6






$AIRLERIN
$IIRLERI
ve
HAYATLARI



AHMET HA$IM

1

ATAOL BEHRAMOGLU

1

2

3

ATTILA ILHAN

1

2

3

4

5

CAHIT ZARIFOGLU

1

2

3

4

CAN YUCEL

1

2

3

ISMET OZEL

1

2

3

4

MEHMET AKIF ERSOY

1

2

3

MURATHAN MUNGAN

1

2

3

4

5

6

7

NAZIM HIKMET RAN

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

NECIP FAZIL KISAKUREK

1

2

ORHAN VELI KANIK

1

2

SEZAI KARAKOC

1

2

3

SUNAY AKIN

1

2

YAHYA KEMAL BEYATLI

1

YAVUZ BULENT BAKILER

1

YILMAZ ERDOGAN

1

  


6


DÖRTLÜK'LER

 

MAVI LIMAN

Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini baskasi yazsin.
Çinarli, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çikaramazsin...
 

MÜNEVVER'IN DOGUM GÜNÜ

Yapraklara dallara, yesillere, allara,
nice nice yillara gülüm, nice nice yillara.
Yaprak dala, al yesile yarasir,
gayri bundan böyle vermem seni ellere...
 

TRAFIK MEMURLARI

Trafik memurlari dikilmis durur
el kol kimildar kaslar çatik
sopalarinin ucunda hürriyetimiz
trafik memurlari dikilip duracak
sokaktakiler birbirlerini sevmegi ögreninceye kadar.
 

YINE YAGMUR ÜSTÜNE

Serçe kuslari gibi yagmur
çinko dama serptigim
ekmek kirintilarini
telâsli telâsli, tikir tikir.
serçe kuslari gibi yagmur.
 

 

YOLCULUK

Bir sair yolculuk ediyor
                      bir denizinde dünyamizin
                                  bakarak bir yildiza.

Yolculuk ediyor sairin biri
                                yildizlardan birinde bir denizde
                                                      bakarak dünyamiza.

Yolculuk ediyor sairler
                               denizlerinde kâinatin
                                                            bakarak birbirine.

  

DÖRTLÜK

Koparmis ipini eski kayiklar gibi yüzer
kisin, sabaha karsi rüzgârda tahta cumbalar
ve bir saç mangalin küllerinde
uyanir uykuda büyük Istanbulum.

 

GELMIS DÜNYANIN DÖRT BIR UCUNDAN

Gelmis dünyanin dört bir ucundan
Ayri dilleri konusur, anlasiriz
Yesil dallariz dünya agacindan
Gençlik denen bir millet var, ondaniz.

 

 

BES SATIRLA 

Annelerin ninnilerinden 
spikerin okudugu habere kadar, 
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalani, 
anlamak, sevgilim, o, bir müthis bahtiyarlik, 
anlamak gideni ve gelmekte olani. 
 

 

 

IYIMSER ADAM

 

Çocukken sineklerin kanadini koparmadi
teneke baglamadi kedilerin kuyruguna
kibrit kutularina hapsetmedi hamamböceklerini
karinca yuvalarini bozmadi
büyüdü
bütün bu isleri ona ettiler
ölürken basucundaydim
bir siir oku dedi
günes üstüne deniz üstüne
atom kazanlariyla yapma aylar üstüne
yüceligi üstüne insanligin
 

6 Aralik 1958

 

 

IYIMSERLIK

 

Siirler yazarim
basilmaz
basilacaklar ama

 

Bir mektup beklerim müjdeli
belki de öldügüm gün gelir
mutlaka gelir ama

 

Ne devlet ne para
insanin emrinde dünya
belki yüz yil sonra
olsun
mutlaka bu böyle olacak ama

12 Eylül 1957

 

 

JAPON BALIKÇISI

 

                Denizde bir bulutun öldürdügü
                Japon balikçisi genç bir adamdi.
                Dostlarindan dinledim bu türküyü
                Pasifik'te sapsari bir aksamdi.

Balik tuttuk yiyen ölür.
Elimize degen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarindan giren ölür.

Balik tuttuk yiyen ölür,
birden degil, agir agir,
etleri çürür, dagilir.
Balik tuttuk yiyen ölür.

Elimize degen ölür.
Tuzla, günesle yikanan
bu vefali, bu çaliskan
elimize degen ölür.
Birden degil, agir agir,
etleri çürür, dagilir.
Elimize degen ölür...

Badem gözlüm, beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarindan giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.

Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarilma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.

Bu gemi bir kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
benden yapacagin çocuk.
Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
Insanlar ey, nerdesiniz?
                           Nerdesiniz?

1956

 

 

KADINLARIMIZIN YÜZLERI

 

Meryem ana Tanriyi dogurmadi
Meryem ana Tanrinin anasi degil
Meryem ana analardan bir ana
Meryem ana bir oglan dogurdu
Âdemogullarindan bir oglan
Meryem ana bundan ötürü güzel bütün suretlerinde
Meryem ananin oglu bundan ötürü kendi oglumuz gibi
                                                                         yakin bize

Kadinlarimizin yüzü acilarimizin kitabidir
acilarimiz, ayiplarimiz ve döktügümüz kan
karasabanlar gibi çizer kadinlarin yüzünü.

Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadinlarin
göllerde isiyan seher vakitlari gibi.

Hayallerimiz yüzlerindedir sevdigimiz kadinlarin,
görelim görmeyelim karsimizda dururlar
                      gerçegimize en yakin ve en uzak.
 

1962

 

 

KALBIM
 

Gögsümde 15 yara var!.
Saplandi gögsüme 15 kara sapli biçak!..
Kalbim yine çarpiyor,
kalbim yine çarpacak!!!

 

Gögsümde 15 yara var!
Sarildi 15 yarama
kara kaygan yilanlar gibi karanlik sular!
Karadeniz bogmak istiyor beni,
bogmak istiyor beni,
kanli karanlik sular!!!

Saplandi gögsüme 15 kara sapli biçak.
Kalbim yine çarpiyor,
kalbim yine çarpacak!...

 

Gögsümde 15 yara var!.
Deldiler gögsümü 15 yerinden,
sandilar ki vurmaz artik kalbim kederinden!
Kalbim yine çarpiyor,
      kalbim yine çarpacak!!!

Yandi 15 yaramdam 15 alev,
kirildi gögsümde 15 kara sapli biçak..
Kalbim
kanli bir bayrak gibi çarpiyor,
                         ÇAR-PA-CAK!!
 

1925

 

 

KANTER IÇINDE

Yapicilar türkü söylüyor
Yapi türkü söyler gibi yapilmiyor ama.
Bu is biraz zor.
Yapicilarin yüregi
bayram yeri gibi civil civil
ama yapi yeri bayram yeri degil.
yapi yeri toz toprak.
Çamur, kar.
Yapi yerinde ayagin burkulur
         ellerin kanar.

Yapi yerinde ne çay her zaman sekerli
         her zaman sicak,
ne ekmek her zaman pamuk gibi yumusak
ne herkes kahraman
ne dostlar vefali her zaman.
Türkü söyler gibi yapilmiyor yapi
bu is biraz zor,
zor ama
           yapi yükseliyor, yükseliyor.
Saksilar konuldu pencerelere
         alt katlarinda.
Ilk balkonlara günes tasiyor kuslar
    kanatlarinda.
Bir yürek çarpintisi var her putrelinde
    her tuglasinda
                    her kerpicinde.
Yükseliyor, yükseliyor yapi
    kanter içinde.

 

 

KARIMA MEKTUP

Bir tanem!
Son mektubunda:
"Basim sizliyor
            yüregim sersem!"
                                diyorsun.

"Seni asarlarsa
       seni kaybedersem;"
                            diyorsun;
                                    "yasayamam!"

Yasarsin karicigim,
kara bir duman gibi dagilir hatiram rüzgârda;
yasarsin, kalbimin kizil saçli bacisi
en fazla bir yil sürer
                  yirminci asirlarda
                                      ölüm acisi.

Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
                     razi olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavalli bir çingenenin
                       killi, siyah bir örümcege benzeyen eli
                                                        geçirecekse eger
                                                              ipi bogazima,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
                                                 bosuna bakacaklar
                                                                      Nâzim'a!

Ben,
alaca karanliginda son sabahimin
dostlarimi ve seni görecegim,
ve yalniz
yari kalmis bir sarkinin acisini
                               topraga götürecegim...

Karim benim!
Iyi yürekli,
altin renkli,
gözleri baldan tatli arim benim;
ne diye yazdim sana
                          istendigini idamimin,
daha dava ilk adiminda
ve bir salgam gibi koparmiyorlar
                                             kellesini adamin.
Haydi bunlara bos ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eger
                       bana fanila bir don al,
tuttu bacagimin siyatik agrisi,
Ve unutma ki
daima iyi seyler düsünmeli
                                   bir mahpusun karisi.

 

 

KARLI KAYIN ORMANINDA
 

Karli kayin ormaninda
yürüyorum geceleyin.
Efkârliyim, efkârliyim,
elini ver, nerde elin?

Ayisigi renginde kar,
keçe çizmelerim agir.
Içimde çalinan islik
beni nereye çagirir?

Memleket mi, yildizlar mi,
gençligim mi daha uzak?
Kayinlarin arasinda
bir pencere, sari, sicak.

Ben ordan geçerken biri :
"Amca, dese, gir içeri."
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Eski takvim hesabiyle
bu sabah basladi bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladigim oyuncaklar.

Kurulmamis zemberegi
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi legende
beyaz kotrasini Memet.

Kar tertemiz, kar kabarik,
yürüyorum yumusacik.
Dün gece on bir buçukta
ölmüs Berut, tanisirdik.

Bende boz bir halisi var
bir de kitabi, imzali.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yil yasar hali.

Yedi tepeli sehrimde
biraktim gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayip,
ne de düsünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
kahramanliktir yasamak :
Ölecegimizi bilip
ölecegimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gençligim mi, yildizlar mi?
Bayramoglu, Bayramoglu,
ölümden öte köy var mi?

Geceleyin, karli kayin
ormaninda yürüyorum.
Karanlikta etrafimi
gündüz gibi görüyorum.

Simdi surdan saptim miydi,
sose, tirenyolu, ova.
Yirmi bes kilometreden
piril pirildir Moskova...
 

14 Mart 1956

 

 

KEMAL TAHIR'E MEKTUP
 

«Malatya» diyorum,
        senin çatik kaslarindan baska bir sey gelmiyor aklima.
Bursa'da kaplicalar
                        Amasya'da elma
                            Diyarbakir'da karpuz ve akrep.
fakat senin oranin,
                          Malatya'nin
                                   nesi meshurdur,
yemislerinden ve böceklerinden hangisi,
                                  suyu mu, havasi mi?
Düsün ki hapisanesi hakkinda bile fikrim yok.
Yalniz :
bir oda,
bir tek penceresi var :
                             çok yüksek olan tavana yakin.
Sen ordasin
dar ve uzun bir kavanozda
                                    küçük bir balik gibi...
Tesbihim hosuna gitmeyebilir.
Hele bu günlerde
                kendini kafeste arslana benzetiyorsundur.
Haklisin Kemal Tahir,
emin ol ben de öyle,
muhakkak ki arslaniz,
saka etmiyorum
                          hattâ daha dehsetli bir sey :
                                                                      insaniz...
Hem de hangi tarihte, hangi siniftan,
                                                        malum...
Lâkin demir kafesle kavanoz bahsinde is degismiyor,
                                                                 ikisi de bir,
                                                                 hele bu günlerde...
— Bunu içerde rahat ve masun
                                                 yatan bilir — ...

Hele bu günlerde,
Sariyerli Emin Beyin fikralarina gülmek,
sevgili kitaplarin ve domatesin lezzeti,
tahtakurularina ragmen uyku
                                  — günde üç tatli kasigi Adonille de olsa —
ve Tahir'in oglu Kemal
hattâ mektup gelmesi senden
ve hattâ ses duymak, dokunmak, görebilmek havanin isigini,
karima olan askimdan baska
                               nefsimin herhangi bir rahatligini
                                                                          affedemiyorum...

Farti-hassasiyet?
Degil.
Dögüsememek,
bir mavzer kursunu kadar olsun
                                                bilfiil
                                                     dogrudan dogruya...
Ancak kavgada vurulan aci duymaz
ve kavga edebilmek hürriyetidir
                                             en mühimi hürriyetlerin.
Içerim yaniyor, Kemal,
                          disarim serin...

Anliyorsun ya,
zaten ettigim lâf
                 bizim lâflarimizin herhangi biri :
                                              çok konusulmus,
                                                     ve konusulmakta olan...
Simdi kim bilir kaç yerde, kaç insan,
dizlerinde âtil ve çaresiz yatan ellerine küfredip aciyarak
                                                                            bu lâflari ediyor...

Anliyorsun ya,
zarar yok,
ben anlatacagim yine!...
Elden hiçbir sey gelmedigi zaman
                                         konusup anlatmanin alçak tesellisi?

Belki evet,
belki hayir...
Hayir öyle degil.
Hangi teselli birak be dinini seversen birak...
Bu, düpedüz,
basin önde, oldugun yerde dolanarak
kükremek, bögürüp bagirmak, Kemal...

1941

 

 

KEREM GIBI
 

Hava kursun gibi agir!!
Bagir
        bagir
                bagir
                        bagiriyorum.
Kosun
         kursun
                erit-
                    -mege
                            çagiriyorum...

O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
                                                Kerem
                                                     gibi
                                                          yana
                                                                yana...

«Deeeert
             çok,
                 hemdert
                         yok»
Yürek-
        -lerin
kulak-
        -lari
              sagir...
Hava kursun gibi agir...

Ben diyorum ki ona:
— Kül olayim
                   Kerem
                        gibi
                              yana
                                    yana.
Ben yanmasam
                  sen yanmasan
                             biz yanmasak,
                             nasil
                                   çikar
                                          karan-
                                                  -liklar
                                                      aydin-
                                                              -liga..

Hava toprak gibi gebe.
Hava kursun gibi agir.
Bagir
        bagir
                bagir
                        bagiriyorum.
Kosun
         kursun
                 erit-
                     -mege
                             çagiriyorum.....
 

Mayis 1930

 

 

KIRKINCI YILIMIZ

 

Hepimiz kirk yil önce dogduk,
kirk yil önce sabahleyin
kirk yil önce gün isirken Bedreddin'in Iznik Gölü'nde
çamli bellerinden birinde Köroglu'nun
ve Sibirya'dan, esirlikten dönen Bolsevik Osman
pusuya düsürürken Urfa yolunda seher vakti Firansizi.

Hepimiz kirk yasindayiz
yirmisine basanimiz da
altmisini geçenimiz de
atilip ölenimiz de Istanbul'da Müdüriyet penceresinden.

Bu kirkinci yilimizda
                              ne bir ormaniz
ne sose boyunda tek tük kavak agaci
bir tarlayiz tohumu saçilmis.

Hepimiz kirkina bastik bu sabah
hapiste yatanimiz,
isyerindekilerimiz, muhacirimiz.
Hepimiz kirkina bastik bu sabah.
Yoldaslar yeni yeni yillara!
 

25 Eylül 1960

 

 

KISLIK SARAY

 

Kislik Saray'da Kerenski.
Smolni'de Sovyetler ve Lenin,
sokakta o n l a r .
O n l a r biliyorlar ki, O :
"- Dün erkendi, yarin geç.
    Vakit tamam bugün," dedi.
O n l a r : "- Anladik, bildik," - dediler.
Ve hiçbir zaman
bildiklerini bu kadar müthis ve mükemmel bilmediler...
Iste : cepheden dönen süngüleri,
kamyonlari, mitralyözleriyle,
hasretleri, ümitleri, mukaddes istihalari,
rüzgârda karin üstünde savrulan sözleriyle
                                  o n l a r yürüyorlar kislik saraya...

 

Putilovski Zavot'tan Bolsevik Kitof :
"- Bugün büyük bir gündür, yoldaslar, - diyor, - büyük bir gündür.
    Ve ihtar ederim ki çapul yapmak isteyenlere
    artik Kislik Saray ve bütün Rusya isçinin ve köylünündür."
Tesviyeci Topal Sergey :
"- Hey gidi dünya, - diyor, - hey,
    ben 905'te on yasimda geçtim bu yoldan :
    en önde iri, mazlum gözlü azize tasvirleri,
    yalnayak çocuklar, kocakarilar
                                  ve uzun saçli papaz Gapon...
    Karsida, kirmizi pencerede, bütün Ruslarin çari
                                                      sapsari bakiyordu bize.
    Kadinlar aglasarak topraga diz çöktüler.
    Ben kaldirmistim ki elimi istavroz çikarmak için
    birdenbire dörtnala Kazaklar geldi karsimiza.
    Kazaklar sahlanmis bir at ve simsiyah bir kalpaktilar.
    Biz çocuklar bagrisarak serçe kuslari gibi düstük.
    Bir at nali ezdi benim dizkapagimi..."
Ve Topal Sergey bacagini sürüyerek
                                              yürüyor o n l a r l a Kislik Saray'a...
Rüzgârdir
kardir
ve insanlardir hâkim olan manzaraya.

 

Lehistan cephesinden gelen köylü Ivan Petroviç'in gözleri
                                                        karanlikta kedi gözleri gibi görüyor :
"- Ehhh, Matuska, - diyor, -
    yesil basli ördek gibi topragi attik çantaya..."

 

Sütunlarin arkasindan ates açti Kislik Saray,
ates açti yüzü güzel Yunkersler
                                  ve sisman orospular.
Tesviyeci Topal Sergey :
"- Hey gidi dünya, - dedi, - hey,
    Kerenski kalmis kimlere..."
Ve topal bacaginin üstünden
                                          düstü yere...
Köylü Ivan Petroviç,
yagli, semiz topragi avucunun içinde görüp
ve kirmizi sakalina tükürüp
                      bir Ukrayna sarkisi gibi isletiyor mitralyözü...

 

Gecenin ortasinda kirmizi tugladan Kislik Saray
ve limanda üç bacali Avrora...

 

Bolsevik Kitof haykirdi yoldaslara :
"- Yoldaslar, - dedi, -
                        tarih
                        yani isçi ve köylü siniflari,
                        yani kizil asker,
               yani, bir mesale yakiyoruz, - dedi, -
                        hücuma kalkiyoruz, - dedi...

 

Ve Neva nehrinde buzlar kizarirken
o n l a r  bir çocuk gibi istihali
                                    ve rüzgâr gibi cesur,
Kislik Saray'a girdiler.

 

Demir, kömür ve seker,
                        ve kirmizi bakir,
                        ve mensucat,
ve sevda ve zülum ve hayat,
ve bilcümle sanayi kollarinin,
ve küçük ve büyük ve Beyaz Rusya ve Kafkasya, Sibirya ve Türkistan,
                                                                    ve kederli Volga yollarinin
                                                                    ve sehirlerin bahti
                                                                    bir safak vakti degismis oldu.

 

Bir safak vakti karanligin kenarindan
karli çizmelerini o n l a r
                          mermer merdivenlere bastiklari zaman...
 

1939 Istanbul



winerilhan