1






$AIRLERIN
$IIRLERI
ve
HAYATLARI



AHMET HA$IM

1

ATAOL BEHRAMOGLU

1

2

3

ATTILA ILHAN

1

2

3

4

5

CAHIT ZARIFOGLU

1

2

3

4

CAN YUCEL

1

2

3

ISMET OZEL

1

2

3

4

MEHMET AKIF ERSOY

1

2

3

MURATHAN MUNGAN

1

2

3

4

5

6

7

NAZIM HIKMET RAN

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

NECIP FAZIL KISAKUREK

1

2

ORHAN VELI KANIK

1

2

SEZAI KARAKOC

1

2

3

SUNAY AKIN

1

2

YAHYA KEMAL BEYATLI

1

YAVUZ BULENT BAKILER

1

YILMAZ ERDOGAN

1

  


1


BENERCI KENDINI NIÇIN ÖLDÜRDÜ?     (BIRINCI KISIM )

 

BIRINCI BAP

 

BIR GENÇ ADAMA... HAKÎM HERAKLIT'E... YILDIZLARA VE ASKA DAIRDIR...

 

I

Sehir
     uzakta.
Genç adam
                ayakta.
Akiyor sehirden geçen nehir
genç adamin ayaklari dibinden.
Genç adam
     piposunu çikariyor cebinden
                                    araniyor kibriti.
Bakiyor akar suya
       düsünüyor Heraklit'i,
düsünüyor büyük hakîm Heraklit'i genç adam...
Kim bilir belki böyle bir aksam,
böyle bir aksam,
      Heraklit alnini
              yesil gözlü zeytinliklerde akan
                                                      suya egdi
                                                      ve dedi:
             «— Her sey degisip akmada,
                    bu hâl beni hayran birakmada..»

Heraklit, Heraklit; ne akistir bu!.
ne akistir ki bu, dalgalarinda
                     daglidir alni en mukaddes putun
                     kizgin demir damgasiyla sukutun.
Gebedir her sukut bir yükselise.
Ne mümkün karsi koymak
                               bu köpürmüs gelise..
Heraklit, Heraklit!.
       akar suya kabil mi vurmak kilit?

Sehir
      uzakta.
Genç adam
               ayakta.
Akiyor sehirden geçen nehir
genç adamin ayaklari dibinden.
Genç adam
     kibritini çikariyor cebinden
                                yakiyor piposunu.
 

II

Dikine mustatil bir apartimanin
                                    en üst katinda
                                               dört köse bir oda.
Perdesiz pencereler.
Pencerelerin disinda yildizli geceler.
Genç adam
           alnini dayamis cama.
Ben, romanin muharriri
                 diyorum ki genç adama:
— Delikanlim!.
               Iyi bak yildizlara,
                          onlari belki bir daha göremezsin.
     Belki bir daha
             yildizlarin isiginda
                      kollarini ufuklar gibi açip geremezsin..

     Delikanlim!.
               Senin kafanin içi
                               yildizli karanliklar
                                                   kadar
                  güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
     Yildizlar ve senin kafan
                       kâinatin en mükemmel seyidir.

     Delikanlim!.
                Sen ki, ya bir köse basinda
                                     kan sizarak kasindan
                                                            gebereceksin,
                ya da bir daragacinda can vereceksin.
                Iyi bak yildizlara
                             onlari göremezsin belki bir daha...

     Delikanlim!.
               Belki beni anladin,
                                 belki anlamadin.
     Kesiyorum sözümü.

     Iste kapi açildi
                   geldi beklenen kadin..
     «— BEKLETTIM MI?»
     «— ÇOK...
            Ama zarar yok..»

Kadin
yakaladi genç adami
                                  elinden.
Genç adam
        yakaladi kadini belinden.
Bir yumrukta kirdi cami.
Oturdular pencerenin içine.
Sarkti ayaklari gecenin içine...
Isikli bir deniz dibi gibi
            baslarinda, sagda, solda gece yaniyor.
Ayaklari karanlik bosluklara sallaniyor..
Sallaniyor ayaklari
sallaniyor ayaklari...
........... DUDAKLARI ......

Sevmek mükemmel is delikanlim.
Sev bakalim...
Mademki kafanda isikli bir gece var,
benden izin sana,
                       seeeeev
                       sevebildigin kadar...
 

 

 

IKINCI BAP

 

GENÇ ADAMIN, SEVGILININ SAHISLARINA... TIBET MABETLERI VE AMERIKAN FILIMLERINE... AYIN ON DÖRDÜNE... GENÇ ADAMIN ESRARENGIZ MESGALESINE... VE NIHAYET, MÜSEBBIBI MEÇHUL BIR IHANETE DAIRDIR.

 

I

Mevzubahs gencin
          ismi: BENERCI.
Kendisi aslen Hintli olup
          maskati re'si DELHI'dir..
Dostlarinin nazarinda tam
                                  adam,
düsmanlarinin indinde azgin bir delidir
ve Britanya polisinde künyesi süphelidir..
Seklü semailine gelince:
Ne PATASON gibi tombul bir cüce,
ne MASIST gibi bir dev,
ne de VILLI FRIÇ gibi bir babik oglandir O,
iki gözlü, tek burunlu, basbaya insandir O...
Birinci babimizda,
Benerci'nin odasina gelen kadin
mühim bir rol oyniyacak kitabimizda.
Kendileri bir Ingiliz mis'idir.
Hem Ingiliz mis'lerinin nefisidir...
Imdi,
be nefis
       Mis
       nerde, nasil tanidi Benerci'yi?.
diye sorarsam size, ben,
eminim ki, siz, cevaben:

«— Mermer
           merdivenler..
Kapi.
Kapida kivircik saçli
                        tastan
                        iki aslan.
Tibet.
Tibette mabet.
Mabedin içi...
Omuzlarindan çikan on alti kolu havada,
                                       çiplak karni iki kat,
bagdas kurup oturmus
                           mâbut
                           BUDA..
Inledi öküz derisinden mukaddes davul:
— Savul!
         Savul!!.
             Savuuuul!!!.
Buda'ya kurban geliyor.
Sari saçli, mavi gözlü bir kadin
                          beyaz, kar gibi..
Kadinin canina kiyacaklar gibi..
Açildi kanli bir agiz seklinde karni Buda'nin,
fiskirdi mukaddes alevler disariya.
Uzun külâhli Mogol rahipleri
         kaldirdilar havaya beyaz kadini.
Doyuracaktir Buda ates dolu karnini.
Mavi gözlü dilber kurban gidiyor, kurban...
. . . . . . . . . . . . . . . .

— Dran!
        Drrrran!.
           Drrrrrrrran!!!.

Atildi üç el tabanca.
Yuvarlandi Mogol rahipleri birbiri ardinca.
Esmer bir delikanli yaklasti mavi gözlü dilbere!
— Kaçalim!
     bir an kaybedecek zaman degil..

OTOMOBIL..
Son sür'at..
Saatta 110 kilometre..

Iste bu kurtarilan kadin,
           birinci bapta odaya gelen kadindi.
Onu kurtaran genç:
                  BENERCI..
Ve bu suretle Ingiliz MIS
                    tanidi Hintli genci..»
                             DIYEREK
                                           haltedeceksiniz.
Romanimi daha baslamadan berbat edeceksiniz..
Gelin, etmeyin çocuklar..
Ne çikar,
       inanin bir sefer olsun NÂZIM'a
       Amerikan filimlerinden fazla..

Ilk tesadüf
         tramvayda oldu.
Ikincisi
         lokantada.
Üçüncüde dügüm baglandi nihayet
                                   siyah podüsüet
                                                 bir çantada..
Ingiliz kizi mahsus
             çantasini yere düsürdü.
Hintli genç mahsus
                      düsen çantayi gördü:
                                              kaldirarak
                                                   verdi kiza...
EEEEEEE?
             Sonra?
                 derseniz,
bakin, birinci babimiza...
 

II

Ayin on dördü.
Ayin on dördünü Paris'te aç gezen gördü,
dedi ki:
— Bu gece ay
             dibi kalay
                   bir tencere gibi...

Ayin on dördü.
Ayin on dördünü Fatihli hirsiz gördü,
dedi ki:
— Bu gece ay
           gökte açik kalan
                         bir pencere gibi.
Atlasak içeriye,
               asirsak, be imanim,
                                    Meryem Ana'nin
                                                gümüs takimlarini.

Ayin on dördü.
Ayin on dördünü Irlandali bir polis gördü,
dedi ki:
— Benziyor ay
             yildizlarin yaldizlarini çalmak için
                                      göge çikan bir hirsizin
                                                               fenerine...

Ayin on dördü.
Ayin on dördünü sair Salih Zeki gördü:
                                  benzetti kendi eserine
                                                               begendi...

Ayin on dördü.
Ayin on dördünü Londrali bir lord gördü,
dedi ki:
— Benziyor ay
                hasmetpenahimin
                          dizbagi nisanina...

Kizardi ayin on dördü.
Kizaran ayin on dördünü bir parya gördü,
dedi ki:
— Benziyor ay
             Ganj'in üstüne damlayip yayilan
                                                        kardes kanina.

Ayin on dördü.
Bu sefer bizzat
             çekik gözleriyle ayin on dördü
                           KALKÜTA sehrine civar,
                                            bir çay tarlasi gördü.
Tarlanin disinda duvar.
Içinde bir ev.

Gece saat: 2...

Evin alt katindaki
                        oda.
Kapali pencereler, asma bir lamba,
                                             bir masa ortada.
Üç amele, iki köylü, bir muallim ve Benerci,
                                          yani ceman yekûn:
yedi Kalküta delikanlisi, yedi inkilâp genci......
Benerci söz söylüyor:
— Bize karsi
          Intelicent servis
                       kendine mahsus...

— Sus.
Bir tikirti var.

Döndü baslar
                kapiya.

— Sana öyle gelmis.
         Devam ediyorum arkadaslar:
Intelicent servis
         kendine mahsus...

— Benerci, sus.
— Rüzgâr...
— Arkadaslar
         Intelicent servis...
— Siiiiis...
          Söndürün...
                Disari bakacagim...

Karanlik...
Aralandi pencere.
Ay isigi
     parliyan enli bir kiliç gibi keserek karanligi
                                                              düstü yere.
— Ne var?
— Siiiiisss!.
Disarda polis.
Lambalari sönmüs iki otomobil,
ve bir sürü motosiklet...
— Satildik...
— Evet...

ÜÇÜNCÜ BAP

TAYMIS GAZETESI'NIN BIR TELGRAFI... VAZIYETIN TELHISI VE BENERCIYLE ISTANBULDA MATBAADA BIR MÜLÂKAT... KALKÜTADA UMUMÎ GREV... SOMADEVA... TASLANAN ÇOCUGUM... VE DAHA BIRÇOK YÜREKLER PARALAYICI HADISELERE DAIRDIR.

I

Taymis gazetesinin Kalküta'dan aldigi bir telgraftan:

KALKÜTA - Kizillarin tevkifati devam ediyor. Sehir civarindaki çay tarlalarinda metrûk bir evde toplanan gizli Vilâyet Komiteleri, içtima halindeyken derdest edilmistir. Yedi kisiden mürekkep olan komite azalarindan altisi yakinda adliyeye verileceklerdir. Yalniz, ilk istintak neticesinde, gene komite azasindan, Benerci isimli bir genç tahliye olunmustur...
 

II

Vaziyeti telhis edelim hele.

BIR.
Benerci inkilâpçi bir gençtir.
Hazim zamanlarini, bos gecelerini degil,
boydan boya ömrünü vermistir ihtilâle...

IKI.
Birinci bapta ögrendik ki,
Benerci âsigidir Britanyali bir kizin.
Yani, delikanlimizin
                    kalbine bir tas
                                       düsmüs.
Kirmizi saçli bir bas
                             düsmüs
ve kalbi
        dalga dalga halkalaniyor...

Iki, A:
Benerci riyaset ederken gizli bir içtimaa
                                  alti yoldasiyla yakalaniyor.

Iki, B:
Fakat meçhul bir sebebe
                                 binaen,
yoldaslarinin mevkuf bulunmasina ragmen,
                                   Benerci tahliye edilmistir.

Iki, C:
Bence, yani romanin muharrirince
                                                 oldugu kadar,
Benerci için de bu tahliye keyfiyeti
siniri, ruhu, kemigi, eti
                      kemiren bir esrardir, iki gözüm,
                                                        serapa esrar...

. . . . . . .
. . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . .

Benerci, sana dört teklifim var:
Evvela,
Kalküta'dan Istanbul'a
                         çik yola.
Babiâli caddesinde matbaaya gel...
Geldin mi?
Âlâ...

Saniyen:
        sinirini yen.
Karsimda dikilip durma, otur...

Salisen:
      ayagini iki defa yere vur:
Kapi açilsin
Lebbeeeeeeeeyk! deyip
                         bize iki çay getirsin kahveci üstat.

Rabian:
           anlat.
Su müthis müskili birlikte halledelim
                                                        seninle...

— Anlatiyorum.
                       Dinle:

Ve Benerci, macerayi bana, kafiyesiz filân, yani nesren söyle anlatmaya basladi:

Sarilmistik. Yok edilmesi lâzim gelen bazi kâatlar vardi. Vakit kazanmak için, polisin üstüne ates açtik. Brovniklerimizin sarjörlerini iki defa tazeledik. Birimiz kolundan, birimiz de basindan yaralandi. Kursunlarimiz tükendi. Britanya polisi içeri girdi. Girtlak girtlaga kapistik. Nihayet, kiskivrak bagladilar bizi. Kamyonlara yüklediler. Müdüriyette, yedimiz birden, bir herifin karsisina dizildik.

Burada, Benerci yine costu, isi kafiyeye döktü:

Herifin
          mavi gözleri çipil çipil
                                            surati çilliydi.
Intelicent'ten oldugu belliydi.
Geçti arkadaslarin önünden.
Benim önümde durdu.
Yüzüme bakti.
Ismimi sordu.
Beni birakti...
Niçin biraktilar beni?
Beni
        niçin
                birak-
                         -tilar?
— Benerci, buna bir tek sebep var.
— Ne?
— Düsecekler pesine..
                            Esine??
                                 Atesine??
                                        Matesine??
 

Tükürmüsüm kafiyenin içine...
 

Yani, anliyacagin, seni biraktiktan sonra pesine düsecekler. Sonra cooop, haydi bir tevkifat daha. Tabii, sen yine içerde. Hem bu sefer artik suratina bakip ismini sorup birakilmamak sartiyla. Iste tahliye keyfiyetinin sebebi...
— Sebep bu degil. Ben, tamamen temizim. Arkamda takip yok.
— Tuhaf sey. Disarida temas ettigin arkadaslar ne diyor?
— Galiba onlar da senin gibi düsünüyorlar. Iki üç defa, muhtelif arkadaslarla temas etmek istedim. Fakat verdigim randevulara gelmediler. Arkadaslar benimle görüsmek istemiyor.
— Öyleyse, sen hemen yine Kalküta'ya git oglum. Ne halt edersen et, su vaziyeti bir düzelt bakalim.

Benerci gitti.
Baktim ki, pencereden:
        muktesit, muharrir ve muhbir
                                    Nedim Vedat Bey geçiyor.
Düsündüm Benerci'yi
ve mel'un bir ihtimalle birden
                             yüregim cizz etti.

Arif olanlar için,
               bu fasil burada bitti...
 

III

Stop:
Fren!
Ziiiink!
Durdu!.
Amele
         bas parmagini tele
                                dokundurdu.
Akümülatör, dinamo, motor, buhar, benzin,
                                                                elektrik,
Trrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrik!
      D     U     R      -      D     U      !!!..

Yüksek tugla bacalarda dumanlar donakaldi.
Koptu kayislar.
— Patron, sabotaj var!.
— Kos telefona.
— Islemiyor...
— Telgraf...
— Teller kesilmis,
                          makina bombos...
— Kos!..
               Karsimda durma, avanak!..
Hangarda ne varsa, üstüne atliyarak,
                                                  kosun sehre...
Sarjant, polismen, asker,
                          kirk ikilik, tayyare, tank,
                                                ne bulursaniz,
                                                               yetistirin...
Birden
       bisiklet, motosiklet, otomobil, omnibüs
                    tozu dumana kattilar, dumani toza...
Fakat
         yine birden
                            eksi boza...
Ne ileri
        ne geri.
Paaaaah!..
Fiiiiiss...
Patladi lastikleri...
Geç kaldilar, geç!..

Drran
          drrrn
                  drrran...
Tiki taka frev...
Edildi ilân
     Umumî grev!!!..

Kalküta grevdedir.
Benerci evdedir,
             sirtüstü yatiyor yatakta...
Geçiyor haykirismalarla kapisinin önünden
tek basli, tek yürekli, milyon ayakli Kalküta...

Onlar, hep beraber grevdedir...
O, yapayalniz evdedir.
Yapayalniz...
             Tavan, kapi ve duvar...
Onu kavgaya çagirmadilar.
Günlerdir ki, onu gördükçe arkadaslari
                                            çevriliyor baslari...

Benerci yatakta
Kalküta ayakta.
Benerci görmeden görüyor yattigi yerden
yürüyen Kalküta'yi:

«Adim
      Adim.
Adim — lar
      adim — lari...
Kal — dirim
      kal — dirim.
Kal — dirim — lar
      kal — dirim — lari...
Cad — de...
Cad — deler...
Kalabalik...
      Ka — la — ba — lik
                                    itiyor
                                            iki
                                                yana
                                                    apar — timan — lari...
Behey tram — vay!..
               çigneneceksin:
saga sola sap...
Geçit yok.
Rap
     rappp
             rappp!!!!!
Ve...
      Va...
           Vey...
— Yol açin kamyonlara
      amele çocuklari
                      babalarini geçiyor..»

Haykiraraktan
       Benerci firladi yataktan.
Simdi sokaktan
                tek bir insan sesi yükseliyordu...
Benerci kostu pencereye:
    Asada sokak
              kalabalik.
Yukarda masmavi bir hava
Asada bir kamyonun üstünden
                                   kalabaliga
Söz söylüyor en yakin arkadasi SOMADEVA:*
«— Arkadaslar!
                      Aylardir ki anamiz avradimiz
                      uzun aç disleriyle dislediler
                                             kendi memelerini.
Arkadaslar...
               Çiplak aç karnini kursunlara vermek,
                                       kivranarak gebermek...
. . . .  Tek  . . . .
      . . . . . . . . . .  Vaar?
Hayir!.
          Ar . . . . . . . lar . . . . . .

(*) SOMADEVA, Benerci'nin en yakin arkadasi olup, uzun bir müddetten beri Kalküta'da bulunmuyordu. Binaenaleyh, böyle bir zamanda onun sesini duyup kendisini görmek, elbette ki, Benerci'yi sevinçli bir hayrete düsürecektir.   N. Hikmet
 

Önümüzde onlar
                   kalin enselerini kirip
                   boynuzlarini saplayinca topraga...
                                         . . . . .  aga....
Biz....
     . . . . . . .  mizi!.
Patiska bir gömlek
                          gibi yirtarak
                                       etimizi
kanli kemiklerimizle
                    . . . . . . . . cagiz . ! ! . .
O zaman gülleri kokliyacagiz.
O zaman
              tabiat
                    güzel bir agiz
                    gibi karsimizda gülümsiyecek...»

Benerci   artik   kendini   tutamadi.   Pencereden    üç   defa:   

S O M A D E V A..     S O M A D E V A..         S O M A D E V A..  diye haykirdi.

Bu haykiris o kadar kuvvetli idi ki, S O M A D E V A  sustu. Birdenbire esen rüzgârla bulutlari dagilan bir yaz saganagi gibi sokaktaki kalabaligin ugultusu kesildi. Insanlar, baslarini enselerinin üstüne yatirarak, dikine mustatil apartimanin yedinci katindaki perdesiz pencereye baktilar. Ve orada, camin arkasinda, Benerci'nin sari yüzünü gördüler.
 

S O M A D E V A, Benerci'yi tanidi. Kollari ona dogru uzanir gibi oldu. Bu hareketi, yalniz yukardan Benerci ve kendi içinin içinden  S O M A D E V A  gördü. Baska hiçbir göz, uzanmak, kucaklamak istiyen kollarin hasretini göremedi.
 

Yukardan, yine Benerci, üç defa bagirdi:
 

— S O M A D E V A..  S O M A D E V A..  S O M A D E V A...
 

Asagida  S O M A D E V A,  kamyonun etrafina toplananlara:
 

— Bana bir tas veriniz, dedi.
 

Tasi verdiler. Ve en eski günlerin en yakin arkadasi:
 

— Bu adam nefsini kurtarmak için yoldaslarini satmistir. Benerci müstevlilerin casusu olmustur. En yakinlarinin kellesini satmasaydi, bunu yapmasaydi, onun kahrolasi basini omuzlarinin üstünde birakmazlardi, dedi. Ve sag kolunun bütün kuvvetiyle, yedinci kattaki perdesiz pencereden bakan sapsari insanin yüzüne, tasi atti...
 

SOMADEVA'nin tasi, BENERCI'nin alnina geldi. Benerci dimdik durdu. Iki kasinin arasindan sizan kan, çenesinden gögsüne akti...
 

Ve Benerci'nin basi benim, ben Nâzim Hikmet'in dizlerine düsünceye kadar, en büyük, en iyi, en sevgili, kahreden ve yaratan KALKÜTA, onu tasladi.
 

Baygin çocugumu, yatagina yatirdim. Camlari parçalanmis, pervazlari kanli pencereye çiktim. Arasira arkasina dönüp bakarak uzaklasan kalabaligin pesinden su suretle feryada basladim:
 

        Benerci benim oglum...
        Ben onun yüzünü
                      görebilmek için
        kaç kerre gecemi gündüzümü
                                  on birlik tütüne satarak
        dumandan bir adam gibi dikilip durmusum...
        Benerci benim oglum,
                              ben onu
                                    uykusuz gecelerin
                                              ellerine dogurmusum...

        Benerci sizi satmadi.
        Benerci günlerdir yemek yemiyor,
        gecelerdir yatmadi.
        O yatmiyor, ben yatabilir miyim?
        Benerci sizi satmadi,
        sizi ben satabilir miyim?
        Benerci benim oglum.
        Onu ben
                  kellemden, etimden, iskeletimden
                                                    sizin için dogurdum...

        Dostlar!
        Içinizden bir çiban gibi süphenizi yolunuz.
        Benerci sizin oglunuz,
                              benim oglum...

Fakat, kalabalik, benim sesimi bile isitmeden ilerledi, kayboldu. O zaman, hâlâ baygin yatan çocuguma döndüm, dedim ki:

        Dostlar dinlemedi beni Benerci.
        Benerci oglum, küçücügüm, büyügüm,
        basinda dolasan bu mel'un dügüm
                                 çözülene kadar...
                              bizim ah! demege hakkimiz yok,
        Onlarin taslamaga hakki var...

DÖRDÜNCÜ BAP

KALKÜTA'DA BIR POLIS KARAKOLUNUN
YÜKSEK DUVARLARININ DIBI

 

Gök gürler. Vakit aksam üzeri. Üç polis karakolun duvarlari dibinde bulusur.
 

BIRINCI POLIS — Nereye gitmistin?
 

IKINCI POLIS — Domuz bogazlamaya...
 

ÜÇÜNCÜ POLIS — Sen nerdeydin?
 

BIRINCI POLIS — Köprünün üstünde
                                   bir Hintli kari gördüm demin.
Kucaginda kertenkele suratli bir çocuk vardi.
Çocuk beni görünce basladi aglamaya
                                               aglamaya
                                               aglamaya...
Kariya:
— Sustur su piçi,
     Britanya polisine selam versin,
                                                     dedim.
     Selam vermezse, kuyruksuz bir fare gibi
                                                        gebersin
                                                                  dedim.
Ne sustu, ne selam verdi kara kurbaga yavrusu.
Akiyordu su...
Akar suya firlattim bu zirlayan seytan piçini.
Anasi yüzüme bakip
                kara bir uçurum gibi çekti içini.
Dokundu rikkatime
                bu iç çekis.
Madrasli bir ihtiyar:
                «Azabi azapla tedavi edin...»
                                                           demis.
Getirdim karakola kocakariyi.
Sari sirtindan kizil kan sizdirip
                  çekecegim içinden agriyi...
IKINCI POLIS — Sana bu iste yardim için
                                kocakariyi eski bir hali gibi
                                          ayaklarina serecegim.
 

BIRINCI POLIS — Lütufkârsin...
 

ÜÇÜNCÜ POLIS — Ben de sana:
Bengale ormanlarinda avlanmis bir filin
                            koparilmis erkekliginden
                                         bir kamçi verecegim...
 

BIRINCI POLIS — Baska bir sey istemez...
                            Malumdur bana azabi isdirap,
                            ezberimdedir tekmil
                                                      kitabi istirap.
Meselâ:
Uykulara kâbus gibi çökebilirim,
                            tirnak sökebilirim,
kulaklarin içine kursun dökebilirim.
Ellerin derisini eldiven gibi soymak,
koltuk altina kaynar sudan yeni çikmis
                              hindi yumurtasi koymak,
sirke damlatarak gözleri oymak,
domuz topu itlak olunan usûl,
velhasil daha bin bir usûlle gayeye vusûl
                                          mümkündür bence...
Bakiniz, bende ne var?
 

3. VE 2. POLIS — Göster bize
                                         göster bize!!
 

BIRINCI POLIS — Grevde yakalanan
                                  Hintlilerden birinin
                                  taze kesilmis basparmagi...
Kesildikten sonra yarim santim uzadi tirnagi...
 

3. VE 2. POLIS — Haydi içeri gidelim,
                                uzayan tirnagi seyredelim...

 

Polisler karakoldan içeri girerler. Bir müddet sahne bos kalir. Benerci gelir.
 

Yagmur yagmaya baslar... Benerci, belini karakolun duvarina dayayarak çömelir.
 

Karakolun duvarindan insan çigliklari gelmektedir. Ve yagmurun içinden uzun bir sehrin ugultusu isitilmektedir.
 

Karakolun duvarindan gelen insan çigliklari: Kalküta grevcilerine aittir.
 

Yagmurun içinden ugultusu isitilen sehir: Kalküta'dir.
 

Yagmur... Alaca karanlik... Aksam sulari...
 

Kalküta grevi maglûp olmustur.
 

Somadeva yakalanmistir. Ve Benerci'nin, duvari dibine çömeldigi karakolda, Somadeva'nin omuzbaslari dilim dilim yarilarak kaniyor.
 

Yagmur... Karanlik... Gece iyiden iyiye indi.
 

Benerci'nin saçlari, omuzlari, dizkapaklari sirilsiklam oldu. Arkadaslarinin attigi taslarla alninda açilan yarayi kapayan sargi islandi, yapisti...
 

Arkadaslar içerdedir.
 

Benerci yine disarda...
 

Kara gömlekli bir Italyan fasistinin bile, oglumun çektigi azabi duymasini istemem...
 

 

BIRINCI KISMIN SONUNCU BABI

I. BENERCI'DEN ALDIGIM MEKTUPTUR

 

Benerci'den söyle bir mektup aldim, aynen nesrediyorum:

"Sana verdikleri zaman
                                    bu
                                      mektubu
belki ben çoktan
                  nokta
                      son
                            demisimdir.
Bu sefer dostlarin tasini degil,
mendebur bir kursunu kafamdan yemisimdir.

Nâzim,
biliyorum,
ölümün önünde rol kesip
      Hamlet gibi budala,
                     Verter gibi komik olmamak lâzim.

Nâzim,
bilmiyorum, ne haltedeyim?
                Nasil altedeyim?
Söyle bir poz alip durmak
              kendi kendini vurmak,
                                kiyak is dogrusu!..

Bak,
kapi komsum uyandi,
       muslukta akiyor su,
          yüzünü yikiyor...
Indi islik çalarak merdivenlerden
                                                   sokaga çikiyor...

Ben...
Ne Hamlet, ne de Verter...!!!
Neyse, geç...
Isi anlatayim,
     tiras yeter...

Sokak karanlikti.
Senin, nefis
                Mis
                      dedigin
birdenbire karsima çikti.
Dedi ki: «Aylardir pesindeyim»
dedi ki: «telâs içindeyim,
                    nerdesin?»
Daha birçok seyler dedi korkuya, aska dair.
Eklendi hatiralar hatiralara.
Sonra,
«Nereye gidiyorsun?» dedi, «eve geldik» dedi,
                                                           «içeri gir.»
Onun evine girdik.
Ev karanlik ve bombostu.
Yatak odasi, lamba yandi, konustum:
— Bana bir bardak
                    dumanli, kirmizi, sicak
                                             çay, dedim.

Çikti disari.
Baktim karsida çanta.
Hani taaa
         onun yolda düsürdügü
         ben Benerci serseminin gördügü
                                   siyah podüsüet çanta.

Açtim:
    Kâatlar.
Okudum:
    Intelicent servis raporlari,
    ve yeni bir tevkifat listesi var.
                    Benim ismim yok.

Anladim.
Içeri girdi o,
bardagi birakti.
Yüzüme, elime, çantaya bakti.
Bakistik.

Tuttum omuzlarindan.
Basini vurdum duvara
                         vurdum...
Duvarda kan.
Vurdum duvara...

Sonra...
         Sokak...
               Tramvay yollari
                   tramvay yollari,
                         saglari, sollari
bombos, uçsuz bucaksiz tramvay yollari...
Nefes nefese kosarak
      sonra teker teker
                              merdivenler.

Durdum.
Odam.
Dargin bir kas gibi kimildandi tokmagin sapi.
Açildi kapi.
Oturdum.
Kalktim.
Odanin ortasinda dolastim biraz.
Sonra
      baktim
            duvarlara.
Disarda safak atmis,
duvarlar bembeyaz.
Baktim duvarlara.
Sonra
      sag elim art cebimden
                            brovnigi çikardi.
Agzimda cigara vardi.
Aci geldi tütün
            tükürdüm.
Sarjörü sürdüm.
Kursun
       namlunun içindedir.
Kalbim
           hudut haricindedir...
Simdi benden sana son göz
                                son söz
                                son ses:
                                S.. O.. S!!.
                                S.. O.. S!!.
                                S.. O.. S!!.
 

 

II. KALKÜTA'YA GIDIP BENERCI'YI NE HALDE BULDUM?

 

Ya yatti karanlik sulara
                yahut da yatiyor.
Imdat isareti var,
           isikli bir umman gemisi batiyor...
                                                  dedim.
Gözleri kanli bir kurt gibi mesafeleri yedim,
                                    yetistim Kalküta'ya...
Gökten bir kartal gibi alçalarak
                            girdim yedinci kattaki odaya.

O ne?
Benerci yazi yaziyor islik çalarak...
Dipdiri!
Teresin keyfi yerinde...
Ne mükemmel bir isik var
                                    beni gören gözlerinde.
Gözlerinin içine günes vuruyor.

Masada bir portakal duruyor,
               soluyarak soyup yedim.
— Haydi be herif, anlat! dedim...
 

III. ÖLÜSÜNÜ BULACAGIMI ZANNETTIGIM HALDE KARSIMA YAZI YAZAR VE ISLIK ÇALAR BIR VAZIYETTE ÇIKAN BENERCI'NIN "ANLAT BE HERIF..." FERYADIM ÜZERINE BANA ANLATTIKLARI:

 

— En yakinlarim, en yakin dostum
                     tasladilar beni, tasladi.
Ve mavi gözlü kadin yoldaslarimi satip
                       basimi bana bagisladi...
Karardi içim
Karardi içim...
Kulaklarimda kazma sesleri.
Içimde islak
        bir toprak
                   kazilmaya basladi.
Girdim yari belime kadar
             dumanli sicak karanliklara...

— Sonra?
— Çok sükür ki, sonrasi senin
kötü edebiyat yapmana yaramiyacak kadar sade,
                                                           alelade!..
Hani üstadin bir sözü var:
«BOS GECELERINI DEGIL,
  BOYDAN BOYA ÖMRÜNÜ VER INKILÂBA...»
                                                                    diyor.
Bu söz.
        VIRGÜL
Kocaman, çiplak bir alindan bakan iki göz.
                                               VIRGÜL

Ve Ben iste sagim!..
Anladim ki sunu......
Çikardim namludan kursunu,
onu dehsetli güzel günlere sakliyacagim...

 

Birinci Kismin Sonu



winerilhan