3






$AIRLERIN
$IIRLERI
ve
HAYATLARI



AHMET HA$IM

1

ATAOL BEHRAMOGLU

1

2

3

ATTILA ILHAN

1

2

3

4

5

CAHIT ZARIFOGLU

1

2

3

4

CAN YUCEL

1

2

3

ISMET OZEL

1

2

3

4

MEHMET AKIF ERSOY

1

2

3

MURATHAN MUNGAN

1

2

3

4

5

6

7

NAZIM HIKMET RAN

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

NECIP FAZIL KISAKUREK

1

2

ORHAN VELI KANIK

1

2

SEZAI KARAKOC

1

2

3

SUNAY AKIN

1

2

YAHYA KEMAL BEYATLI

1

YAVUZ BULENT BAKILER

1

YILMAZ ERDOGAN

1

  


3


AÇLIK ORDUSU YÜRÜYOR

Açlik ordusu yürüyor
yürüyor ekmege doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.

Yürüyor köprüler geçerek kildan ince kiliçtan keskin
yürüyor demir kapilari yirtip kale duvarlarini yikarak
yürüyor ayaklari kan içinde.

Açlik ordusu yürüyor
adimlari gök gürültüsü
türküleri atesten
bayraginda umut
umutlarin umudu bayraginda.

Açlik ordusu yürüyor
sehirleri omuzlarinda tasiyip
daracik sokaklari karanlik evleriyle sehirleri
fabrika bacalarini
paydostan sonralarinin tükenmez yorgunlugunu tasiyarak.

Açlik ordusu yürüyor
ayi ini köyleri ardinca çekip götürüp
ve topraksizliktan ölenleri bu koskoca toprakta.

Açlik ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmege doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlik ordusu yürüyor
yürüyor ayaklari kan içinde.

9 Agustos 1962

 

 

 

ADSIZ SIIRLER
 

Baba!
her yilbasinda
    sana söyleyecek
                        bir tek
                              sözüm var :
"Seni ne kadar çok seversem
                               o kadar
        çok olsun ömründen geçen yillar..."

Baba!
        Babam, agabeyim, kardesim, arkadasim!
Ne zulüm, ne ölüm, ne korku
                            basimi egemez!
Yalniz senin elini öpmek için
                                      egilir basim.
Babam, agabeyim, kardesim, arkadasim...

1 Ocak 1932
 

Hasretini, yoklugunu, sensizligi
bir ates yanigi gibi öyle aciyla duydum ki yüregimin etinde,
gitgide çogalarak
           gitgide derinden isleyerek
                      öyle dayanilmaz oldu ki bu
                            seni bogabilirdim senden kurtulmak için
                            çünkü seni o kadar seviyorum.

25 Subat 1943
 

Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüs gemi
içinde sari balik
dibinde mavi yosun
kiyida bir çiplak adam
durmus düsünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa,
balik mi olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmali, oglum,
bulutuyla, gemisiyle, baligiyla, yosunuyla.
 

15 Eylül 1958
 

Iste geldik gidiyoruz
hosça kal kardesim deniz
biraz çakilindan aldik
biraz da masmavi tuzundan
sonsuzlugundan da biraz
isigindan da birazcik
birazcik da kederinden
bir seyler anlattin bize
denizligin kaderinden
biraz daha umutluyuz
biraz daha adam olduk
iste geldik gidiyoruz
hosça kal kardesim deniz
 

27 Eylül 1958
 

Seni düsünürüm
anamin kokusu gelir burnuma
                     dünya güzeli anamin.

Binmisin atlikarincasina içimdeki bayramin
fir dönersin eteklerinle saçlarin uçusur
bir yitirip bir bulurum al al olmus yüzünü.

Sebebi ne
              seni bir biçak yarasi gibi hatirlamamin
sen böyle uzakken senin sesini duyup
                            yerimden firlamamin sebebi ne?

Diz çöküp bakarim ellerine
ellerine dokunmak isterim
dokunamam
arkasindasin camin.
Ben bir saskin seyircisiyim gülüm
alacakaranligimda oynadigim dramin.

7 Agustos 1959
 

 

Gülüm, iki gözümün bebegi
ölmekten korkmuyorum,
ölmek arima gidiyor,
onuruma yediremiyorum ölmegi.

15 Agustos 1959
 

Aya gidilecek
            daha da ötelere,
teleskoplarin bile görmedigi yere.
Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç
                                                            kalmayacak,
            korkmayacak kimse kimseden,
            emretmeyecek kimse kimseye,
            yermeyecek kimse kimseyi,
umudunu çalmayacak kimse kimsenin?

Iste ben komünistim bu soruya karsilik 
                                       verdigim için.
26 Agustos 1959
 

 

Merih'e giden kosmos gemisinde turistler
yeryüzüyce yazilmis siirler okuyacak.
Her sözü beste beste, renk renk, kat kat açarak
        en sirli çekirdege ulasabilecekler.

Aralik 1959
 

Ak bir karanfil gibi çatlayip da çekirdek
atom bahçelerine yürüyünce aydinlik,
yalniz meraklilari degil, bütün insanlik
        siirin aynasinda kendini seyredecek.

Aralik 1959
 

hos geldin bebek
yasama sirasi sende
senin yolunu gözlüyor kuspalazi bogmaca kara çiçek sitma
            ince hastalik yürek enfarkti kanser filan
issizlik açlik filan
tiren kazasi otobüs kazasi uçak kazasi is kazasi

yer depremi sel baskini
            kuraklik falan
karasevda ayyaslik filan
polis copu hapisane kapisi falan
senin yolunu gözlüyor atom bombasi falan
hos geldin bebek
yasama sirasi sende
senin yolunu gözlüyor sosyalizm komünizm filan.
 

10 Eylül 1961

Seni düsünmek güzel sey
                                  ümitli sey
dünyanin en güzel sesinden

               en güzel sarkiyi dinlemek gibi bir sey.
Fakat artik ümit yetmiyor bana,
ben artik sarki dinlemek degil
                              sarki söylemek istiyorum...
 
Sevgilim,
baslar önde, gözler alabildigine açik,
yanan sehirlerin kiziltisi,
                            çignenen ekinler
                            ve bitmez tükenmez ayak sesleri :
                                                                                  gidiliyor.
Ve insanlar katlediliyor : 
                             agaçlardan ve danalardan
                                                                            daha rahat
                                                                            daha kolay
                                                                            daha çok.

Sevgilim,
bu ayak sesleri, bu katliâmda
hürriyetimi, ekmegimi ve seni kaybettigim oldu,
fakat açligin, karanligin ve çigliklarin içinden
günesli elleriyle kapimizi çalacak olan
gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman...

                                                                                    (Istanbul Hapisanesi)
 

Kirdilar tazecik yesil dallarimizi
Kirdilar kitap tutan ellerimizi
Kanina girdiler çocuklarimizin.

Nisan 1960

 

Seviyorum seni ekmegi tuza banip yer gibi
geceleyin atesler içinde uyanarak
              agzimi dayayip musluga su içer gibi,
agir posta paketini,  neyin nesi belirsiz,
              telâsli, sevinçli, kuskulu açar gibi,
seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
Istanbul'da yumusacik kararirken ortalik
              içimde kimildanan bir seyler gibi,
seviyorum seni "Yasiyoruz çok sükür!' der gibi.

27 Agustos 1960
 

Laypzig'de bir yagmur yagiyor incecikten,
yagiyoruz vitrinler, agaçlar, insanlar,
                            bir de otomobillerin hizi,
                            bir de geçmis zamanlar,
                            bir de saman sarisi,
                            bir de ben
                yagiyoruz yagan yagmurla beraber incecikten.

18 Eylül 1960
 

Insanlarin türküleri kendilerinden güzel,
                                kendilerinden umutlu,
                                kendilerinden kederli,
                daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
Insansiz yasayabildim
                 türküsüz hiçbir zaman.
Hiçbir zaman beni aldatmadi türküler de.

Türküleri anladim hangi dilde söylenirse söylensin.

Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
                              gezip tozduklarimin,
                              görüp isittiklerimin,
                              dokunduklarimin, anladiklarimin
                                      hiçbiri, hiçbiri,
                beni bahtiyar etmedi türküler kadar...

20 Eylül 1960
 

günde kaç milyon insan ölür yeryüzünde
                                      dogar kaç milyon
kaçi yasadim diyebilirdi
        kaçi yasadim diyebilecek
kaçi günde üç ögün yemek yiyebilirdi
                        kaçi yiyebilecek

13 Agustos 1961

 

Yasim altmis
on dokuzumdan beri bir düs görürüm
yagmur çamur yaz kis
uykuda uyanik
takilmis düsümün pesine yürürüm.
Neleri alip götürmedi benden ayrilik;
kilometrelerle umut, tonlarla keder,
taradigim saçlar, siktigim eller.
Bir düsümle ayrilmadik.
Avrupa'yi, Asya'yi, Afrika'yi düsümle dolastim
bir Amerikanlar vize vermediler
denizlerden daglardan çöllerden çok adamlari sevdim
                                                             adamlara sastim.
Mapusanelerde isigiydi hürriyetimin
ekmegimin katigiydi sürgünde
her biten aksamdaydi, her baslayan günde :
ulu kurtulus düsü memleketimin.
1962
 

Dünyayi verelim çocuklara hiç degilse bir günlügüne
alli pullu bir balon gibi verelim oynasinlar
oynasinlar türküler söyliyerek yildizlarin arasinda
dünyayi çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sicacik bir ekmek somunu gibi
hiç degilse bir günlügüne doysunlar
dünyayi çocuklara verelim
bir günlük de olsa ögrensin dünya arkadasligi
çocuklar dünyayi alacak elimizden
ölümsüz agaçlar dikecekler
21 Mayis 1962

 

ASYA-AFRIKA YAZARLARINA

Kardeslerim

bakmayin sari saçli olduguma

ben Asyaliyim

bakmayin mavi gözlü olduguma

ben Afrikaliyim

agaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda

                                     sizin ordakiler gibi tipki

benim orda arslanin agzindadir ekmek

                    ejderler yatar basinda çesmelerin

                    ve ölünür benim orda ellisine basilmadan

                                    sizin ordaki gibi tipki

bakmayin sari saçli olduguma

ben Asyaliyim

bakmayin mavi gözlü olduguma

ben Afrikaliyim

okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benimkilerin

siirler gezer agizdan agiza türküleserek

siirler bayraklasabilir benim orda

                             sizin ordaki gibi

kardeslerim

siska öküzün yanina kosulup siirlerimiz

                                            topragi sürebilmeli

pirinç tarlalarinda batakliga girebilmeli

                                            dizlerine kadar

bütün sorulari sorabilmeli

bütün isiklari derebilmeli

yol baslarinda durabilmeli

                  kilometre taslari gibi siirlerimiz

yaklasan düsmani herkesten önce görebilmeli

cengelde tamtamlara vurabilmeli

ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan

gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayincaya kadar

mali mülkü akli fikri cani neyi varsa verebilmeli

                                      büyük hürriyete siirlerimiz

22 Ocak 1962, Moskova

BAHRI HAZER

Ufuklardan ufuklara

ordu ordu köpüklü mor dalgalar kosuyordu;

Hazer rüzgârlarin dilini konusiyor balam,

konusup cosuyordu!

Kim demis "çört vazmi!"

                            Hazer ölü bir göle benzer!

Uçsuz bucaksiz basi bos tuzlu bir sudur Hazer!

Hazerde dost gezer, e.....y!..

                            düsman gezer!

Dalga bir dagdir

                 kayik bir geyik!

Dalga bir kuyu

                 kayik bir kova!

Çikiyor kayik

             iniyor kayik,

devrilen

        bir atin

              sirtindan inip,

sahlanan

         bir ata

              biniyor kayik!

Ve Türkmen kayikçi

dümenin yanina bagdas kurup oturmus.

Basinda kocaman kara bir papak;

bu papak degil:

tüylü bir koyunu karnindan yarip

                         geçirmis basina!

Koyunun tüyleri düsmüs kasina!

Çikiyor kayik

              iniyor kayik

Ve kayikçi

"Türkmenistanli bir Buda heykeli" gibi

dümenin yanina bagdas kurup oturmus,

fakat, sanma ki Hazerin karsisinda elpençe divan durmus!

O da bir Buda heykelinin

tastan sükûnu gibi kendinden emin

dümenin yanina bagdas kurup oturmus.

Bakmiyor

           kayiga

                sarilan

                       sulara!

Bakmiyor

           çatlayip

                   yarilan

                         sulara!

Çikiyor kayik

               iniyor kayik,

devrilen

        bir atin

              sirtindan inip

sahlanan

         bir ata

              biniyor kayik!

- Yaman esiyor be karayel yaman!

  Sakin özünü Hazerin hilesinden aman!

  Aman oyun oynamasin sana rüzgâr!

          

- Aldirma anam ne çikar?

  Ne çikar

           kudurtsun

                       karayel

                               sulari,

Hazerde doganin

                      Hazerdir mezari!

Çikiyor kayik

              iniyor kayik

çikiyor ka...

            iniyor ka...

Çik...

     in...

        çik...

(1928)

BAYRAMOGLU

Mahpusanedeyim.

Mahpusanede kalbimin

kanayan çiplak ayaklari

        ne zaman çok uzun bulsa yolunu,

        hatirlarim bilmem neden

        Azeri yoldasim Bayram Oglunu:

Baki.

        Gece saat iki

                        sularinda ..

Karasehrin kara damlarinda yatanlar

görüyor kanli renklerin nescini uykularinda ..

Yildizlarin altinda kara neft burgulari

hisirdiyor servilikler gibi derinden

                        yüreginden.

Bakiyor uykulu sari gözler

kara topraktaki yagli neft birikintilerinden.

        Gök kara,

                yildizlar sari.

                Tek katli,

                düz damli dört köse tas dükkanlarin

                                kapali kara kapilari.

Karasehrin kara damlarinda yatanlar

görüyor kanli renklerin nescini uykularinda.

Baki.

        Gece saat iki

                        sularinda

Taslarda yuvarlanan

        nal ve tekerlek sesleri.

                Seslerde seslenen sesler ..

                Iste bir fayton geçiyor

                                        geçmede

                                        geçti:

        son evlerin yakinindan

                        uzagindan

                                iragindan..

Kara bir lanettir ki bu,

kopmus geliyor gecenin dudagindan...

Bu faytonun fenerinde dehseti var:

        hançerle oyulmus

                kor

                        ve derin

                                gözlerin..

        Taslarda yuvarlanan

                nal ve tekerlek sesleri

                Gittikçe uzaklasan,

                        gittikçe alçalan sesler...

Ortada demiryolu,

        sag yanda Karasehir;

        solda fabrikalarin

                duvarlari yükselir.

Karsidan fayton gelir.

        içinde Bayram Oglu.

        Baglanmis kolu

        Bayram Oglunun..

        Karsidan fayton gelir

        içinde

                Bayram Oglu.

Jandarma sagi,

                Jandarma solu

                        Bayram Oglunun...

Kolunu baglamislar

        kanadi kirik degil ..

        Gözünde toplanan

        hiçkirik degil...

        Gözleri isik dolu

                Bayram Oglunun.

Karsidan fayton gelir,

        içinde

                Bayram Oglu.

Ölümdür yolu

        Bayram Oglunun

                Bayram

                Oglunun..."

KALBIMI BUNALTAN BU DÖRT DUVAR MI?

ÖLÜMDEN ÖTEYE KÖY VAR MI???

(1927)

BENIM OGLAN FOTOGRAFLARDA BÜYÜYOR
 


Içimde acisi var yemisi koparilmis bir dalin,
gitmez gözümden hayali Haliçe inen yolun,
iki gözlü bir biçaktir yüregime saplanmis
evlât hasretiyle hasreti Istanbulun.

Ayrilik dayanilir gibi degil mi?
Bize pek mi müthis geliyor kendi kaderimiz?
Elâleme haset mi ediyoruz?
Elâlemin babasi Istanbulda hapiste,
elâlemin oglunu asmak istiyorlar
yol ortasinda
güpegündüz.
Bense burda rüzgâr gibi
bir halk türküsü gibi hürüm,
sen ordasin yavrum,
ama asilamiyacak kadar küçüksün henüz.
Elâlemin oglu katil olmasin,
elâlemin babasi ölmesin,
eve ekmekle uçurtma getirsin diye,
orda onlar aldi göze ipi.

Insanlar,
iyi insanlar,
seslenin dünyanin dört kösesinden
dur deyin,
            cellât geçirmesin ipi.

 

 

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK ISTERIM

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasindan gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
Iyisi mi, beni yaktirirsin,
odanda ocagin üstüne korsun
                    içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
seffaf, beyaz camdan olsun
                    ki içinde beni görebilesin...
Fedakârligimi anliyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
                        senin yaninda kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yasiyorum yaninda senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yasariz
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasiz bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karisacagiz
ki birbirimize,
atildigimiz çöplükte bile zerrelerimiz
                                     yan yana düsecek.
Topraga beraber dalacagiz.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasindan nemlenip filizlenirse
sapinda muhakkak
iki çiçek açacak :
                    biri sen
                    biri de ben.
Ben
daha ölümü düsünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doguracagim.
Hayat tasiyor içimden.
Kayniyor kanim.
Yasayacagim, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalniz pek sevimsiz buluyorum
                                bizim cenaze seklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çikmak ihtimalin var mi bu günlerde?
Içimden bir sey :
                  belki diyor.
 

18 Subat 1945

 

 

BERKLEY

 

Behey
Berkley!
Behey on sekizinci asrin filozof peskoposu.
Felsefenden tüten günlük kokusu
                        basimizi döndürmek içindir.
                        Hayat kavgasinda bizi
                        dizüstü süründürmek içindir.

Behey
Berkley,
Behey Allahin
                Cebrail seklindeki Ezraili,
Behey on sekizinci asrin en filozof katili!
Hâlâ geziyor Iskoçya köylerinde
                      adimlarinin sesi.
Hâlâ uluyor adimlarinin sesine
                       tüyleri kanli bir köpek.
Hâlâ
     her gece titreyerek
                     görüyor gölgeni Iskoçya köylüleri
                                                                        evlerinin
                                                                            camlarinda!
Hâlâ
     kanli bes parmaginin izi var
            o beyaz buzlu camlar gibi simal aksamlarinda!

Behey
Berkley!
Behey meyhane kizlarinin kara cübbeli kavalyesi,
                                        Kiralin sövalyesi,
                                        sermayenin altin sesi,
                                        ve Allahin peskoposu!
                            Felsefenden tüten günlük kokusu
                                        basimizi döndürmek içindir.
                            Hayat kavgasinda bizi
                                        dizüstü süründürmek içindir!

Her kelimen
                 kelepçelerken
                                       bileklerimizi,
kivrilan
           bir yilan
                gibi satirlarin
                            sokmak istiyor yüreklerimizi.
Beli hançerli bir Isaya benziyor resmin.
Sivriliyor kitaplarindan ismin
                                  sivri yosunlu ucundan
                                                        kizil kan
                                                          damliyan
                                                               yesil bir dis gibi.
Her kitabin
            diz çökmüs önünde Rabbin
                             kara kusakli bir kesis gibi..
Sen bu kiyafetle mi bizi kandiracaktin,
                                              inandiracaktin?
Biz Isanin vuslatini bekleyen
                                   bir rahibe degiliz ki!

Behey
Berkley!
Behey tilkilerin sahi tilki!
Çalarken satirlarin zafer düdügü,
küçük bir tas parçasinin en küçügü
      imparatorlarin imparatoru gibi çikinca karsisina,
      hemen anlasmak için
                           bir kapi açiyorsun,
      binip Allahinin sirtina
                              soldan geri kaçiyorsun!
      Kaçma dur!
      Her yol Romaya gider,
                 — bu belki dogrudur —
      fakat
              fikri evvel gören her felsefenin
                      safsata iklimidir yelken açtigi yer!
      Bu bir hakikat
                  — hem de mutlak cinsinden — !
Iste sen
      iste senin felsefen:
Sen o sari kirmizi rengini gördügün
                    cilâli derisine parmaklarini sürdügün
                              parlak
                                  yuvarlak
                                          elmaya:
                                              «Fikirlerin bir
                                                         terkibidir,»
                                                                      diyorsun!
Disimizda bize baglanmadan
                                var olan
                                       varligi
                                             inkâr ediyorsun!

Su mavi deniz
     su mavi denizde yüzen beyaz yelkenli gemi,
kendi kendinden aldigin fikirlerdir, öyle mi?
Mademki kendi fikrindir yüzen gemi,
mademki kendi fikrindir umman,
ne zaman var,
              ne mekân!
Ne senin haricinde bir vücut
                      ne senden evvel kimse mevcut,
                              ne senden sonra kâinat baki
bir sen
      bir de Allah hakikî.

Lâkin ey kara meyhanelerin sarhos papazi!
Senin disinda degil miydi
killi kollarinda kivranan meyhanecinin kizi?
Yoksa kendi altinda sen
                      kendinle mi yattin?
Diyelim ki senden evvel baban yok
                                       Isa gibi.
Yine fakat bacaklari arasindan çiktigin
                                 Meryem gibi bir anan da mi yok!
Diyelim ki yapyalnizsin
                        Turu Sinada Musa gibi,
ne yazik! Tevratini okuyan da mi yok!
Çok yalan söylemissin çok.

Sen emin ol ki Berkley
        — olmasan da zarar yok —
                bu si're benzer yazida hissene düsen sey:
                                biraz alay
                                      biraz saka
                                              ve birkaç tokat
                                                  — eldivensiz cinsinden —
Neyleyim?
        Nes'e kavganin musikisidir.
Kavgada kuvvetini kaybetmis gibidir biraz
                               nes'enin çelik ahengini duymayan adam;
nes'e ... iyi seydir vesselam,
                                         — bas döndürmezse eger —
ve iste bizimkiler
                     güldüler mi,
                                    agiz dolusu gülüyorlar.
Kabahat onlarin kuvvetinde:
                                           yoksa ne sende
                                                                 ne de bende!

Dinle Berkley!
— dinlemesen de olur —
Biz dinleyelim:
Beynimiz bal yoguran
                          bir kovan.
Ona bali dolduran
                         aridir hayat.
Aldigimiz hislerin
                            sonsuz derin
                                      pinaridir kâinat!
Kâinat genis
                   kâinat derin
                         kâinat uçsuz bucaksiz!
Biz onun parçalari,
      biz ondan dogan bir sürü bacaksiz!
Biz o bacaksizlarin
    — anasini inkâr etmeyen cinsi —
Çünkü biz
     emredenlere emir verenlerden degiliz!
Bagliyiz topraga
                kalin halatlar gibi kollarimizla!
Çelik disleri simsekli çarklilar
          koparirken kara topragin esrarini,
biz
   seyretmedeyiz
           cihan içinden cihanlarin
                                      dogusunu;
           kehkesanlarin
               gümüs aydinliginda!
Görmüsüz,
        görmedeyiz
            yillarin yollarinda toprak olusunu
                                               kizil kadife dudakli kizlarin!
Çiziyor hareketi gözlerimize
                              sonsuz maviliklerde
                                        kuyrukluyildizlarin
                                               sirma saçlarindan kalan izler.

Her habbe koynunda bir kubbeyi gizler!..

Su denizler,
su denizlerin üstünde denizler gibi esen,
                           rüzgârlarin ugultusu.
Su ipi kopmus
         inci bir gerdanlik gibi damlayan su,
                               su bir damla su,
uzaklastikça, yaklasilan
                                        hakikati gizler..

Her yeni ummanla beraber
                bir yeni imkân!
Kâinat genis
              kâinat derin
                      kâinat uçsuz bucaksiz!

Behey!
Berkley!
Behey bir karis boyuna bakmadan
                 Karpatlari inkâr eden cüce!
Ahrete gittiysen eger
               oradan bir taç gönder,
süslemek için Allahinin kafasini!
Fakat buradan
       topla hemen taragini tasini,
                        Haraç mezat!
                           Haraç mezat!
götür pazara bir pula sat:
Topraktaki saltanatin
                         göge çikan tahtini!

Yok üstünde tabiatin
                   tabiattan gayri kuvvet!..
Tabiat genis
                  tabiat derin
                           tabiat uçsuz bucaksiz!..
1926

 

 

BES SATIRLA
 

Annelerin ninnilerinden
                              spikerin okudugu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalani,
anlamak, sevgilim, o, bir müthis bahtiyarlik,
anlamak gideni ve gelmekte olani.

1946

 

 

BEYAZIT MEYDANI'NDAKI ÖLÜ
 

Bir ölü yatiyor
      on dokuz yasinda bir delikanli
      gündüzleri güneste
      geceleri yildizlarin altinda
      Istanbul'da, Beyazit Meydani'nda.

 

Bir ölü yatiyor
      ders kitabi bir elinde
      bir elinde baslamadan biten rüyasi
      bin dokuz yüz altmis yili Nisaninda
      Istanbul'da, Beyazit Meydani'nda.

 

Bir ölü yatiyor
      vurdular
      kursun yarasi
      kizil karanfil gibi açmis alninda
      Istanbul'da, Beyazit Meydani'nda.

 

Bir ölü yatacak
      topraga sip sip damlayacak kani
      silâhli milletimin hürriyet türküleriyle gelip
                                            zaptedene kadar
                                                      büyük meydani.
 

Mayis 1960

 

 

BIR ACAYIP DUYGU

 

«Mürdüm erigi
                          çiçek açmistir.
— ilkönce zerdali çiçek açar
                                mürdüm en sonra —

Sevgilim,
çimenin üzerine
diz üstü oturalim
karsi-be-karsi.
Hava lezzetli ve aydinlik
— fakat iyice isinmadi daha —
çaglanin kabugu
                yemyesil tüylüdür
                                    henüz yumusacik...
Bahtiyariz
          yasayabildigimiz için.
Herhalde çoktan öldürülmüstük
sen Londra'da olsaydin
ben Tobruk'ta olsaydim, bir Ingiliz silebinde yahut...

Sevgilim,
ellerini koy dizlerine
— bileklerin kalin ve beyaz —
sol avucunu çevir :
gün isigi avucunun içindedir
                                             kayisi gibi...

Dünkü hava akininda ölenlerin
                                    yüz kadari bes yasindan asagi,
yirmi dördü emzikte...

Sevgilim,
nar tanesinin rengine bayilirim
— nar tanesi, nur tanesi —
kavunda itri severim
mayhoslugu erikte ..........»

.......... yagmurlu bir gün
yemislerden ve senden uzak
— daha bir tek agaç bahar açmadi
kar yagmasi ihtimali bile var —
Bursa cezaevinde
acayip bir duyguya kapilarak
ve kahredici bir öfke içinde
inadima yaziyorum bunlari,
kendime ve sevgili insanlarima inat.
 

7 Subat 1941

 

 

BIR AYRILIS HIKAYESI
 

Erkek kadina dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasil,
avuçlarimda camdan bir sey gibi kalbimi sikip
parmaklarimi kanatarak
kirasiya
çildirasiya...
Erkek kadina dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasil,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin bes yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadin erkege dedi ki:
-Baktim
dudagimla, yüregimle, kafamla;
severek, korkarak, egilerek,
dudagina, yüregine, kafana.
Simdi ne söylüyorsam
karanlikta bir fisilti gibi sen ögrettin bana..
Ve ben artik
biliyorum:
Topragin -
yüzü günesli bir ana gibi -
en son en güzel çocugunu emzirdigini..
Fakat neyleyim
saçlarim dolanmis
ölmekte olan parmaklarina
basimi kurtarmam kabil
degil!
Sen
yürümelisin,
yeni dogan çocugun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni birakarak...
Kadin sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düstü yere...
Kapandi bir pencere...
AYRILDILAR...



winerilhan