugu yok
altikirkbeste vapur ve sanci geç saatlerde
eski savasçilar vesair geçmiyor bulutlardan
çiçek alip eve götürüyoruz
bunun bir delilik oldugunu bile bile
en issiz duygularin ucunda karakollar
asmalarin alti tuzak ve tuzak caddelerde
külçeler yüklüyüz, çikmak istiyoruz yokusu
gözler kisilip bakiliyor bize.
Biliniyor
bizim mahsustan yasadigimiz
biliniyor
sarkilarin sirasi bizde
biliniyor
hayat bizden razidir
biliniyor
otlarin sarardigi yerlerde günes
kursunun degdigi tende heves kalmistir.
TÜFENK
Çocuk e harfine yaslanmis uyuyordu
sonra saçlarimiz kapandi, denklerimiz baglandi sonra
boyuna atesler söndü daglarda
bir yildiz boyuna söndü durdu
çocuk insan seslerine yaslanmis uyuyordu
o zaman ben atliydim iste
saçlarimda geceler morarirdi
yorgun olamazdim çok uzaklardaydi yurdum çünkü
boyuna tüfenkler doldurmustum sularim girilmezdi çigliklardan
canavarlar besliyordum ulu bir askerdim sanki
ve artik çirkinim
uykularimda örümcekler üreyor simdi
gelmis geçmis bütün gölgeleri denedim
ellerim hala pençe gibi
düsler, tüfenkler ve ayaklar
gözlerimi engel oluyor günes.
1962
ÜÇ FRENK HAVASI
1. Capriccio Alum
Gülünç bir ölümle öldü deniyor Max Stirner için
çünkü mahvina sebeb nihayet bir sinektir
ama Fanya Kaplan
nasil öldü diye sorarsak sanirim
isimiz fazlasiyla ciddilesir.
Bize ne baskasinin ölümünden demeyiz
çünkü baska insanlarin ölümü
en gizli meslegidir hepimizin
baska ölümler çeker bizi
ve bazen baskalari
ölümü çeker bizim için.
Ölümle saka olmaz diyenler
kiyasiya yanildilar bu çagda
Taksitle Alum diye bir roman yazildi artik
Önce Öl/Sonra Öde denelmek suretiyle
asilip geçildi bu roman da.
Dolarin dalgalanmasina birakildi bu çagda alum
geceleri sehrin varoslarinda ikamete mecbur edildi
gündüzün kimlik soruldu ona
sagci mi solcu mu oldugu sorusuna cevap verdi
seken bir kursun kadar
kursuni bir kis denizi kadar bile
taraf tutmayan ölüm
2. Alum Cantabile
Ben ne büyük bir dalginlikla bakmis olmaliyim ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrisini
yerime yadirgadim
yerim olmadi zaten kendi mezarimdan baska
çilginin biri sanilmaktan sakinmaya vaktim olmadi
durmadanbeyaz bir aygirla tasardim derin göllerden
bir gebe kisrakla kaçardim derin ormanlara
günesin zekasiyla doymak isterdim
kaba solgun kagitlar sunardi
sehrin insani bana
sehrin insani, sehrin insani, sehrin
kaypak ilgilerin insani, zarif ihanetlerin
Ogünbugün, sehri dünyanin üstüne kapatip biraktim
kapattim gümüs masrapayla yaralanmis agzimi
ham elmalar yemekten göveren dudaklarim
mirildanmasin sehrin mutantan ve kibirli agrisini.
Azicik gece alayim yanima yalniz
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatlari renginde
biz artik bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse sehrin insani
sehrin insani, sehrin insani, sehrin
bozuk paralarin insani, sivicelerin
iste öldüm, iste son kadife çiçekleri
son defneler, badiranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için inci bir melhem oldu benim ölümüm
bütün hosnutsuzlar yanlarinda saklayacak
bemin ölümümden yayinlan kirpintilari
bogaz tokluguna çalisanlar
özenle kilitleyecek gögüslerine
benim ölmüs olmami
hiç bir yaprak damarindan
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrilarin ölümünü bir üstlenen çikinca
ama neler olup bittigini hiç bir ayetten
hiçbir vakit anlamayacak sehrin insani
sehrin insani, sehrin insani, sehrin
pahali zevklerin insani, ucuz cesaretlerin
3. Requiem
Bozkirda yaz aksamlari seni seyrederdi
seni seyrederdi ormanda gürbüz sabah
agirkanli bir günesle yasanan kis
agir, kanli bir günesle yasanan hasat zamani
bekarlarin kaburgalarina gümleyen karanlik
isterik kokusu beyaz dantelalarin
seni seyrederdi
sen diriyken sana bakmak
basli ve sonlu bir ugrasti sanki.
Gövdene imrenirdi ok atmayi bilenler
gövden aklin gibi engebeli ve dakikti
sokaklarda kavga çikardi senin yüzünden
sen topugunu gösterirdin ve dövüs baslardi
ejderlerle çarpisirdi bey çocuklari
müminler müsriklerle savasirdi.
Toprak ve yagmur savasirlardi
anahtar ve kilit
birbirlerine girerdi ekmekle bulutlar
kan ve su
nadirle zenit.
Isitirdin salkimlari baglar bozulunca
tohumlarin bilgisine hisimdin
beyninde yelkenlerini açarak
serinlerdi kisir kadinlar
sen diriyken
sepetlerine çiçek doldurup insanlar
pesinden gelirlerdi
sürevenler pesinden yürürdü endazelerin
mekikler otlaklarin yörüngesiydeydi
ayiklardi insanlarin rüyalarini
yaktiklari tütsü, okuduklari yasin.
Sonra öldün, sonra islikladilar seni
gösterissiz tabutunu yuhaladilar
lahana yapraklari attilar sana
sonradan görme tombul ortayaslilar
semiz, genç burjuvalar seni
tepeden tirnaga fermuarladi.
aksam gezmesine çikan emekliler bile
duygusuzca silkeledi üzerlerinden
senin gözyaslarini
Bir soguk uzay
pariltisiyla aniliyorsun artik
kuru bir bilgisayar tikirtisiyla
açiyorlar taçyapraklarini ancak
bir alkol komasi sirasinda
senin yorgunluklarini
hastanelere makbuz yaptilar
çekingen durusunu intihara karsi
kullaniyorlar koguslarda
çünkü çoktan alum götürdü seni
alum alum
gündelik sözlerimiz arasinda
geçecek kadar kaba.