3






$AIRLERIN
$IIRLERI
ve
HAYATLARI



AHMET HA$IM

1

ATAOL BEHRAMOGLU

1

2

3

ATTILA ILHAN

1

2

3

4

5

CAHIT ZARIFOGLU

1

2

3

4

CAN YUCEL

1

2

3

ISMET OZEL

1

2

3

4

MEHMET AKIF ERSOY

1

2

3

MURATHAN MUNGAN

1

2

3

4

5

6

7

NAZIM HIKMET RAN

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

NECIP FAZIL KISAKUREK

1

2

ORHAN VELI KANIK

1

2

SEZAI KARAKOC

1

2

3

SUNAY AKIN

1

2

YAHYA KEMAL BEYATLI

1

YAVUZ BULENT BAKILER

1

YILMAZ ERDOGAN

1

  


3


GECENIN UZUN SÖYLEVI

         

I.

Coskularimiz yetim kaldi. Yoksul kagitlarimizi onarmiyor artik siirlerimiz. Siirlerimizin kireci vuruyor yüzümüzdeki duvara. (Eksik fakat aydinlik anlatimlari her çesit mutsuzlugun...) Ve ellerimizi kogusturuyoruz durmadan. Sabikali siirlerimizden artan ve kendimizce yorumladigimiz ellerimizi. Durmadan kendimize tirmaniyoruz uzun soluklarla. Ayaklarimiz çignenmis leylaklardan devsirilmis; leylak yorgunu sarp yollar inmekte denizin sabikali sevdalarina.

(Korsan yorgunu denizin; gökyüzüne rengi yitik safaklarin yamadigi...)

 

II.

Gece. Zaman ihtilali. Kursun geçirmez yüreklerimiz. Yani uzatmali yasaklarin konakladigi o magrur suskunluk. Kusatmalardan artakalmis yarali insanligina kefil yürek. Simdi gecenin uzun söylevinde yasanan dilsiz siirlerin yitik kafiyelerine ayak uydurmaya çalisiyor. Yetim kalmis çarpintilarina; yaralarini sararak. Geveze dilsizligin ikilemini yasayan kafiyelerin küçük, ürkek adimlarina. Sessizliklerinde dingin bir barisikligin büyüsü. Hangi büyülerle onarmaktayiz kendimizi, bir parça daha yasamak için.

(Kiyilarimizda suskunluk. –Ellerimizin bizle birlestigi yerde- Biz lisani bilinmeyen rehin birakilmis bir cografya atlasi.) Oysa deniz biziz. Kiyi biz. Sevismek, bir gençlik karantinasi.

Ve uzun kalemlerin gölgeleri dolasiyor yarali duyarliklarimizin üzerinde.

 

Biz gündüz sürgünleri!

Yazmakla tamamladik mi kendimizi?

Yazmakla tanimladik mi?

Kalemlerimizin uçlari yine de nar çiçegi.

 

III.

Eski harfler kilitlemis babamin tarihini cep yazmalarinda. Agir bir gözlük kalmis tahta magaralarinda deri çekmecelerin (ve uzun senelerin) . Beni o tanimlayabilirdi ancak. Ince siyah çizgili, o aci yesil, kirik dolmakaleminin kuruyan kaniyla. (O hiç unutamadigim dolmakaleminin. Ve herkesin hirsizi siirlerinin...) Beni o tanimlayabilirdi ancak. Ben bes yasindayken öldürdügüm babam. Simdi yirtik fotograflarini arka cebimde gezdirdigim sünnetçi babam.

 

IV.

Acimlayabilirim biraz daha. Dilerseniz biraz daha isiklandirabilirim nesnel gerçekligimi; (sizler için) . Bana kendimi anlatmamis beni size anlatabilirim. Siirlerimle sizden kaçirdiklarimi (gecelerimi) yakinlastirabilirim karanligimla.

Gece. zaman ihtilali. Bu kültür birikimi hangi umarsiz unutkanligimizin hüviyetidir? Açiklar misiniz?

 

V.

Siz ve biz (birbirimizi görmeden, belki görmek bile istemeden) bin yil daha gezinelim aynali karanligimizda. Yeralti duyarliklarimizdan biçtigimiz civan giysilerimizin görece özerkligini sinayalim. Gecenin eklemedigi isyanlarimiz ve siirlerimizle; belin ve kanin eklemedigi ideoloji çarsaflarinda. Yani her sevismenin son ihtilal provasinda.

Ve bin yil daha kilitleyelim gizlerimizi çarsili iliskilerimizle. Çarsili iliskilerimizin müfredata uygun diliyle.

Belki sonra, ondan sonra, her sey açik, apaçik yazilabilir, herkes için.

(Bir duyarlik ihtilalinde kendimizi talan edip, sevdigimiz zaman...)

 

VI.

Kan. Irmak tanrisinin suçu kan.

Kimsenin birbirini tanimamasi, anlamamasi bundan.

 

VII.

Simdi gecenin uzun söylevinden, insan olmaktan, toplumsal bir insan olmaktan, onanmaktan ve redd-i ilhaktan toplayabildiklerimiz bunlar. Kendimiz.

Sunaklarimiza acilarimizi koyuyoruz.

Bunlar hiçbir hapishanede yazilmamis hapishane defterleridir Efendim. Lütfen kabul buyrunuz.

 

 

GECE NÖBETI

 

Daha az seviyorum seni

Giderek daha az

Unutur gibi seviyorum

Azala azala

Aramizdaki uzakligin karanliginda

 

Geceler kisalip,gündüzler uzuyor böyle olunca

Daha az seviyorum seni

Kendini iyilestiren bir yara gibi

Daha az

Ve zamanla

 

Sen geceyi tutuyorsun,ben nöbetini

Uzak dag kislalarinda

Görmüyoruz birbirimizi

Usul usul sis iniyor

Kopmus yollara

Isigi hafif,uykusu agir koguslarda üzerini örtüyorum senin

Bir çig gibi büyüyorsun rüyalarimda

Sevgilim sevgilim

Yildizlari daha büyüktür bazi gecelerin

Nöbet kadar yalnizken ögreneceksin bunu da

 

Artik daha az seviyorum seni

Unutur gibi,ölür gibi daha az

Yeniden ödetiyorum kendime

Onca askin ögretemedigini

Kolay degil

Yalnizca sevgilimi degil,evladimi da kaybettim ben

Kaç aci birden imtihan etti beni

Tek bir gece vardir insanin hayatinda

Ömür boyu sürer nöbeti

Bu da öyleydi,

Iyi ol,sag ol,uzak ol

Ama bir daha görme beni

 

 

GECE VE MÜZIK

         

Ne zaman otursam gecenin basina

Ne zaman müzigin;

yazamiyorum sözünü etmek istemedigim seyleri

birbirinden isigini saklayan uzak yildizlar gibi

çekiliyor hersey kendi karanligina

parmak uçlarimda yildiz tozlariyla kapiyorum gözlerimi

Ey ruhumun en büyük sarti olan tedirginlik!

Simdi saat on iki

Simdi gece ve müzik

 

Ne zaman otursam gecenin basina

Ne zaman müzigin

göçüyorum bos kagidin sessizligine

kalbim, kapatilmis kireç kuyusu akiyor kendine

bakiyorum gençligim geçiyor uzaktan

dudaklarinda bir islik

kitaplarin on lira oldugu zamanlardan

 

anayurdum gece, kalbimi yazdim mürekkebinle

 

gün bir çocuk, yaralanmis

aksamin kiyilarina vuran

yürekteki gizli yemin

gidiyor bir siirden ötekine

ardinda yikilmis kentler

bayindir düsler var ilerde

gün bir çocuk, yaralanmis

ütopyalari kalelerle degistiren

güdümlü gündüzlerde

 

anayurdum gece,

öt pelerinini isiklari sönmüs odalarda

radyo dinleyen çocuklarin üstüne

 

saf kokunun sindigi oturma odalari

zamanin tortusu esyalarin durusunda

duvarlarda içi bosalmis resimler

yillardir dagilmayan bir sis

aksam yemeklerinin yendigi musamba masada

kilit altina alinmis duygular, düsünceler

bütün tetikler çekili durur

gerginligin geometrik nizaminda

isiklari yanmamis aksam alacasi

okul dönüsü saat bes radyoda fasil çalar

bütün gün iç geçiren

ölgün kadin yüzleri sobanin etrafinda

agri esigi alçak,

aci frekansi yüksek

okul ve aile birliginde parçalanmis çocuklar

bir oda, bir dönümlük dünya

kol demiri iner az sonra

çiplak yara gençlik

günden geceye ilerleyen

yüksek gerilim hattinda

 

odam, yarali hayvan

gecenin gümüs alasiminda gölgelenen esyalar

müzigin dördüncü duvari, karanligin kundagi

sariyor gündüzün yaralarini

kendime yerlesmek, kendimden uzaklasmak için gözlerimi kapiyorum

dinliyorum uçurumlara oturmus agaçlar gibi baska odalardaki yalnizliklari

 

odam yasak kitaplar

suç ortagi siirler

sevdigim bir kaç poster

odam bir karaduygu fotografi

o çember zaman içinde

yoktu ki varolmanin baska yollari

yastigimin altinda

tutukluk yapmaz silahim

uykumu bekleyen kelimeler

 

geri dönüyorum

geçmiste çalinan bir gecenin kapilarindan

yarim kalmis bir sevisme hatirliyorum

bir daha hiç tamamlanmamis olan

sonra bir digerini, bir digerini daha

derken dagilmis kristal

odalarda sizlayan

 

sonra seni

siyah motorsikletli çocuk

deri ceketin odamin duvarinda asili kaldi

yillar yili birbirimizi paralamaktan

vazgeçip sevistigimiz ilk ve tek aksamdi

benim için sus payi bir kaç siirsin artik eski hatira

ya sen ne yaptin bunca zaman

degismesi gerekeni saglastirmaktan baska

 

bak duyuyor musun

Deep Purple, Led Zeppelin

Emerson, Lake and Palmer

plak zarflarinda yitirdigimiz ritüel

bugün birinci viteste yasiyormus gibi

bir duyguya kapiliyor musun ara sirada olsa

bulustugun birileri var mi

gecenin, müzigin, siirin toprak hattinda

kapamadan gittigin arka kapi

bak açik duruyor hala

ugrar misin bir gün unuttugun ceketini almaya

 

Hirsizligin ürpertili monologu:

Kendime hayatimi anlatiyorum

Daha o zamanlar biliyordum

Yapmaya çalistigim her seyin

Kendime hayatimi anlatmak oldugunu.

Sözcükleri sevmeyi, büyütmeyi, büyülemeyi,

onlari sivriltip silah yapmayi, yaralamayi da

süsleyip gönül almayi da

ayni zamanlarda ögrendim.

Sözcüklerin karbon ve elmas gücünü kesfettim.

Gecenin geometrisinde, müzigin matematiginde

Sakli duruyor simdi gizli sözlügüm

Uzakta degil

Hirsizligin ürpertili monologu

dilimin ucunda siyanürüm.

 

Duvarlarda uzak bir gelecegin koyu gölgeleri

Siirlerimizi okurduk mahcup bir fisiltiyla

plaklar dinletirdik birbirimize, filmler anlatirdik

Sonra gizlerimizi vermeye gelirdi sira

dünyayi anlamanin yakici istegiyle

gömüldügümüz kitaplar, genç ölenlerin matemi...

Hiçbir sey ilham vermezdi aska ve kavgaya

Eric Clapton'in gitari, Genesis'in tarihi

ve Ayin öteki yüzü kadar

Simdi radyoyu açsam

Biliyorum dünyanin bütün radyolarindasiniz

Gençligini kirletilmis takvimlerde yasayanlar!

 

Artik ne montumun cebindeki çaki

Ne yüregimde tetigi düsmüs sözcükler

Çok zaman oldu

Odamizin kapisini çekip

O evlerden çikali

Ellerimizi ve yüregimizi kirletmeden geçtik

vahsetin yakin tarihinden

ucuza yaralandik, pahaliya ölmedik

Biz radyonun son çocuklari

 

anayurdum gece,

ört pelerinini isligini yenileyen

çocuklarin üstüne

 

gece ve müzik

kapanis programi

bu kitabin da

kili dagiliyor

kendime yazdigim serüvenin

her siir tabletler halinde bölünüyor birbirine

çogaliyor birbirinin içinden

gündelik dile transpoze edilmis sarkilarin

biliyorum, kimi derin yaralar okunmaz kalp agrisi

kirginliklarim

kimi eski hatira ecza dolaplarinda sakli mirildanliklarim

 

 

GEÇILMEZ DENIZ

 

I-

 

ahreli bir kagit üstüne simsiyah kapanmisim

kazirim kendimi bir secdeden, ellerimde gizli hattatlar

ve söze gelmez devrik duyarliklarim

gözlerim -hüznün dilsiz masalcisi-

gözlerimde hiçbir dile çevrilmez intiharlar

oysa sakli hançerimi magrur bildiniz

kendimin tenha bir yerinde vurulmusum, yatarim

orasi bir denizin gölgesidir, göremezsiniz

(bir peygamberin yanlis ayaklari

               intihar halinde sevismektedir)

ölüm üzre bir akrepken menekselenirsiniz

ve ahreli kagitlar dürülür ferman diye

yufka ölümlerin hazin tarihleriyle

kar altinda kalmis imzasiz karanliklarim

ve azgin sularda kendini arayan deniz

ben konusmam, susarim

bu aklamaz ki sizi

katilimsiniz

 

II-

 

katilimsiniz en azgin sularda

ellerinizde kan mürekkepleri sarhos

ölüm nasil bir sarmasik ki

(deniz gören) en magrur balkonlarda

bir gün siz de katilleri seversiniz

 

GELME..

         

baktigin yerde karanlik bir tomurcuk birakiyorum

çarsilar avuçlarinda aykiri

sokaklarin lisani adimlarinda

gelme, geldiginde her sey yitiriyor kendini

vurgun: ölümlerin en kostagi

vurgun ölümlerden kaçgun yanimiz

konaklarda bogulmus eski bir ana

söyle buyurur:

 

sen seç kendine bir hayat

ve öylesine yasa, nasilsa

kaldigin yerden vurgun sürdürür

ve hep bak kendine

birörnek aynalara asi bir suret birak

baktikça gözlerin

kendini öldürür...

 

 

GEMICI ISLIGI

         

Ay bosalmis gökyüzünde

Dagilip gitmis tekneler

Kimsesiz denizlerde çalkalanan

Yildizlari söndürülmüs geceler

Hatirlanacak ne biraktiysak geride

Islikla çaliyoruz

sözlerini unuttugumuz sarkilar gibi

hangi limanlarda kaldi kim bilir

bir bizim sanarken ömrümüzü

yazdigimiz

okunaksiz defterler

 

kim dikti önümüze bu görünmez engelleri

açik denizlerde bile bir geçit ariyoruz kendimize

yetmiyor yolculukla ödesmek

yetmiyor unutmanin borçlarini ödemek

öyle bir yere varmisiz ki farkinda bile olmadan

birbirinden ayni uzaklikta

iki yildiz gibi simdi

hem geçmis hem gelecek

 

deniz karanlik

kimsesiz gece

bir tek islikla aydinlaniyor

seferini unutmus tekne

bir tek islik

insani nereye kadar götürürse

 

 

GÖÇ YOLLARI

 

Söyleyin daglara rüzgara

Yurdundan sürgün çocuklara

Düsmesin kimse yilginliga

Geçit vardir yarinlara

 

Göç yollari

Göründü bize

Görünür elbet

Göç yollari

Bir gün gelir

Döner tersine

Dönülür elbet

 

En büyük silah umut etmek

Yadigar kalsin size

 

Yolverin kanatli atlara

Sürgünden dönen çocuklara

Atesler yakin doruklarda

Geçit vardir yarinlara

 

Dagilsak da göç yollarinda

Yarin bizim bütün dünya

 

 

GÖÇEBE

 

Birbirinde arinan iki nehir gibi

Birbirimizden geçerek

Çiktigimiz açiklik

Ruhlarimizi yeniden bölüstürüyordu bedenlerimize

Uçurum içini çekiyordu

Orman fisildiyordu

Kumlarini silkeleyen göçebe bedenin

Yeniden düsüyordu yola

Görönmezin atlariyla uzaklasiyordun

Erkekligin sütünü biraktigin

Tuzlu dudaklarim

Ardindan bi siiri mirildaniyordu sana

 

Uçurum, orman, ay ve bedenindeki birkaç isaretle

Zamana geçirilen dayanikli söz, o gece

Ardindan mirildandigim siir

Simdi baskalarinin dudaklarinda göçebe

 

 

GÖRÜ

 

bundan önceki hayatimin içinden geçiyorum

önceki hayatimdaki çölden geçiyorum

simdi iki yaninda yükselen uzun binalara aldirmadan

burasi çöldü biliyorum

o zamanda çöldü

bu zaman da

binalarin örtemedigi çölü görüyorum

eski bedenimde aldigim öldürücü yaralar

yalnizca birer leke simdiki bedenimde

yatagan,saldirma,ok,mizrak

fal gibi sakli duruyor derinimde

kutsal kitaplara dilini veren siir

birer leke dilimde

bir zamanlar gördügüm bir rüya bu

simdi içinden geçiyorum

görmüstüm görmüstüm görüyorum

 

 

GRIZU

         

Sözcüklerin hepsi pusu

Içindeki dilsiz çocuk

Çengel yürek, sarsak adim

Kirismis kafesi yüzünün

Bu rol sana sepya

Alnin eski Türkçe yazisi

Taahhütlü sözcükler

Çik bu oyundan çik Her replik sobe

Sözcüklerin gönderdigi yerden

Kim sag salim dönebilmis geriye

Çok azi gittigi gibi kalir

gönderildigi yerde:

metruk anlam, tenha dilek

atomize edildigin dil oyunlarinin içinde sakli

Grizu: karsi tehlike

Kundakçi laser yakiyor jenerigi

Gittikçe genisleyen bir perde

kalir

gittikçe genisleyen bir perdede

 

 

GÜZ BEYLERI

         

Güz beyleri Güz beyleri

Kizarmis yapraklar saltanati, nal sesleri

cam çekiçler gögsünüzde

hiçbir uyku silemez yüzünüzden

yilin degil bu ömrün hazani

baska göklerden bir yildiz

baska daglardan bir irmak

baska atlaslarda yasadi

bagriniza kadar battiginiz gece

hiçbir yagmur yikayamaz artik bu duayi

bulutlarin atlarla birlikte uyudugu

bir zamanlar sizin olan mevsimden

bir yaprak düsüyor

ne zaman gözlerimin önünden geçseniz

cam çekiç

yüregimden kopmayan çig

Siz yoktunuz ben sizin mevsiminize geldigimde

HAM FERMAN

         

el yapimi kagit üzerine

el yapimi siir

ellerden sakladigin

gün gelir

elden ele gezinir

herkesin içindeki ham içindeki çig

düsman duygular insan içi eskitir

gel geç buralardan

gerisi zamanin isidir

kiminin yüregindeki zaman

okutur geçmis fermanlari

zamanda saklanan ham bilgiyi

aktarir

kendi zamanini asanlarin kalbiyle

el yapimi siirin

hâlâ mümkün oldugu kalplere.

 

 

HERKES VE BIRKAÇ KISI

         

Yagmur Herkese Yagar

Günes Isitir Herkesi

Mevsimler Herkes Içindir

Yalniz Çig Altinda Kalan

Sele Kapilan Her Zaman Birkaç Kisi

 

Herkes Içindir Ask Da Ayrilik Da

Yalnizca Birkaç Kisi Ölür Acidan

Eskiden Ölümle Tartilirdi Ayrilik

Kiminin Hayati Yalnizca Unutkanliktan

 

Her Sey, Herkes Için Degildir Oysa

Kimi Hiçbirsey Ögrenmez Karanliktan

Yalnizligi Kullanmayi Bilmez Kimi

Kimi Ayrilamaz Karanliktan

 

Yagmur Herkese Yagar

Ama Çok Az Insan Tutar Yagmurun Ellerini

Onca Sarki Onca Film Onca Roman

Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi

 

Çig Altinda Kalan Sele Kapilan

Asktan Ve Acidan Ölen

Birkaç Kisi Dünyayi Baska Bir Yer Yapmaya Yeter

Aslinda Onlarin Hikayesidir Anlatilan

Digerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider

Geçer Gider Herkes

Hikayelerdir Geriye Kalan.

 

 

HEY JOE !

         

biliyorsun sen bunu

en son duyulan ayak sesi ve üzrine kapanan demir kapi

çikiyor musun bu sefer, yeniden mi giriyorsun içeri

anlasilmiyor sarkidan

anlasilmiyor joe

gençligimizin polisiye günleri

kendi romanlarimiz içinde uydurdugumuz adlar

sanki o romanlar sahi de yasadiklarimiz yalan

 

unuttugum adlarin gece parklarinda kaç kez aldattim seni

ben ihanetle ögrendim sadakati

kaç kez korkunun gözleriyle bakistim biçaginin yüzünde

artik kimse öldüremez beni

 

çok zaman geçti herseyin, herkesin üstünden

hayat ödünç tenha uzak biz birbirimizin sarkilarinin mirasiyiz joe

simdi kaç kisi kaldik

göge bakma duraginda el ele tutustugumuz gençlikten

ben yine de bir yola çagiriyorum seni

ister inanç de buna ister çaresizlikten

dudaklarimi kanatirdi isligin

hiç unutmadim hiç unutmadim

ne zaman karanliga düssem senin isligini çalarim

 

ben seni en çok dizlerin titrerken sevdim joe

 

çik saklandigin yerden joe

nerdeysen çik, ölmek degilse bu, bak kayboluyorum

yoruldum seni beklerken vakit geçirdigim dublörlerinden

sana yazdigim

hikayeyi yanlis okuyorlar her seferinde

ah simdi joe burda olsaydi diyorum

joe simdi burda olacakti ki diyorum

bazen sarhosken kalabaligin içinde yüksek sesle söylüyorum adini ya da birinin kollarindayken, bazen pencereyi açip sokaktan geçiyormussun gibi ardindan sesleniyorum, hep baskalari bakiyor yukariya. ben gülümseyerek, gitti, diyorum, yakalayamadim, gitti. sahi gittin mi joe? yoksa hiç mi olmadin?

 

çik ortaya saklandigin yerden

yoruldum, azaldim beklemekten

bazen düsünüyorum da

var miydin sahiden, yoksa bir sarkinin anisi mi uydurdu seni

hiç bir sey benzemiyor degil mi, simdi geçmisten daha çok bizim olan gençligimize

bilmem ki, karsilassak bile birbirimizi hatirlayabilir miyiz yeniden

ikimiz de artik bir baskasiyken

gene de sen bilirsin joe, sen bilirsin

öyle iyiydik, bir düsün istersen.

 

 

IRMAGA KAPILMIS FERMAN

         

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

bazi irmaklar öldükten sonra kavusurlar denize

taskiniyla bir tek dizenin

sular altinda kalan kitab

ölenin, kavusanin

eski aylardan saban yildzimsin

Arabi gökyüzümde

ben öldüren irmaga hala vuruyor isigin

biliyorum az kaldi denizime

biliyorum bu ferman çikmaz bir yere

ben gittim, murathan kalsin sende

 

 

IÇIMIZDEN EKSILDI

         

Artik heyecanlandirmiyor beni

garlar, peronlar, benzin istasyonlari,

uykulu mola yerleri, yabanciliklar,

bilmedigin dag rüzgarlariyla ürpererek uyanmak

bir gece vakti, dalgin bakismalar

sonra uykusuz sabahlarda indigin sahil kasabasi

daha gövdene uyanmadan serin tuz, kistan kalma dalgalar

 

bir yerlerde bekledigini sandigimiz büyük rüyalar

galiba artik heyecanlandirmiyor kimseyi

nicedir eksildi içimizden o çekip gitme duygusu

eski nesesine bir türlü kavusamayan kalbim

saçip savurdu buraya gelene kadar

içindeki sarkilari

simdi gündelik hayatin sade gürültüsü, kuru düzeni kusatirken

sessizligimi

ardina saklandigim kelimeler

kadar bir hayat

ölmeden önce okunacak, yazilacak birkaç kitap.

 

 

IDARE LAMBASI

         

Bagbozumuydu hiç unutmam

Lambanin isigi vuruyordu yüzüne

üzümlere vurur gibi

sonra sesin,isikla ayni rekteydi

nedense bal demek geliyor içimden

ikisini birden düsündügümde

'kendi içiyle iliskisi kopmus biri

baskalarina gerek duymaz bir daha'

demistin.Susup seni dinlemistik.

 

O yilin sarabi bambaskaydi.

 

Duygulari çektik kiyiya

hiçbir firtinaya gücü kalmamis

yorgun tekneler tekliyor

gün günden çürüyen

bir iç denizde kirleniyoruz

son büyük dalgayi kaptirmamak için

serseri bir vurguna

bütün güvencemiz bu liman

yatistirilmis bir denizin çalkantisini

idare ediyoruz

idare lambasi altinda

 

O yilin sarabini hiç unutmam!

 

 

IKI BIÇAK

 

iki biçak seç kendine

Biri yaralamak için

Biri öldürmek

Pusu kur gözlerinin

Karanlik gölgesine

Biri sevmek için

Biri ihanet

Iki yürek seç kendine

Biri yasamak için

Biri gizlenmek

Bir korkak,bir kaçak,bir firar

Kaç kisisin sen sevdigim çocuk

Içimdeki biçak iki kere daha dönüyor

Oldugu yerde

Kalirsan sel basar yataklarimi

Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde

Kimi zamanlar olur sevgilim

Iki biçak bile yetmez bir tek ölüme

 

 

IKI YEMIN

         

Ben hep çabuk çekilen tetige yasadim

Yemin ettim

Yüregimdeki ve bedenimdeki

bütün yaralar adina

yüzünün kuyusuna düstügüm kuytuda

Sana olanca aydinligim ve karanligimla baktim

asktan yorgun düstü dinim

dagildi kehribarim

gül ve bugday yetistiren

Ömrüm adina yemin ederim ki:

Ben seçmedim bu ölümü

Kaçmasan vurmayacaktim

 

 

IKLIM..

         

ask iklimdir

tarikat cihazlariyla

yaratir dünyasini

inanmayanlar için

Allah imkanidir

 

aynidir cenneti cehennemi

ahreti uyandirir

 

kendi ahlakini ister ikliminden

nafile kalplerin kaçinilmaz kaderi

tabiatinin kosullari

ya da iklim tuzagi

kendi derinligi kadar sever herkes

uçurum baslar bir yerinden

ask rehin alir dünyayi

 

sogugun uykusu baska sicagin uykusu

bazi uykusuzluklar rüyadir

 

iklimle beslenir ask

gök haritasi ile kalbin kapisi estir

ask merhamet ister sahibinden

 

leyla ile mecnun çölde geçer

sanri, humma, ask

ayni çölün çocuklaridir

akraba karanliginda çogalir

bire kadar inen tanrilar

yol kaderle kisalir

 

Kum Saati'nde akan eski soru:

neden çöle indi dört kitap

aynidir çöl ile kalbin kapisi

geçilmez

tutulmadan

askin dogusu ve batisi

 

çünk askin dogusu ve batisi vardir

kuzeyden güneye iner

mazinin kavimleriyle

kapisi bulunmayan sehirlere

 

kapisi bulunanlar aski surlarin disinda birakir

kaleler düser sehirler yakilir

kiyamet yeryüzü provasi

sükunet cinnetiyle geçer

tufandan korkanlarin hayati

onlara okuduklari kitaplar kalir

 

mazi hiçbir askla tamamlanmaz

çünkü mazi kalplerde yaradir

zamanlarin birbirini tutmamasidir ask

birbirine erken ya da geç kalmis kapilardir

ölümlü insan ile görece zaman

var olus bir alaydir

bilgeligin ardindan kosan

yalin gerçeklerle yaslanir

 

askin çetin definesi

Babil kulesi kadar dagilmistir

yeryüzüne binlerce tarifle, ask hala gizdir

kayip kule diller kadar

sifrelenmistir tene ve tarihe

isik hizinda yeniden dirilinceye kadar

kule, kalp, dil

bilmece

 

sahibinin körüdür ask

baska alemlerin gözleri ödünçtür

ask üzerine söylenmis bütün sözler

unutulmadan

hatirlanmaz

bir daha

bunu yapan asktir

 

ask insanin içindeki gençtir

kendi içindeki yol ortasinda kalan

yarim hayatlarin kayip sahipleri için

ask uzaktir

 

ask uzak oldugunda

kullanilmaz yakinliklarla

ask kisiye kendini tanitir unutturmak için

daha önce de söylendi:

her ögrenilen bir sonrakine saklanir

zaman asktan böyle intikam alir

kimse kosamaz zamanin önünden

hiçbir sönmüs gerçek onaramaz kor kayiplari

 

ask kusurdur hatadir günahtir

yasaktir

imkansizdir

bu yüzden insanlik için hala bir imkandir

 

bir baslangiçtir ask

insanin kendine baslangici

çok az kisi ilk kez asik oluyormus gibi

tekrarlayabilir aski

baslangiçlari unutanlar için

artik imkansiz olani

 

bu, hayati tekrarlamaktir

diyalektik bile bu yüzden asktir

 

ask hakkinda söylenmis bütün sözler

yasanmadan yalandir

 

ask bir haktir

sonuna kadar kullanir

kullanilmaz olani

 

iyi ask siiri yoktur, hiç olmadi,

bu da olmadi

her ask siiri yalnizca tekrarlar

tekrarlanmaz olani

her biri yalnizca bir sonrakinin ilhami

belki bu kadar söz

bagislatir bana bu aski

2001 yaziydi

çok istedim çok istedi çok istedik

ama olmadi

 

 

"IMAGINE"

 

Çok oluyor degil mi, hakli olusun kisisel doyumundan

vazgeçeli,

Gramer tuzaklarina dayali sah-mat tartismalarina gönül

indirecek yaslari geride birakali,

Kavramlari, terimleri yangin söndürme araçlarinin

güveniyle tasimaktan cayali,

etiketleyip kaldirdigimiz anladigimizin kavanozlarini

kirali,

       Çok oluyor degil mi?

 

      

       Hadi bastan baslayalim

       en bastan

       bir 45'lik kadar kisa,

       bir 45'lik kadar kesin

       biri plâk, biri tabanca

       Adi: Imagine

 

      

       hadi çikaralim geçmisimizde suç ortagi ne varsa

       Herkesin düsmanina benzedigi bu dünyada

       ne eksik bizde, ne fazla

       ne ariyoruz simdi su kundaklanmis yillarin basinda

       kendimiz bulalim kara kutuyu

       ne kadarini kurtarabilmisiz kendimizin

       hadi sayim yapalim

       ilk is bu siire "Imagine" adini koyalim.

 

 

Ne kadar uzak görünüyordu bize

Oysa geldik. Iste buradayiz. Yaslaniyor ve ayriliyoruz.

 

Ne zaman karsilassak gözlerimizi kaçiriyoruz birbirimizden

Kaçamak sözler ediyoruz. Ayaküstü.

Ne zaman karsilassak unutmak istedigimiz ne varsa karsimizda

 

Gençligimiz! Kimsenin olmayan gençligimiz!

 

Gençligimizi tartarken bosluk tutan avucumuzda...

aci çekiyoruz

aci çeken yerlerimiz kalmis diye seviniyor

sonra ya bira içiyor, ya televizyon seyrediyoruz

 

        

Karsi çiktigimiz dünyanin bir parçasi olduk nicedir

Ürküyoruz bizi geçmise baglayan halatlardan

yarim yanginlar çikardigimiz gemilerde tükettik bütün yolculuklari

dünyayi dinleyisin sonsuzlugunda

olanaklarin hayaletleri ve biz

kirlenen, çürüyen sularda yalpalayip duran

 

bir gözcü isligiyla kendinin terk edilmis sahilinde dolasan

su çocuk kim

ya su koynunda içedönük bir tabancayla uyuyan melankolik haydut

hayata dislilerinin dokundugu yerden baslayan, erken törpülenmis su kalabalik

ne kadar uzak görünüyordu bize

oysa geldik iste buradayiz

bu kadar miydik?

 

bosalan meydanlarin ugultusu kaldi kulaklarimizda

küllerine katiliyoruz büyük yanginin

gündelik adresler avutmuyor askin kollarini

baliksirti desenlerde çapraz günler

birbirini tutmuyor yalnizliklarimiz

birbirimizi yitiriyoruz her bulusmada

 

       

sebepsiz üsüyoruz

yüreginde bir mustayi gezdiren günleri düsündükçe

tiftiklenmis bir sessizlikte bulunmuyor aradigimiz kelimeler

kabzasinda uyudugumuz siddet rüyalari

dagilip gidiyor gündeligin sisli peronlarinda

kalin bir kireç tabakasi altinda bütün duygularimiz

saat farki var en yakinimizdakiyle bile aramizda

demek ki o kadar da sebepsiz üsümüyormusuz

 

       

Umutlar kiralamiyoruz artik, kullanilmis umutlar da karsilamiyor siparislerimizi, ilkeler rehin, degerler eksigine bozdurulmus Büyük Pazarda, Operadaki Hayalet yer gösteriyor ölen bir kültürün üyelerine, beseri günahlarimiza makbuz kesiliyor, vergi yerine hayat iadesi topluyor Kent Idareleri, Kolluk Kuvvetleri kurusuz düzenleri dagitiyor görüldügü her yerde, eski plâk kapaklarini oksuyoruz yalnizliktan, eski bir sicakligi ariyoruz magmalasmis fotograflarda, kantasiyla dindirilmis kelimeler akip gidiyor konusamadiklarimizin üzerinden, takma yüreklerle sürdürdügümüz aliskanliklar geri tepiyor, çekimine girdigimiz her yeni imkânin aydinliginda, tekrarlana tekrarlana içi bosalan gizleri pazarliyoruz hayatina manset arayanlara, naylon tadinda maceralar, kalp para degerinde gecelik asklar kirk kupona, hayati birbirinden kopya çeken çocuklara slogan ve cingil üretiyor, ödüller veriyoruz düsü dar, yüregi ensiz gündüz yildizlarina, buzlu ve hüzünlü rakilarla çinlattigimiz içimizin kirilgan korunagi, iyi paketlenmis vahset sürüyor piyasaya. Görüldügü gibi herkes kadar biz de benziyoruz düsmanimiza.

       Biz ki, 45'lik plâklarin, radyo istek programlarinin, yazlik sinemalarin çocuklariydik, yarim kalmis devrimimizi emanet ettik dolarin ve markin dalgalanmalarina

 

       

yedi aski boynumuzda, elimizde yedinci mühür, koynumuzda akrep

azap karsidan karsiya geçerken selam veriyoruz anilarimizi arkadan

vuranlara

ne verili kosullarin ufkundaki umut

ne mutlak huzur arayicilari

oyalamiyor içinden geçtigimiz karanligi

çikip geliyor toz duman içinde

kavganin tas, askin tunç, kendimizin demir çagindayken

bütün masallari dolasmis kahraman

poz veriyor içimizdeki kurakligin peyzajina

tarih sürüp giderken

 

       

sirlarimizi ve çeligimizi verdigimiz sular

çekiliyor eski topraklardan

yeni volta boylari ufukta

yepyeni tanimlar araniyor

dünyayi degistirmek isteyen varolusumuza

biliyoruz ki buradan görünmez

Çünkü Büyük Umutsuzlardir dünyayi degistirecek olan

 

dipsiz bir öfke kadar derin

dipsiz bir banknot gibi dolasimda

ne kadar uzak görünüyordu bize

oysa geldik. iste burasindayiz

Adini "Imagine" koydugumuz siirin.



winerilhan