BIR CEZAEVINDE, TECRITTEKI ADAMIN MEKTUPLARI
1
Senin adini
kol saatimin kayisina tirnagimla kazidim.
Malum ya, bulundugum yerde
ne sapi sedefli bir çaki var,
(bizlere âlâti-katia verilmez),
ne de basi bulutlarda bir çinar.
Belki avluda bir agaç bulunur ama
gökyüzünü basimin üstünde görmek
bana yasak...
Burasi benden baska kaç insanin evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir basima onlardan uzagim,
hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden baskasiyla konusmak
yasak.
Ben de kendi kendimle konusuyorum.
Fakat çok can sikici buldugumdan sohbetimi
sarki söylüyorum karicigim.
Hem, ne dersin,
o berbat, ayarsiz sesim
öyle bir dokunuyor ki içime
yüregim parçalaniyor.
Ve tipki o eski
acikli hikâyelerdeki
yalnayak, karli yollara düsmüs, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
mavi gözleri islak
kirmizi, küçücük burnunu çekerek
senin bagrina sokulmak istiyor.
Yüzümü kizartmiyor benim
onun bu an
böyle zayif
böyle hodbin
böyle sadece insan
olusu.
Belki bu hâlin
fizyolojik, psikolojik filân izahi vardir.
Belki de sebep buna
bana aylardir
kendi sesimden baska insan sesi duyurmayan
bu demirli pencere
bu toprak testi
bu dört duvardir...
Saat bes, karicigim.
Disarda susuzlugu
acayip fisiltisi
toprak dami
ve sonsuzlugun ortasinda kimildanmadan duran
bir sakat ve siska atiyla,
yani, kederden çildirtmak için içerdeki adami
disarda bütün ustaligi, bütün takim taklavatiyla
agaçsiz bosluga kipkizil inmekte bir bozkir aksami.
Bugün de apansiz gece olacaktir.
Bir isik dolasacak yaninda sakat, siska atin.
Ve simdi karsimda hasin bir erkek ölüsü gibi yatan
bu ümitsiz tabiatin
agaçsiz bosluguna bir anda yildizlar dolacaktir.
Yine o malum sonuna erdik demektir isin,
yani bugün de mükellef bir daüssila için
yine her sey yerli yerinde iste, her sey tamam.
Ben,
ben içerdeki adam
yine mutad hünerimi gösterecegim
ve çocukluk günlerimin ince saziyla
suzinâk makamindan bir sarki agziyla
yine billâhi kahredecek dil-i nâsâdimi
seni böyle uzak,
seni dumanli, egri bir aynadan seyreder gibi
kafamin içinde duymak...
2
Disarda bahar geldi karicigim, bahar.
Disarda, bozkirin üstünde birdenbire
taze toprak kokusu, kus sesleri ve saire...
Disarda bahar geldi karicigim, bahar,
disarda bozkirin üstünde piriltilar...
Ve içerde artik böcekleriyle canlanan kerevet,
suyu donmayan testi
ve sabahlari çimentonun üstünde günes...
Günes,
artik o her gün ögle vaktine kadar,
bana yakin, benden uzak,
sönerek, isildayarak
yürür...
Ve gün ikindiye döner, gölgeler düser duvarlara,
baslar tutusmaya demirli pencerenin cami :
disarda aksam olur,
bulutsuz bir bahar aksami...
Iste içerde baharin en kötü saati budur asil.
Velhasil
o pul pul isiltili derisi, atesten gözleriyle
bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adami
hürriyet denen ifrit...
Bu bittecrübe sabit, karicigim,
bittecrübe sabit...
3
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa günese çikardilar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar genis olduguna sasarak
kimildanmadan durdum.
Sonra saygiyla topraga oturdum,
dayadim sirtimi duvara.
Bu anda ne düsmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karim.
Toprak, günes ve ben...
Bahtiyarim...
1938
BIR GEMICI TÜRKÜSÜ
Rüzgâr,
yildizlar
ve su.
Bir Afrika rüyasinin uykusu
düsmüs dalgalara.
Isiltili, kara
bir yelken gibi ince
direginde geminin.
Geçmekteyiz içinden
bir sayisiz
bir uçsuz bucaksiz yildizlar âleminin.
Yildizlar
rüzgâr
ve su.
Basüstünde bir gemici korosu
su gibi, rüzgâr gibi, yildizlar gibi bir türkü söylüyor,
yildizlar gibi
rüzgâr gibi
su gibi bir türkü.
Bu türkü diyor ki, «Korkumuz yok!
Inmedi bir gün bile gözlerimize
bir kis aksami gibi karanligi korkunun.»
Bu türkü
diyor ki,
«Bir gülüsün atesiyle yakmasini biliriz
ölümün önünde sigaramizi.»
Bu türkü
diyor ki,
«Çizmisiz rotamizi
dostlarin alkislariyla degil
gicirtisiyla düsmanin
dislerinin.»
Bu türkü diyor ki, «Dövüsmek..»
Bu türkü diyor ki, «Isikli büyük
isikli genis ve sinirsiz bir limana
dümen suyumuzda sürüklemek denizi..»
Bu türkü diyor ki, «Yildizlar
rüzgâr
ve su...»
Basüstünde bir gemici korosu
bir türkü söylüyor;
yildizlar gibi
rüzgâr gibi,
su gibi bir türkü..
BIR HAZIN HÜRRIYET
Satarsin gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yogurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalisirsin el kapisinda, anani aglatani
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!
Sen dogar dogmaz dikilirler tepene,
isler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
degirmenleri,
büyük hürriyetinle parmagin sakaginda düsünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!
Basin ensenden kesik gibi düsük,
kollarin iki yaninda upuzun,
büyük hürriyetinle dolasip durursun,
issiz kalmak hürriyetiyle hürsün!
En yakin insaninmis gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!
Yapisir yakana kopasi elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!
Bir alet, bir sayi, bir vesile gibi degil insan gibi yasamaliyiz dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asilmak hürriyetinle
hürsün
Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatinda, hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.
Bu hürriyet hazin sey yildizlarin altinda.
1951
BIR KIZ VARDI JAPONYADA
Bir kiz vardi Japonyada
ufacik, tefecik bir kiz,
Bir bulut vardi dünyada
isi: öldürmekti yalniz.
Bu bulut bu kizcagizin
öldürdü ninecigini,
külünü göge savurdu,
sonra, yine apansizin
gelip babasini vurdu,
sonra da kizin kendisini.
Ve doymadi ve doymadi
yeni kurbanlar ariyor.
Atom ölümüdür adi,
karanlikta bagiriyor.
Büyük bir birlik kuralim,
canavari susturalim.
Savas cengine gidelim,
canavari yok edelim.
BIR KÜVET HIKAYESI
1
Süleyman'a karisi telefon etti :
— Konusan ben,
ben, Fahire.
Tanimadin mi sesimden?
Demek çok bagirdim birdenbire.
Çiglik mi?
Belki...
Hayir,
çocuklar hasta degil.
Dinle beni :
Isini birak da gel,
çabuk ol ama.
Telefonda anlatamam,
olmaz.
Daha kiyamet kadar vakit var aksama.
Saatlar, saatlar,
kiyamet kadar.
Sorma.
Dinle beni...
Hemen vapur bulamazsan
Üsküdar'a kayikla geç.
Bir taksiye atla.
Paran yoksa
patrondan avans al.
Yolda hiçbir sey düsünme,
mümkün mertebe yalansiz gelmeye çalis.
Yalan kuvvetliye söylenir
ben kuvvetsizim.
Alay etme kuzum.
Evet kar yagacak,
evet
hava güzel.
Koynuna girdigim adam gibi
kocam gibi degil,
büyügüm, akillim,
babam gibi gel...
2
Geldi Süleyman,
Fahire, kocasi Süleyman'a sordu :
— Dogru mu?
— Evet.
— Tesekkür ederim Süleyman.
Bak iste rahatladim.
Bak iste aglamiyorum artik.
Nerde bulusuyordunuz?
— Bir otelde.
— Beyoglu tarafinda mi?
— Evet.
— Kaç defa?
— Ya üç, ya dört.
— Üç mü, dört mü?
— Bilmiyorum.
— Bunu hatirlamak bu kadar mi güç Süleyman?
— Bilmiyorum.
— Demek ki bir otel odasinda.
Kim bilir çarsaflar nasil kirliydi.
Bir Ingiliz romaninda okudum,
bu islere yarayan otellerde
kirik küvetler varmis.
Sizinkinde de var miydi Süleyman?
— Bilmiyorum.
— Hele düsün,
toz pembe çiçekli, kirik bir küvet?
— Evet.
— Hiç hediye verdin mi?
— Hayir.
— Çukulata, filân?
— Bir defa.
— Çok mu seviyordun?
— Sevmek mi?
Hayir...
— Baskalari da var mi Süleyman?
— Yok.
— Olmadi mi?
— Hayir.
— Bunu sevdin demek...
Baskalari da olsaydi
daha rahat ederdim...
Çok mu güzel yatiyordu?
— Hayir.
— Dogru söyle, bak ne kadar cesurum...
— Dogru söylüyorum...
— Zaten gösterdiler bana.
Inek gibi kari.
Belimden kalin bacaklari...
Fakat zevk meselesi bu...
Bir sual daha, Süleyman :
Niçin?
— Bilmiyorum...
Karanlikta pencerenin hizasinda
karli, agir bir çam dali.
Bir hayli zaman oldu
sofada asma saat on ikiyi çalali.
3
Süleyman'in karisi Fahire
sunlari anlatti kocasina ertesi gün :
— ... Dayanilmaz bir aci halindeydi
kendime karsi duydugum merhamet,
ölmeye karar verdimdi, Süleyman...
Annem, çocuklarim ve en önde sen
bulacaktiniz karda ayak izlerimi.
Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
ve bir kadin ölüsü çikaracaktiniz
arka arsada bostan kuyusundan.
Kolay mi?
Gece bostan kuyusuna dogru yürümek,
sonra kenarina çikip durarak
bas asagi atlamak karanligina?
Fakat bulmadinizsa eger
karda ayak izlerimi
sade korktugumdan degil.
Bekçi, merdiven, polisler,
dedikodu, kepazelik,
aldatilmis bir zevcenin intihari :
komik.
Niçin öldügümü anlatmak müskül.
Kime? Herkese, sana meselâ.
Insan, ölmeye karar verirken bile
insanlari düsünüyor...
Sen yatakta uyuyordun
yüzün rahat,
her zaman nasil uyursan
ondan evvel ve o varken.
Disarda kar yagmaya basladi.
Bir tek gecelikle çikmak balkona :
Zatürree ertesi gün,
nümayissiz ölüvermek.
Hayir,
hiç aklima gelmedi nezle olmak ihtimali.
Yaktim sobamizi.
Iyice isinmak lâzim ilkönce.
Ciger bir çay bardagi gibi çatlarmis.
Pencereye, kara bakiyorum :
«Esini gaip eyleyen bir kus
gibi kar
geçen eyyami nev bahari arar...»
Babam bu siiri çok severdi.
Sen begenmezsin.
«Sagdan sola, soldan saga lerzâni girizan...»
Lambayi söndürmeden balkona çiktim.
« ... gibi kar
düser düser aglar...»
Oturdum balkonda iskemleye.
Havada çit yok.
Karanlik bembeyaz.
Uykudayim sanki.
Sanki çok sevdigim bir insan
korkarak beni uyandirmaktan
yumusacik dolasiyor etrafimda.
Üsümüyordum.
Kederim duruluyor
berraklasiyor.
Odanin camli kapisindan balkona vuran isik
sicak bir kumas gibiydi üstünde dizlerimin.
Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
acayip seyler düsünüyordum :
Feneryolu'ndaki çinar
150 yasindaymis.
Ömrü bir gün süren böcekler.
Gün gelecek
insanlar çok uzun
çok bahtiyar yasayacaklar.
Insanin yüregi ve kafasi var...
Insanin elleri...
Insan?
Ne zamanki,
nerdeki,
hangi siniftan?
Onlarin insanlari,
bizim insanlarimiz.
Ve her seye ragmen
yeni bir dünya için yapilan kavga.
Sonra sen
ben
bir kirik küvet
ve benim
kendime karsi duydugum merhamet...
Kar durdu.
Sökmek üzre safak.
Utanarak
odaya döndüm.
O anda uyansaydin
sarilip boynuna...
Uyanmadin.
Evet,
çok sükür nezle bile degilim.
Simdi?
Zaman zaman hatirlayip
zaman zaman unutacagim.
Yine yan yana yasayacagiz
beni sevdigine emin olarak.
4
Alti ay kadar geçti aradan.
Bir gece kari koca denizden dönüyorlardi.
Gökte yildizlar, agaçlarda yaz meyveleri vardi.
Fahire birdenbire durdu
bakti muhabbetle kocasinin gözlerine
ve suratina tükürür gibi bir tokat vurdu.
16 Agustos 1940
BULUT MU OLSAM
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüs gemi
içinde sari balik
dibinde mavi yosun
kiyida bir çiplak adam
durmus düsünür.
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balik mi olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmali, oglum,
bulutuyla, gemisiyle, baligiyla, yosunuyla.
BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESIN
Analardir adam eden adami
aydinliklardir önümüzde gider.
Sizi de bir ana dogurmadi mi?
Analara kiymayin efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
Kosuyor alti yasinda bir oglan,
uçurtmasi geçiyor agaçlardan,
siz de böyle kosmustunuz bir zaman.
Çocuklara kiymayin efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
Gelinler aynada saçini tarar,
aynanin içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradilar.
Gelinlere kiymayin efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
Ihtiyarlikta aklina insanin,
tatli anilari gelmeli yalniz.
Yaziktir, ihtiyarlara kiymayin,
efendiler, siz de ihtiyarsiniz.
Bulutlar adam öldürmesin.
Subat 1955
BU VATANA NASIL KIYDILAR
Insan olan vatanini satar mi?
Suyun içip ekmegini yediniz.
Dünyada vatandan aziz sey var mi?
Beyler bu vatana nasil kiydiniz?
Onu didik didik didiklediler,
saçlarindan tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : «Buyur...» dediler.
Beyler bu vatana nasil kiydiniz?
Eli kolu zincirlere vurulmus,
vatan çirilçiplak yere serilmis.
Oturmus gögsüne Teksasli çavus.
Beyler bu vatana nasil kiydiniz?
Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabiniz görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasil kiydiniz?
1959
BÜYÜK INSANLIK
Büyük insanlik gemide güverte yolcusu
tirende üçüncü mevki
sosede yayan
büyük insanlik.
Büyük insanlik sekizinde ise gider
yirmisinde evlenir
kirkinda ölür
büyük insanlik.
Ekmek büyük insanliktan baska herkese yeter
pirinç de öyle
seker de öyle
kumas da öyle
kitap da öyle
büyük insanliktan baska herkese yeter.
Büyük insanligin topraginda gölge yok
sokaginda fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanligin
umutsuz yasanmiyor.
7 Ekim, Taskent, 1958
CEVAP NUMARA DÖRT
Onlar istiyorlar ki
çift agizli baltalariyla
yuvarlansin kafalarimiz önüne yarin -
o kara gömlekleri beyaz kordonlu
golf pantolonlu
kadrolarin..
KARDESLER!
Onlara sokakta rastlarsaniz eger
ölümü görmüs gibi çevirin basinizi.
Kirpiksiz sari gözler gözünüze bakarken
arkadan sirtiniza bir
biçak girebilir...
Onlar istiyorlar ki
kara topragin kalbi durana kadar
biz pazarda kelepir bir mal gibi satalim
kafamizin isigini, gücünü kolumuzun..
Kadinlarimizi karsilarinda oynatalim.
Ve dumanlanmaga baslayinca
gözümüzün bakisi,
yavaslayinca
damarlarimizda kanin akisi
karaya vurmus baliklar gibi
köprü altlarinda yatalim..
KARDESLER!
Onlara elleriniz dokunmussa eger
yedi tas su dökün ellerinize.
Yirtarak bayramlik gömlegimi ben
peskir yaparim size...
Biz
ayri dillerde ayni sarkiyi okuyanlar,
Biz
ayni yastikta yatar gibi
topraga baslarini yan yana koyanlar,
Biz,
yüzümüzün derisi koyu açik yanmis diye,
saçlarimiz ayri ayri boyanmis diye
barsaklarimizi birbirimizin avucuna dökerek
birbirimizin girtlagini disimizle sökerek
geberecegiz...
Ve kadrolar
parlatarak
kara gömleklerinin beyaz kordonlarini
gömecekler kadife koltuklara
golf pantolonlarini...
KARDESLER!
Onlarin adina benziyorsa adiniz eger
adinizi degistirin.
Vebanin girdigi kapidan girin
onlarin evine atmayin ayak....
Onlar istiyorlar ki
çift agizli baltalariyla
yuvarlansin kafalarimiz önüne yarin -
o kara gömlekleri beyaz kordonlu
golf pantolonlu
kadrolarin......