GECE GELEN TELGRAF
Gece gelen telgraf
dört heceden ibaretti:
"VEFAT ETTI."
Imza yok.
Bu dört hece bile çok.
Bakiyorum duvara:
duvarda bir yara-
duvarda bir resim-
vefat edenin,
elimle çizmisim.
Saat bir.
Saat üç.
Saat bes.
Polis düdükleri, saatlar...
Yatagim bozulmamis.
Çekmecemde kaatlar:
bazilari
onun el yazilari.
Gece gelen telgraf
dört heceden ibaret...
Safak söküyor-
odam
geceden ibaret.
Avuçlarimda
ellerinin gölgesi dolasan adam
demir parmakliklardan gördü son gündüzünü.
Mahpushane doktoru
örterek paltosuyla upuzun yatanin yüzünü:
- Tamam!
dedi.
Bunu belki evvelki aksam
dedi.
Evvelki aksam
ben......
Saticilar geçiyor mahalleden.
Bakiyorum
gece gelen
telgrafa.
O mükemmel bir kafa
mükemmel bir yürek,
yumruklariyla erkek
gözleriyle çocuktu.
Hudutsuz ve Allahsiz bir basti o.
Yoldasti o..
Düsmanlar kina yaksin
dostlar girsin saflara.
Sen gözyasi göstermeden agliyacaksin
gece gelen telgraflara...
GIDEN
Camlarin üstünde gece ve kar.
Bembeyaz karanlikta parliyan raylar -
uzaklasilip kavusulmamayi hatirlatiyor.
Istasyonun
üçüncü mevki bekleme salonunda
siyah basörtülü,
çiplak ayakli bir çocuk yatiyor.
Ben dolasiyorum...
Gece ve kar - pencerelerde.
Bir sarki söylüyorlar içerde.
Bu, giden kardesimin en sevdigi sarkiydi.
En sevdigi sarki...
En sevdigi...
En......
Kardesler, bakmayin gözlerime
aglamak geliyor içimden...
Bembeyaz karanlikta parliyan raylar -
uzaklasilip kavusulmamayi hatirlatiyor.
Istasyonun
üçüncü mevki bekleme salonunda
siyah basörtülü,
çiplak ayakli bir çocuk yatiyor..
Gece ve kar pencerelerde.
Bir sarki söylüyorlar içerde!..
1933
GIDERAYAK
Giderayak islerim var bitirilecek,
giderayak.
Ceylani kurtardim avcinin elinden
ama daha baygin yatar ayilamadi.
Kopardim portakali dalindan
ama kabugu soyulamadi.
Oldum yildizlarla hasir nesir
ama sayisi bir tamam sayilamadi.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadi.
Güller dizildi tepsiye
ama tastan fincan oyulamadi.
Sevdalara doyulamadi.
Giderayak islerim var bitirilecek,
giderayak.
Haziran 1959
GÖMLEK, PANTOLON, KASKET VE FÖTRE DAIR
Bana:
"temiz gömlek
giymek
düsmanidir," diyenler
varsa eger,
muazzam hocamin resmine baksin.
Ustalarimin ustasi Marks'in
ceketi rehindeydi,
bir övün yemek yerdi dört günde.
Dalgalanirdi fakat
heybetli sakali:
bembeyaz
tertemiz
kolali
bir gömlegin üstünde..
Ütülü pantolana idam hükmü kim verdi?
Tosunlar,
su bizim tarihi de mek parmak okusunlar:
1848'de kursunlar
demir bir tarak gibi geçerken basindan,
halis Ingiliz kumasindan
halis Ingiliz modasiyla
ütülü mum gibi bir pantolon giyerdi
-Alanglez-
insanlarin en büyügü Engels...
Vladimir Iliç Ulyanof Lenin
atesten bir dev gibi çiktigi zaman
barikata,
yakaligi da vardi
kiravati da..
Bana gelince:
Ben ki, herhangi bir proleter sairiyim,
Marksisto-Leninist suur,
30 kilo kemik
7 litre kan,
bir iki kilometre kadar,
damar,
adale, et, sinir ve deriyim;
ne kafamin disindaki kasket
içindekine delalet
eder,
ne de biricik fötrüm beni
geçmekte olan geçmise alet
eder....
Buna ragmen
ben:
haftada alti gün kasketliysem eger,
haftada bir gün
sevgilimle seyrana giderken
biricik fötrümü
tertemiz
giymek içindir bu...
Fakat
neden benim iki fötrüm yok?
Ne dersin üstat?
Tembel miyim?
Hayir!
Günde 12 saat
sayfa baglamak,
ayakta dikilip
anasi aglamak
sapina kadar çalismaktir..
Kapkara cahil miyiz?
Hayir!
Mesela:
"Sat-Sin" bey kadar cahilü cühela
olmasam gerek....
Budala miyim?
Eh,
pek
degil..
Belki biraz derbederim..
Lakin hep
asil sebep:
proleterim,
be birader,
proleter!!..
Ve benim iki fötrüm,
iki milyon fötrüm, ancak
her
proleter
gibi,
Borsalino-Habik-Mosan-Mançister
tezgahlarinin sahibi
olursam-olursak-olacak!...
Ve ilaaaaaaa,
Laaaaaaa!!!!!!!....
5 Subat 1931
GÖVDEMDEKI KURT
Sen
benim
minare boyunda çam gövdeme,
yumusak
beyaz
bir kurt gibi girdin,
kemirdin!
Ben
barsaklarinda solucan Makdonaldi besleyen
Ingiliz amelesi gibi tasiyorum
seni içimde!
Biliyorum
kabahat kimde!
Ey ruhu lordlar kamarasi kadin!
Ey uzun entarili tüysüz Puankare!
Karsimda:
demirleri kipkizil
bir simendifer ocagi gibi yanmak
senin en basit hünerin;
yine en basit hünerin senin
buzun üstünde bir paten gibi kivranmak!
Soguk!
Sicak!
Kaltak!
dur!
Yumusak
beyaz
kivrilislarinla
beynime giriyorsun
kemiriyorsun!
Oraya giremezsin!
Onu kemiremezsin!
Yumusak
beyaz
kivrilislariyla
beynime giren kurdu
çürük bir dis çeker gibi söktüm!
Epeyce ter döktüm!
Bu sonuncuydu
bir daha olmayacak!
1924
GÖZLERIN
Gözlerin gözlerin gözlerin,
ister hapisaneme, ister hastaneme gel,
gözlerin gözlerin gözlerin hep güneste,
su Mayis ayi sonlarinda öyledir iste
Antalya tarafinda ekinler seher vakti.
Gözlerin gözlerin gözlerin,
kaç defa karsimda agladilar
çirilçiplak kaldi gözlerin
alti aylik çocuk gözleri gibi kocaman ve çirilçiplak,
fakat bir gün bile günessiz kalmadilar.
Gözlerin gözlerin gözlerin,
gözlerin bir mahmurlasmayagörsün
sevinçli bahtiyar
alabildigine akilli ve mükemmel
dillere destan bir seyler olur dünyaya sevdasi insanin.
Gözlerin gözlerin gözlerin,
sonbaharda öyledir iste kestanelikleri Bursa'nin
ve yaz yagmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat Istanbul.
Gözlerin gözlerin gözlerin,
gün gelecek gülüm, gün gelecek,
kardes insanlar birbirine
senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
senin gözlerinle bakacaklar.
1956
GÜNESI IÇENLERIN TÜRKÜSÜ
Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
günesi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kivraniyor;
kanli; kizil bir mes'ale gibi yaniyor
esmer alinlarinda
bakir ayaklari çiplak kahramanlarin!
Ben de gördüm o kahramanlari,
ben de sardim o örgüyü,
ben de onlarla
günese giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda günesi.
Ben de söyledim o türküyü!
Yüregimiz topraktan aldi hizini;
altin yeleli aslanlarin agzini
yirtarak
gerindik!
Siçradik;
simsekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çirpiyor isikta yaldizlanan kanatlarini.
Alev bilekli süvariler kamçiliyor
saha kalkan atlarini!
Akin var
günese akin!
Günesi zaptedecegiz
günesin zapti yakin!
Düsmesin bizimle yola:
evinde aglayanlarin
göz yaslarini
boynunda agir bir
zincir
gibi tasiyanlar!
Biraksin pesimizi
kendi yüreginin kabugunda yasayanlar!
Iste:
su günesten
düsen
ateste
milyonlarla kirmizi yürek yaniyor!
Sen de çikar
gögsünün kafesinden yüregini;
su günesten
düsen
atese firlat;
yüregini yüreklerimizin yanina at!
Akin var
günese akin!
Günesi zaaptedecegiz
günesin zapti yakin!
Biz topraktan, atesten, sudan, demirden dogduk!
Günesi emziriyor çocuklarimiza karimiz,
toprak kokuyor bakir sakallarimiz!
Nes'emiz sicak!
kan kadar sicak,
delikanlilarin rüyalarinda yanan
o «an»
kadar sicak!
Merdivenlerimizin çengelini yildizlara asarak,
ölülerimizin baslarina basarak
yükseliyoruz
günese dogru!
Ölenler
dögüserek öldüler;
günese gömüldüler.
Vaktimiz yok onlarin matemini tutmaya!
Akin var
günese akin!
Günesi zaaaptedecegiz
günesin zapti yakin!
Üzümleri kan damlali kirmizi baglar tütüyor!
Kalin tugla bacalar
kivranarak
ötüyor!
Haykirdi en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yarali aç kurtlarin gözlerine perde
vuran,
onlari olduklari yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Günesi içiyoruz sesinde!
Cosuyoruz,
cosuyor!..
Yanginli ufuklarin dumanli perdesinde
mizraklari gögü yirtan atlilar kosuyor!
Akin var
günese akin!
Günesi zaaaaptedecegiz
günesin zapti yakin!
Toprak bakir
gök bakir.
Haykir günesi içenlerin türküsünü,
Hay-kir
Haykiralim!
1924
GÜNESIN SOFRASINDA SÖYLENEN TÜRKÜ
Dalgalari karsilayan gemiler gibi,
gövdelerimizle karanliklari yara yara
çiktik, rüzgarlari en serin
uçurumlari en derin
havalari en isikli sira daglara.
Arkamizda bir düsman gözü gibi karanligin yolu.
Önümüzde bakir taslar günes dolu.
Dostlarin arasindayiz!
Günesin sofrasindayiz!
Daglarda gölgeniz göklere vursun,
göz göze
yan yana
durun çocuklar.
Taslari birbirine vurun çocuklar.
Doldurun çocuklar,
doldurun
doldurun
doldur içelim.
Baslari
göklere
atalim
serden geçelim...
Heeey, nerden geçelim?
Yalnayak
kosarak
devlerin
geçtigi
yerden geçelim.
Heeey
hop
Heeeey
hep
birden geçelim
Doldurun çocuklar,
doldurun
doldurun
doldur içelim.
Dostlarin arasindayiz!
Günesin sofrasindayiz!.
GÜZ
Günler gitgide kisaliyor,
yagmurlar baslamak üzre.
Kapim ardina kadar açik bekledi seni.
Niye böyle geç kaldin?
Soframda yesil biber, tuz, ekmek.
Testimde sana sakladigim sarabi
içtim yariya kadar bir basima
seni bekleyerek.
Niye böyle geç kaldin?
Fakat iste balli meyveler
dallarinda olgun, diri duruyor.
Koparilmadan düseceklerdi topraga
biraz daha gecikseydin eger...
HABER
Onlardan haber geldi.
Oradan
onlardan.
Gömlekleri kirli degil
çatik degilmis kaslari.
Yalniz biraz
uzamis tiraslari.
"Yandik!"
dememisler.
Dayanmislar biliyorum.
"Dayandik!"
dememisler.
Gözleri gülerek
bakiyorlarmis adama.
Sakaklarinda taze bir yara varmis ama,
çatik degilmis kaslari.
Yalniz biraz
uzamis tiraslari....
HASRET
Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasinda sularin:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Gemiler gider aydin ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir isik gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
HASRET
Yüz yil oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayali,
gözünün içinde durmayali,
aklinin aydinligina sorular sormayali,
dokunmayali sicakligina karninin.
Yüz yildir bekliyor beni
bir sehirde bir kadin.
Ayni daldaydik, ayni daldaydik.
Ayni daldan düsüp ayrildik.
Aramizda yüz yillik zaman,
yol yüz yillik.
Yüz yildir alacakaranlikta
kosuyorum ardindan.
6 Temmuz 1959
HERKES GIBI
Gönlümle bas basa düsündüm demin;
Artik bir sihirsiz nefes gibisin.
Simdi tâ içinde bombos kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karisip sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artik sen de herkes gibisin.
Temmuz 1920
«BENCE SEN DE SIMDI HERKES GIBISIN»
Gözlerim gözünde aski seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence simdi herkes gibisin
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçiyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktim da iste iyice
Anladim ki sen de herkes gibisin
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karisti simdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de simdi herkes gibisin
1918
HIÇBIR AGAÇ BÖYLE HARIKULADE BIR YEMIS VERMEMISTIR
Topraktan atesten ve denizden
doganlarin
en mükemmeli dogacak bizden...
.......................................
.......................................
....................................... ve insanlar ellerini
korkmadan
düsünmeden
birbirlerinin ellerine birakarak
yildizlara bakarak:
- "Yasamak ne güzel sey!"
diyecekler;
bir insan gözü gibi derin
bir salkim üzüm gibi serin
bir ferah
bir rahat
bir isitilmemis sarki söyliyecekler...
Hiçbir agaç
böyle harikulâde bir yemis vermemis
olacaktir
Ve en vadedici
bir yaz gecesi bile
böyle sesler
böyle inanilmaz renklerle
sabaha ermemis olacaktir.
Topraktan
atesten
ve denizden
doganlarin
en mükemmeli dogacak bizden.....................
HICIV VADISINDE BIR TECRÜBEI KALEMIYE
Bir varmis
bir yokmus.
Develer tellallik edip satarken develeri,
bir benim babam varmis,
bir de bir zatimuhteremin pederi.
Benim babam,
dazlak kafali ufak tefek bir adam.
O bir zatimuhteremin pederi
Ikinci Sultan Hamidin
meshur hirsiz seraskeri.
Benim babam,
dolu koymus
bos çikmis,
bütün ömrünce çevirmis simsiyah defterleri.
O, bir zatimuhteremin pederi -
Yemen çölünde açliktan ölenlerin
suyundan, ekmeginden çalarak,
kumun üstüne akan kandan
yüzde yüz komisyon alarak
han, hamam, apartiman yapmis...
Ey zatimuhterem!
Saire, "Kisa kes, diyelim, sözlerini!"
Ölmüs sizin serasker
peder.
Benim de babam öldü.
Ve dünyaya yummadan evvel
isikli çocuk gözlerini
siz onun yanindaydiniz.
Son bes papelin hesabini vermeden ölmesin, diye
kalbinin atisini saydiniz.
Tutmuyordu babamin öpülesi elleri.
O eller..
Babamin gözleri artik
simsiyah defterleri göremiyordu...
Fakat yine siz haklisiniz:
o gündü hesap günü.
Taktiniz tenezzülen kendi elinizle siz
bir ölünün burnuna gözlügünü,
bes papelin hesabini istediniz.
Iste o hesabi simdi ben veriyorum.
Size bir tokat
borcum vardi.
Dikkat!
Kolumu geriyorum.
Ikimiz karsi karsiyayiz.
Sizin peder ölmüs.
Öldü benim babam.
Karsi karsiya kaldik iki meshur adam.
Benim söhretim nerden gelir,
ben neyimle meshurum -
-MALUM!.
Size gelince:
sizi meshur eden sey:
hirsiz bir babanin kanli altinlarini çalan
hirsiz bir oglun parasidir.
Sizin söhretiniz:
lanetle dolu bir yükün
çuval darasidir.
Söhretiniz:
kivrak çengiler, büyük kemancilar veren
çingene çadirlarinin yüz karasidir.
Inanmazsaniz eger,
karistirsin alim efendiler
kalin yaprakli kitaplar gibi seneleri:
anlarsiniz ki, Edirne boyu
çingeneleri,
görmemistir soyunuz gibi bir soyu...
Bir varmis
bir yokmus.
Develer tellallik edip satarken develeri,
bir benim babam varmis,
bir de bir zatimuhteremin pederi.
Ey zatimuhterem!
Ölmüs sizin serasker
peder.
Öldü benim babam.
Karsi karsiya kaldik
iki meshur adam...
1933
HOS GELDIN
Hos geldin!
Kesilmis bir kol gibi
omuz basimizdaydi boslugun...
Hos geldin!
Ayrilik uzun sürdü.
Özledik.
Gözledik...
Hos geldin!
Biz
biraktigin gibiyiz.
Ustalastik biraz daha
tasi kirmakta,
dostu düsmandan ayirmakta...
Hos geldin.
Yerin hazir.
Hos geldin.
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze vaktimiz yok.
YÜRÜYELIM.....
1932
HÜRRIYET KAVGASI
Yine kitaplari, türküleri, bayraklariyla geldiler,
dalga dalga aydinlik oldular,
yürüdüler karanligin üstüne.
Meydanlari zaptettiler yine.
Beyazit'ta sehit düsen
silkinip kalkti kabrinden,
ve elinde bir günes gibi tasiyip yarasini
yikti Sahmeran'in magarasini.
Daha gün o gün degil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duydugunuz çakallarin ulumasidir.
Saflari siklastirin çocuklar,
bu kavga fasizme karsi, bu kavga hürriyet kavgasidir.
1962
ISTANBUL'DA TEVKIFANE AVLUSUNDA
Istanbul'da, Tevkifane avlusunda
Istanbul'da, Tevkifane avlusunda,
günesli bir kis günü, yagmurdan sonra,
bulutlar, kirmizi kiremitler, duvarlar ve benim yüzüm
yerde, su birikintilerinde kimildanirken,
ben, nefsimin ne kadar cesur, ne kadar alçak,
ne kadar kuvvetli, ne kadar zayif seyi varsa
hepsini tasiyarak :
dünyayi, memleketimi ve seni düsündüm...
1939 Subat Istanbul Tevkifanesi
Sevgilim
Sevgilim,
baslar önde, gözler alabildigine açik,
yanan sehirlerin kiziltisi,
çignenen ekinler
ve bitmez tükenmez ayak sesleri :
gidiliyor.
Ve insanlar katlediliyor :
agaçlardan ve danalardan
daha rahat
daha kolay
daha çok.
Sevgilim,
bu ayak sesleri, bu katliâmda
hürriyetimi, ekmegimi ve seni kaybettigim oldu,
fakat açligin, karanligin ve çigliklarin içinden
günesli elleriyle kapimizi çalacak olan
gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman...
Fevkalade memnunum dünyaya geldigime
Fevkalâde memnunum dünyaya geldigime,
topragini, aydinligini, kavgasini ve ekmegini seviyorum.
Kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme ragmen
ve meçhulüm degilken günesin yaninda oyuncakligi
dünya, inanilmayacak kadar büyüktür benim için.
Dünyayi dolasmak,
görmedigim baliklari, yemisleri, yildizlari görmek isterdim.
Halbuki ben
yalniz yazilarda ve resimlerde yaptim Avrupa yolculugumu.
Mavi pulu Asya'da damgalanmis
bir tek mektup bile almadim.
Ben ve bizim mahalle bakkali
ikimiz de kuvvetle meçhulüz Amerika'da.
Fakat ne zarar,
Çin'den Ispanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride, her kilometrede dostum ve düsmanim var.
Dostlar ki bir kerre bile selâmlasmadik
ayni ekmek, ayni hürriyet, ayni hasret için ölebiliriz.
Ve düsmanlar ki kanima susamislar
kanlarina susamisim.
Benim kuvvetim :
bu büyük dünyada yalniz olmamakligimdir.
Dünya ve insanlari yüregimde sir
ilmimde muamma degildirler.
Ben kurtarip kellemi nida ve sual isaretlerinden,
büyük kavgada
açik ve endisesiz
girdim safima.
Ve disinda bu safin
toprak ve sen
bana kâfi gelmiyorsunuz.
Halbuki sen harikulâde güzelsin
toprak sicak ve güzeldir.
Memleketimi seviyorum
Memleketimi seviyorum :
Çinarlarinda kolan vurdum, hapisanelerinde yattim.
Hiçbir sey gidermez iç sikintimi
memleketimin sarkilari ve tütünü gibi.
Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kursun kubbeler ve fabrika bacalari
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkik biyiklari altindan gülen halkimin eseridir.
Memleketim.
Memleketim ne kadar genis :
dolasmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, Izmir, Ulukisla, Maras, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasini yalniz türkülerinden taniyorum
ve güneye
pamuk isleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utaniyorum.
Memleketim :
develer, tren, Ford arabalari ve hasta esekler,
kavak
sögüt
ve kirmizi toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarini, en tatli sulari ve dag basi göllerini seven
alabalik
ve onun yarim kilolugu
pulsuz, gümüs derisinde kiziltilarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim :
Ankara ovasinda keçiler :
kumral, ipekli, uzun kürklerin pirildamasi.
Yagli, agir findigi Giresun'un.
Al yanaklari mis gibi kokan Amasya elmasi,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkim salkim üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sigir
ve sonra : ileri, güzel, iyi
her seyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazir,
çaliskan, namuslu, yigit insanlarim
yari aç, yari tok
yari esir...