IYIMSER ADAM
Çocukken sineklerin kanadini koparmadi
teneke baglamadi kedilerin kuyruguna
kibrit kutularina hapsetmedi hamamböceklerini
karinca yuvalarini bozmadi
büyüdü
bütün bu isleri ona ettiler
ölürken basucundaydim
bir siir oku dedi
günes üstüne deniz üstüne
atom kazanlariyla yapma aylar üstüne
yüceligi üstüne insanligin
6 Aralik 1958
IYIMSERLIK
Siirler yazarim
basilmaz
basilacaklar ama
Bir mektup beklerim müjdeli
belki de öldügüm gün gelir
mutlaka gelir ama
Ne devlet ne para
insanin emrinde dünya
belki yüz yil sonra
olsun
mutlaka bu böyle olacak ama
12 Eylül 1957
JAPON BALIKÇISI
Denizde bir bulutun öldürdügü
Japon balikçisi genç bir adamdi.
Dostlarindan dinledim bu türküyü
Pasifik'te sapsari bir aksamdi.
Balik tuttuk yiyen ölür.
Elimize degen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarindan giren ölür.
Balik tuttuk yiyen ölür,
birden degil, agir agir,
etleri çürür, dagilir.
Balik tuttuk yiyen ölür.
Elimize degen ölür.
Tuzla, günesle yikanan
bu vefali, bu çaliskan
elimize degen ölür.
Birden degil, agir agir,
etleri çürür, dagilir.
Elimize degen ölür...
Badem gözlüm, beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarindan giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.
Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarilma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.
Bu gemi bir kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
benden yapacagin çocuk.
Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
Insanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz?
1956
KADINLARIMIZIN YÜZLERI
Meryem ana Tanriyi dogurmadi
Meryem ana Tanrinin anasi degil
Meryem ana analardan bir ana
Meryem ana bir oglan dogurdu
Âdemogullarindan bir oglan
Meryem ana bundan ötürü güzel bütün suretlerinde
Meryem ananin oglu bundan ötürü kendi oglumuz gibi
yakin bize
Kadinlarimizin yüzü acilarimizin kitabidir
acilarimiz, ayiplarimiz ve döktügümüz kan
karasabanlar gibi çizer kadinlarin yüzünü.
Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadinlarin
göllerde isiyan seher vakitlari gibi.
Hayallerimiz yüzlerindedir sevdigimiz kadinlarin,
görelim görmeyelim karsimizda dururlar
gerçegimize en yakin ve en uzak.
1962
KALBIM
Gögsümde 15 yara var!.
Saplandi gögsüme 15 kara sapli biçak!..
Kalbim yine çarpiyor,
kalbim yine çarpacak!!!
Gögsümde 15 yara var!
Sarildi 15 yarama
kara kaygan yilanlar gibi karanlik sular!
Karadeniz bogmak istiyor beni,
bogmak istiyor beni,
kanli karanlik sular!!!
Saplandi gögsüme 15 kara sapli biçak.
Kalbim yine çarpiyor,
kalbim yine çarpacak!...
Gögsümde 15 yara var!.
Deldiler gögsümü 15 yerinden,
sandilar ki vurmaz artik kalbim kederinden!
Kalbim yine çarpiyor,
kalbim yine çarpacak!!!
Yandi 15 yaramdam 15 alev,
kirildi gögsümde 15 kara sapli biçak..
Kalbim
kanli bir bayrak gibi çarpiyor,
ÇAR-PA-CAK!!
1925
KANTER IÇINDE
Yapicilar türkü söylüyor
Yapi türkü söyler gibi yapilmiyor ama.
Bu is biraz zor.
Yapicilarin yüregi
bayram yeri gibi civil civil
ama yapi yeri bayram yeri degil.
yapi yeri toz toprak.
Çamur, kar.
Yapi yerinde ayagin burkulur
ellerin kanar.
Yapi yerinde ne çay her zaman sekerli
her zaman sicak,
ne ekmek her zaman pamuk gibi yumusak
ne herkes kahraman
ne dostlar vefali her zaman.
Türkü söyler gibi yapilmiyor yapi
bu is biraz zor,
zor ama
yapi yükseliyor, yükseliyor.
Saksilar konuldu pencerelere
alt katlarinda.
Ilk balkonlara günes tasiyor kuslar
kanatlarinda.
Bir yürek çarpintisi var her putrelinde
her tuglasinda
her kerpicinde.
Yükseliyor, yükseliyor yapi
kanter içinde.
KARIMA MEKTUP
Bir tanem!
Son mektubunda:
"Basim sizliyor
yüregim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yasayamam!"
Yasarsin karicigim,
kara bir duman gibi dagilir hatiram rüzgârda;
yasarsin, kalbimin kizil saçli bacisi
en fazla bir yil sürer
yirminci asirlarda
ölüm acisi.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razi olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavalli bir çingenenin
killi, siyah bir örümcege benzeyen eli
geçirecekse eger
ipi bogazima,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
bosuna bakacaklar
Nâzim'a!
Ben,
alaca karanliginda son sabahimin
dostlarimi ve seni görecegim,
ve yalniz
yari kalmis bir sarkinin acisini
topraga götürecegim...
Karim benim!
Iyi yürekli,
altin renkli,
gözleri baldan tatli arim benim;
ne diye yazdim sana
istendigini idamimin,
daha dava ilk adiminda
ve bir salgam gibi koparmiyorlar
kellesini adamin.
Haydi bunlara bos ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eger
bana fanila bir don al,
tuttu bacagimin siyatik agrisi,
Ve unutma ki
daima iyi seyler düsünmeli
bir mahpusun karisi.
KARLI KAYIN ORMANINDA
Karli kayin ormaninda
yürüyorum geceleyin.
Efkârliyim, efkârliyim,
elini ver, nerde elin?
Ayisigi renginde kar,
keçe çizmelerim agir.
Içimde çalinan islik
beni nereye çagirir?
Memleket mi, yildizlar mi,
gençligim mi daha uzak?
Kayinlarin arasinda
bir pencere, sari, sicak.
Ben ordan geçerken biri :
"Amca, dese, gir içeri."
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.
Eski takvim hesabiyle
bu sabah basladi bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladigim oyuncaklar.
Kurulmamis zemberegi
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi legende
beyaz kotrasini Memet.
Kar tertemiz, kar kabarik,
yürüyorum yumusacik.
Dün gece on bir buçukta
ölmüs Berut, tanisirdik.
Bende boz bir halisi var
bir de kitabi, imzali.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yil yasar hali.
Yedi tepeli sehrimde
biraktim gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayip,
ne de düsünmek ölümü.
En acayip gücümüzdür,
kahramanliktir yasamak :
Ölecegimizi bilip
ölecegimizi mutlak.
Memleket mi, daha uzak,
gençligim mi, yildizlar mi?
Bayramoglu, Bayramoglu,
ölümden öte köy var mi?
Geceleyin, karli kayin
ormaninda yürüyorum.
Karanlikta etrafimi
gündüz gibi görüyorum.
Simdi surdan saptim miydi,
sose, tirenyolu, ova.
Yirmi bes kilometreden
piril pirildir Moskova...
14 Mart 1956
KEMAL TAHIR'E MEKTUP
«Malatya» diyorum,
senin çatik kaslarindan baska bir sey gelmiyor aklima.
Bursa'da kaplicalar
Amasya'da elma
Diyarbakir'da karpuz ve akrep.
fakat senin oranin,
Malatya'nin
nesi meshurdur,
yemislerinden ve böceklerinden hangisi,
suyu mu, havasi mi?
Düsün ki hapisanesi hakkinda bile fikrim yok.
Yalniz :
bir oda,
bir tek penceresi var :
çok yüksek olan tavana yakin.
Sen ordasin
dar ve uzun bir kavanozda
küçük bir balik gibi...
Tesbihim hosuna gitmeyebilir.
Hele bu günlerde
kendini kafeste arslana benzetiyorsundur.
Haklisin Kemal Tahir,
emin ol ben de öyle,
muhakkak ki arslaniz,
saka etmiyorum
hattâ daha dehsetli bir sey :
insaniz...
Hem de hangi tarihte, hangi siniftan,
malum...
Lâkin demir kafesle kavanoz bahsinde is degismiyor,
ikisi de bir,
hele bu günlerde...
— Bunu içerde rahat ve masun
yatan bilir — ...
Hele bu günlerde,
Sariyerli Emin Beyin fikralarina gülmek,
sevgili kitaplarin ve domatesin lezzeti,
tahtakurularina ragmen uyku
— günde üç tatli kasigi Adonille de olsa —
ve Tahir'in oglu Kemal
hattâ mektup gelmesi senden
ve hattâ ses duymak, dokunmak, görebilmek havanin isigini,
karima olan askimdan baska
nefsimin herhangi bir rahatligini
affedemiyorum...
Farti-hassasiyet?
Degil.
Dögüsememek,
bir mavzer kursunu kadar olsun
bilfiil
dogrudan dogruya...
Ancak kavgada vurulan aci duymaz
ve kavga edebilmek hürriyetidir
en mühimi hürriyetlerin.
Içerim yaniyor, Kemal,
disarim serin...
Anliyorsun ya,
zaten ettigim lâf
bizim lâflarimizin herhangi biri :
çok konusulmus,
ve konusulmakta olan...
Simdi kim bilir kaç yerde, kaç insan,
dizlerinde âtil ve çaresiz yatan ellerine küfredip aciyarak
bu lâflari ediyor...
Anliyorsun ya,
zarar yok,
ben anlatacagim yine!...
Elden hiçbir sey gelmedigi zaman
konusup anlatmanin alçak tesellisi?
Belki evet,
belki hayir...
Hayir öyle degil.
Hangi teselli birak be dinini seversen birak...
Bu, düpedüz,
basin önde, oldugun yerde dolanarak
kükremek, bögürüp bagirmak, Kemal...
1941
KEREM GIBI
Hava kursun gibi agir!!
Bagir
bagir
bagir
bagiriyorum.
Kosun
kursun
erit-
-mege
çagiriyorum...
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana...
«Deeeert
çok,
hemdert
yok»
Yürek-
-lerin
kulak-
-lari
sagir...
Hava kursun gibi agir...
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayim
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasil
çikar
karan-
-liklar
aydin-
-liga..
Hava toprak gibi gebe.
Hava kursun gibi agir.
Bagir
bagir
bagir
bagiriyorum.
Kosun
kursun
erit-
-mege
çagiriyorum.....
Mayis 1930
KIRKINCI YILIMIZ
Hepimiz kirk yil önce dogduk,
kirk yil önce sabahleyin
kirk yil önce gün isirken Bedreddin'in Iznik Gölü'nde
çamli bellerinden birinde Köroglu'nun
ve Sibirya'dan, esirlikten dönen Bolsevik Osman
pusuya düsürürken Urfa yolunda seher vakti Firansizi.
Hepimiz kirk yasindayiz
yirmisine basanimiz da
altmisini geçenimiz de
atilip ölenimiz de Istanbul'da Müdüriyet penceresinden.
Bu kirkinci yilimizda
ne bir ormaniz
ne sose boyunda tek tük kavak agaci
bir tarlayiz tohumu saçilmis.
Hepimiz kirkina bastik bu sabah
hapiste yatanimiz,
isyerindekilerimiz, muhacirimiz.
Hepimiz kirkina bastik bu sabah.
Yoldaslar yeni yeni yillara!
25 Eylül 1960
KISLIK SARAY
Kislik Saray'da Kerenski.
Smolni'de Sovyetler ve Lenin,
sokakta o n l a r .
O n l a r biliyorlar ki, O :
"- Dün erkendi, yarin geç.
Vakit tamam bugün," dedi.
O n l a r : "- Anladik, bildik," - dediler.
Ve hiçbir zaman
bildiklerini bu kadar müthis ve mükemmel bilmediler...
Iste : cepheden dönen süngüleri,
kamyonlari, mitralyözleriyle,
hasretleri, ümitleri, mukaddes istihalari,
rüzgârda karin üstünde savrulan sözleriyle
o n l a r yürüyorlar kislik saraya...
Putilovski Zavot'tan Bolsevik Kitof :
"- Bugün büyük bir gündür, yoldaslar, - diyor, - büyük bir gündür.
Ve ihtar ederim ki çapul yapmak isteyenlere
artik Kislik Saray ve bütün Rusya isçinin ve köylünündür."
Tesviyeci Topal Sergey :
"- Hey gidi dünya, - diyor, - hey,
ben 905'te on yasimda geçtim bu yoldan :
en önde iri, mazlum gözlü azize tasvirleri,
yalnayak çocuklar, kocakarilar
ve uzun saçli papaz Gapon...
Karsida, kirmizi pencerede, bütün Ruslarin çari
sapsari bakiyordu bize.
Kadinlar aglasarak topraga diz çöktüler.
Ben kaldirmistim ki elimi istavroz çikarmak için
birdenbire dörtnala Kazaklar geldi karsimiza.
Kazaklar sahlanmis bir at ve simsiyah bir kalpaktilar.
Biz çocuklar bagrisarak serçe kuslari gibi düstük.
Bir at nali ezdi benim dizkapagimi..."
Ve Topal Sergey bacagini sürüyerek
yürüyor o n l a r l a Kislik Saray'a...
Rüzgârdir
kardir
ve insanlardir hâkim olan manzaraya.
Lehistan cephesinden gelen köylü Ivan Petroviç'in gözleri
karanlikta kedi gözleri gibi görüyor :
"- Ehhh, Matuska, - diyor, -
yesil basli ördek gibi topragi attik çantaya..."
Sütunlarin arkasindan ates açti Kislik Saray,
ates açti yüzü güzel Yunkersler
ve sisman orospular.
Tesviyeci Topal Sergey :
"- Hey gidi dünya, - dedi, - hey,
Kerenski kalmis kimlere..."
Ve topal bacaginin üstünden
düstü yere...
Köylü Ivan Petroviç,
yagli, semiz topragi avucunun içinde görüp
ve kirmizi sakalina tükürüp
bir Ukrayna sarkisi gibi isletiyor mitralyözü...
Gecenin ortasinda kirmizi tugladan Kislik Saray
ve limanda üç bacali Avrora...
Bolsevik Kitof haykirdi yoldaslara :
"- Yoldaslar, - dedi, -
tarih
yani isçi ve köylü siniflari,
yani kizil asker,
yani, bir mesale yakiyoruz, - dedi, -
hücuma kalkiyoruz, - dedi...
Ve Neva nehrinde buzlar kizarirken
o n l a r bir çocuk gibi istihali
ve rüzgâr gibi cesur,
Kislik Saray'a girdiler.
Demir, kömür ve seker,
ve kirmizi bakir,
ve mensucat,
ve sevda ve zülum ve hayat,
ve bilcümle sanayi kollarinin,
ve küçük ve büyük ve Beyaz Rusya ve Kafkasya, Sibirya ve Türkistan,
ve kederli Volga yollarinin
ve sehirlerin bahti
bir safak vakti degismis oldu.
Bir safak vakti karanligin kenarindan
karli çizmelerini o n l a r
mermer merdivenlere bastiklari zaman...
1939 Istanbul