KIZ ÇOCUGU
Kapilari çalan benim
kapilari birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hirosima'da öleli
oluyor bir on yil kadar.
Yedi yasinda bir kizim,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarim tutustu önce,
gözlerim yandi kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir sey istedigim yok.
Seker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çaliyorum kapinizi,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
seker de yiyebilsinler.
1956
LODOS
Baslangiç
Kim bilir kaç milyon ton agirliginda
ummanda çalkalanmakta su.
En yalniz dalganin üzerinde
bos bir konserve kutusu...
1
Bir aydir ki hapisane geceleri böyledir :
kizgin disi kediler
— apislari islak
tüyleri diken diken
enselerinde dis yerleri —
bazan kus
bazan insan sesi çikarip
dolasiyorlar
gebe kalana kadar.
Mevsim bahara yakin.
Hava lodos.
Nasil siddetli
nasil sicak esiyor...
Biz alti yüz adet
kadinsiz erkegiz.
Alinmis elimizden
dogurtmak imkânimiz.
En müthis kudretim yasak bana :
yeni bir hayat asilamak,
bereketli bir rahimde yenmek ölümü,
yaratmak seninle beraber :
sevgilim, yasak bana etine dokunmak senin...
Mevsim bahara yakin.
Firtina.
Lodos.
Nasil siddetli
nasil sicak esiyor...
Bir yerlerde bir cam kirildi yine
— bu gece bu üçüncüsü —.
Hangi bos kogusun kapisi açik kalmis,
küüüt, küt,
nasil çarpiyor...
2
Tepedelen cephesinde bir ceset,
örtülüyor altinda karlarin,
ve basindan uçan migferi
yuvarlaniyor önünde rüzgârin...
3
Fabrikanin avlusunda
elektrik isigi,
ucunda ince bir telin
sallaniyor iki yana.
Bir kadin.
Boynu çiplak,
uzun saçlariyla etekleri uçarak
atölyenin kapisinda...
Rüzgâr vurdu putrellere.
Atölyenin saçagindan
büyük bir buz parçasi düstü yere...
4
Ovaya dörtnala yaylilar iniyor :
çingiraklar hamutlarinda beygirlerin.
Ve iki yanda çirpinan musambalariyla
kosuyorlar gece yarisi denize dogru...
5
Ince uzun kilçiklardan ibaret kalan kavak agaçlari
aydinliktilar
mehtâbolmadigi halde.
Ve kalin
ve dalli budakli kestaneler kimildaniyor
— iki yana sallaniyor degil
agir agir yer degistiriyorlar âdeta —
gidiyordu göz alabildigine
yildizlarin isiginda
yapraksiz ahsap kalabaligi...
Buna ragmen bu lodos,
bu ugultu.
Buna ragmen havada
disi bir ten kokusu
ve yüklü bir yumurtaligin sicakligi...
Daglarda kar çözülüyor.
Yürüyor usareler
yapraksiz dallarin ucuna dogru.
Gebe.
Gebelik.
Mevsim bahara yakin
ve dogumun
— korkunç
güzel
ve sicaktir —
günü doldu dolacak...
23 Ocak 1941
MAVI GÖZLÜ DEV, MINNACIK KADIN VE HANIMELLERI
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacik bir kadin sevdi.
Kadinin hayali minnacik bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanimeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük isler için
hazirlanmisti ki devin,
yapamazdi yapisini,
çalamazdi kapisini
bahçesinde ebruliiii
hanimeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacik bir kadin sevdi.
Mini minnacikti kadin.
Rahata acikti kadin
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanimeli
açan eve.
Simdi anliyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanimeli
açan ev..
MEMLEKETIMDEN INSAN MANZARALARI (BIRINCI BÖLÜM)
Haydarpasa garinda
1941 baharinda
saat on bes.
Merdivenlerin üstünde günes
yorgunluk ve telâs
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir seyler düsünerek.
Zayif.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun
yanaklarinin üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
-Galip Usta-
tuhaf seyler düsünmekle
meshurdur:
"Kâat helvasi yesem her gün" diye düsündü
5 yasinda.
"Mektebe gitsem" diye düsündü
10 yasinda.
"Babamin biçakçi dükkânindan
Aksam ezanindan önce çiksam" diye düsündü
11 yasinda.
"Sari iskarpinlerim olsa
kizlar bana baksalar" diye düsündü
15 yasinda.
"Babam neden kapatti dükkânini?"
Ve fabrika benzemiyor babamin dükkânina"
diye düsündü
16 yasinda.
"Gündeligim artar mi?" diye düsündü
20 yasinda.
"Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi ölecegim?"
diye düsündü
21 yasindayken.
"Issiz kalirsam" diye düsündü
22 yasinda.
"Issiz kalirsam" diye düsündü
23 yasinda.
"Issiz kalirsam" diye düsündü
24 yasinda.
Ve zaman zaman issiz kalarak
"Issiz kalirsam" diye düsündü
50 yasina kadar.
51 yasinda "Ihtiyarladim" dedi,
"babamdan bir yil fazla yasadim."
Simdi 52 yasindadir.
Issizdir.
Simdi merdivenlerde durup
kaptirmis kafasini
düsüncelerin en tuhafina:
"Kaç yasinda ölecegim?
Ölürken üzerimde yorganim olacak mi?"
diye düsünüyor.
Burnu sivri ve uzun.
Yanaklarinin üstü çopur.
Denizde balik kokusuyla
Dösemelerde tahtakurulariyla gelir
Haydarpasa garinda bahar
Sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çikip
merdivenlerde duruyorlar.
...............................................
1902 - 1963
MEMLEKETIMDEN INSAN MANZARALARI (IKINCI BÖLÜM)
I
Atlantigin dibinde upuzun yatiyorum, efendim,
Atlantigin dibinde
dirsegime dayanmis.
Bakiyorum yukariya:
bir denizalti gemisi görüyorum,
yukarida, çok yukarida, basimin üzerinde,
yüzüyor elli metre derinde,
balik gibi, efendim,
zirhinin ve suyun içinde balik gibi kapali ve ketum.
Orasi camgöbegi aydinlik.
Orda, efendim,
orda yesil, yesil,
orda isil isil,
orda yildiz yildiz yaniyor milyonlarla mum.
Orda, ey demir çarikli ruhum,
orda tepismeden çiftlesmeler, çigliksiz dogum,
orda dünyamizin ilk kimildanan eti,
orda bir hamam tasinin mahrem sehveti,
mahrem sehveti efendim,
gümüs kuslu bir hamam tasinin
ve koynuna ilk girdigim kadinin kizil saçlari.
Orda rengarenk otlari, köksüz agaçlari
kivil kivil mahluklari deniz dünyasinin,
orda hayat, tuz, iyot,
orda baslangicimiz, Hacibaba,
orda baslangicimiz
ve orda hain, çelik ve sinsi
bir denizalti gemisi.
400 metroya kadar siziyor isik.
Sonra alabildigine derin
alabildigine derin karanlik.
Yanliz ara sira
acayip baliklar geçiyor karanligin içinde
isik saçarak.
Sonra onlar da yok.
Artik dibe kadar inen
kat kat kalin sular kati ve mutlak
ve en dipte ben.
Ben, upuzun yatiyorum, Hacibaba,
upuzun yatiyorum dibinde Atlantigin
dirsegime dayanmis,
bakiyorum yukarlara.
Avrupa Amerika' dan Atlantigin yüzünde ayridir
dibinde degil.
Gazgemileri gidiyor yukarda, çok yukarda, birbiri pesi sira.
Omurgalarinin altini görüyorum,
omurgalarinin altini.
Dönüyor keyifili keyifli pervaneleri.
Dümenleri ne tuhaf suyun içinde
Insanin tutup tutup kivirasi geliyor.
Köpekbaliklari geçti gemilerin altindan,
karinlarini gördüm
agizlari da orda.
Gemiler sasirdilar birdenbire,
herhalde köpekbaliklarindan degil.
Denizalti gemisi bir torpil atti, efendim
bir torpil.
Gemilerin dümenlerine baktim:
telasli ve korkaktilar.
Gemilerin omurgalarinda imdat arar gibi bir hal vardi,
gemiler bir biçak darbesinden en yumusak yerini
karnini saklamak isteyen insanlara benziyorlardi.
Denizaltilar birden üç oldular, derken, alti, yedi, sekiz.
Gazgemileri düsmana ates açarak
insanlarini ve yüklerini suya döküp saçarak
batmaya basladilar.
Mazot, gaz, benzin,
tutustu yüzü denizin.
Bir alev deryasidir simdi yukarda akan,
yagli ve yapiskan
bir alev deryasi efendim.
Kipkizil, gömgök, kapkara,
arzin ilk tesekkülü hengamesinden bir manzara.
Ve denizin yüzüne yakin suyun içi allak bullak.
Köpürüp, dagilip parçalanmalar.
Yukardan dibe dogru inen gazgemisine bak.
Gece uykuda gezenler gibi bir hali var:
lunatik.
Geçti kargasaligi,
girdi deniz dünyasinin cennetine.
Fakat durmadan iniyor.
Kayboldu islak karanlikta.
Artik baskiya dayanamaz, parçalanir.
ve diregi, efendim, bacasi yahut
nerdeyse yanima düser.
Yukarda insanla dolu denizin içi.
Bir tortu gibi dibe çöküyorlar
tortu gibi çöküyorlar, Hacibaba.
Bas asagi, bas yukari,
uzanip kisaliyor, bir seyler araniyor kollari bacaklari.
Ve hiçbir yere, hiçbir seye tutunamadan
onlarda iniyorlar dibe dogru.
Birden bire bir denizalti düstü yanibasima.
Parçalanmis bir tabut gibi açildi köprüüstü kaportasi
ve Münihli Hans Müller disari çikiverdi.
39 ilkbaharinda denizaltici olmadan önce
Münihli Hans Müller
Hitler hücum kitasi altinci tabur
birinci bölük
dördüncü mangada sagdan üçüncü neferdi.
Münihli Hans Müller
üç sey severdi:
1-Altin köpüklü arpa suyu
2-Sarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna.
3-Kirmizi lahana.
Münihli Hans Müller için
vazife üçtü:
1-Çakan bir simsek
gibi mafevke selam vermek.
2-Yemin etmek tabancanin üzerine.
3-Günde asgari üç çifit çevirip
sövmek silsilelerine.
Münihli Hans Müller'in
kafasinda, yüreginde, dilinde üç korku vardi:
1-Der Führer.
2-Der Führer.
3.Der Führer.
Münihli Hans Müller
sevgisi, vazifesi ve korkusuyla
39 ilkbaharina kadar
bahtiyar
yasiyordu.
Ve Vagneryen bir operada do sesi gibi heybetli
Sarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli
Anna'nin
tereyagi ve yumurta krizinden sikayet etmesine
sasiyordu.
Diyordu ki ona:
-Bir düsün Anna,
yepyeni bir manevra kayisi takacagim,
piril piril çizmeler giyecegim ben.
Sen beyaz ve uzun entari giyeceksin,
balmumundan çiçekler takacaksin basina.
Tepemizde çatilmis kiliçlarin altindan geçecegiz.
Ve mutlak
hepsi erkek 12 çocugumuz olacak.
Bir düsün Anna,
tereyagi, yumurta yiyecegiz diye
top, tüfek yapmazsak eger
yarin 12 oglumuz nasil muharebe eder?
Münihlinin 12 oglu muharebe edemediler
çünkü dogamadilar,
çünkü henüz, efendim, Anna'yla zifaf vaki olmadan önce
bizzat harbe girdi Hans Müller.
Ve simdi 41 sonbahari sonlarinda
dibinde Atlantigin
benim karsimda durmaktadir.
Seyrek sari saçlari islak,
kirmizi sivri burnunda esef,
ve ince dudaklarinin kiyilarinda keder.
Yani basimda durdugu halde
yüzüme çok uzaklardan bakiyor,
Insanin yüzüne nasil bakarsa ölüler.
Ben biliyoum ki, o bir daha görmeyecek Anna'yi,
ve artik bir daha arpa suyu içip
yiyemeyecek kirmizi lahanayi.
Ben bütün bunlari biliyorum, efendim,
ama o bütün bunlari bilmiyor.
Gözü bir parça yasli,
silmiyor.
Cebinde parasi var,
çogalip eksilmiyor.
Ve isin tuhafi
artik ne kimseyi öldürebilir
ne de kendisi ölebilir bir daha.
Simdi sisecek birazdan,
yükselecek yukariya,
sular sallayacak onu
ve baliklar yiyecek sivri burnunu.
Ben
Hans Müller'e bakip, Hacibaba, bunlari düsünürken
yanimizda peyda oluverdi
Liverpul Limanindan Harri Tomson.
Gazgemilerinden birinde serdümendi.
Kaslari ve kirpikleri yanmisti.
Gözleri simsiki kapaliydi.
Sisman ve matrustu.
Bir karisi vardi Tomson'un:
tavan süpürgesi gibi bir kadin,
tavan süpürgesi gibi, efendim, zayif, uzun, titiz, temiz
ve tavan süpürgesi gibi münasebetsiz.
Bir oglu vardi Tomson'un:
alti yasinda bir oglan, Hacibaba,
tombul mu tombul, pembe beyaz, sari papa mi sari papa.
Tuttum Tomson'un elinden.
Açmadi gözlerini.
"-Vefat ettiniz" dedim.
"-Evet " dedi, "Ingiliz imparatorlugu ve hürriyeti için:
Canim isterse, harp içinde bile Çörçil'e sövmek hürriyeti
ve canim istemese de aç kalmak hürriyeti ugruna.
Fakat degisecek hürriyette bu son bahis,
harpten sonra artik issiz ve aç kalacak degiliz.
Plani hazirliyor Lordlarimizdan biri.
Adalet: ihtilalsiz.
Ben Ingiliz Imparatorlugu'nu dagitmaya gelmedim, dedi Çörçil.
Ben de ihtilal çikarmaya gelmedim:
buna Kenterburi baspiskoposu
bizim tredünyonun reisi
ve karim razi degil.
Ay bek yur pardin.
Iste bu kadar,
nokta, son."
Sustu Tomson.
Ve agzini açmadi bir daha.
Ingilizler fazla konusmayi sevmezler,
hele hümoru seven ölü Ingilizler.
Tomson' la Müller'i yanyana yatirdim.
Sistiler yan yana,
yan yana yükseldiler yukari dogru.
Baliklar Tomson'u afiyetle yediler,
fakat dokunmadilar ötekisine,
Hans'in etiyle zehirlenmekten korktular anlasilan.
Hayvan deyip geçme, Hacibaba,
sen de hayvansin ama
akilli bir hayvan...
1902 - 1963
MERHABA ÇOCUKLAR
Nâzim, ne mutlu sana
cân ü gönülden,
ferah ve emin,
«Merhaba,» diyebildin.
Sene 940.
Aylardan temmuz.
Ayin ilk persembesi günlerden.
Saat : 9.
Mektuplariniza böyle mufassal tarih atin.
Öyle bir dünyada yasiyoruz
ki en kalin kitaptan çok yazisi var :
ayin, günün ve saatin.
Merhaba, çocuklar.
Bir genis
bir büyük «Merhaba» demek,
sonra bitirmeden sözümü
yüzünüze bakip gülerek
— kurnaz ve bahtiyar —
kirpmak gözümü...
Biz ne mükemmel dostlariz ki
kelimesiz ve yazisiz
anlasiriz...
Merhaba, çocuklar,
merhaba cümleten...
MOR MENEKSE, AÇ DOSTLAR VE ALTIN GÖZLÜ ÇOCUK
Abe sair,
bizim de bir çift sözümüz var
«aska dair.»
O meretten biz de çakariz
biraz..
Deli çigliklar atip avaz avaz
burnumun dibinden gelip geçti yaz
sari
tahta vagonlari
ter, tütün ve ot kokan
bir tren gibi.
Halbuki ben
istiyordum ki gelsin o
kirmizi bakir bakracinda bana
sicak süt getiren gibi...
Fakat neylersin,
yaz böyle gelmedi,
yaz böyle gelmiyor,
böyle gelmiyor, hay anasini... sey!..
EEEEEEEEEY...
kizim, annem, karim, kardesim
sen
basinda günesler esen
altin gözlü çocuk,
altin gözlü çocugum benim;
deli çigliklar atip avaz avaz
burnumun dibinden gelip geçti de yaz,
ben, bir demet mor menekse olsun
getiremedim
sana!
Ne haltedek,
dostlarin karni açti
kiydik menekse parasina!
1930
MUKADDES KARIN
Sen ey kirmizi gözlü ana,
Sen ey kahredip yaratan,
Sen ey köprü altlarinda sularlayan yana
yatan.
Sen ey yanginli meydanlarin sesi..
Sen ey siirlerin siiri, bestelerin bestesi..
Sen ey kardesim
sen ey kahrolasi
sen ey daragaçlik.
Sen ey
her sey,
sen ey AÇLIK!!!
Çiplak ayaklarina alnimi koyar
andederim ki,
derim ki:
DÖGÜSECEGIM,
benim, bizim, onun, onlarin degil
SENIN mukaddes karnin doyana kadar...
1929
NERDEN GELIP NEREYE GIDIYORUZ?
Baslangiç
Dogrultup belimizi kalktigimizdan beri iki ayak üstüne,
kolumuzu uzunlastirdigimizdan beri bir lobut boyu
ve tasi yonttugumuzdan beri
yikan da, yaratan da biziz,
yikan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yasanasi dünyada.
Arkamizda kalan yollarda ayak izlerimiz kanli,
arkamizda kalan yollarda ulu uyumlari aklimizin, ellerimizin, yüregimizin,
toprakta, tasta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pilastikte.
Kanli ayak izlerimiz mi önümüzdeki yollarda duran?
Bir cehennem çikmazinda mi sona erecek önümüzdeki yollar?
1
Çocuklarin avuçlarinda günlerimiz sira bekler,
günlerimiz tohumlardir avuçlarinda çocuklarin,
çocuklarin avuçlarinda yeserecekler.
Çocuklar ölebilir yarin,
hem de ne sitmadan, ne kuspalazindan,
düserek de degil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarin,
çocuklar sakalli askerler gibi ölebilir yarin,
çocuklar ölebilir yarin atom bulutlarinin isiginda
arkalarinda bir avuç kül bile degil,
arkalarinda gölgelerinden baska bir sey birakmadan.
Negatif resimcikler boslugun karanliginda.
Kirematoryum, kirematoryum, kirematoryum.
Bir deniz görüyorum
ölü baliklarla örtülü bir deniz.
Negatif resimcikler boslugun karanliginda,
yasanmamis günlerimiz
çocuklarin avuçlariyla birlikte yok olan.
2
Bir sehir vardi.
Yeller eser yerinde.
Bes sehir vardi.
Yeller eser yerinde.
Yüz sehir vardi.
Yeller eser yerinde.
Yok olan sehirlere siirler yazilmayacak,
sair kalmayacak ki.
Pencerende bir sokak bulvarli.
Odan sicak.
Ak yastikta üzüm karasi saçlar.
Adamlar paltolu, agaçlar karli.
Penceren kalmayacak,
ne bulvarli sokak,
ne ak yastikta üzüm karasi saçlar,
ne paltolu adamlar, ne karli agaçlar.
Ölülere aglanmayacak,
ölülere aglayacak gözler kalmayacak ki.
Eller kalmayacak.
Negatif resimcikler dallarin altindaki
yok olmus olan dallarin altindaki.
Yok olmus olan dallarin üstünden
o bulutlardir geçen.
Güneye götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
Ölmek istemiyorum,
Kuzeye götürmeyin beni...
Batiya götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
Ölmek istemiyorum,
Doguya götürmeyin beni...
Birakmayin beni burda,
götürün bir yerlere.
Ölmek istemiyorum,
ölmek istemiyorum.
O bulutlardir geçen
yok olmus olan dallarin üstünden.
3
Tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarimizla iki milyardan artigiz,
kadin, erkek, çoluk çocuk.
Ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
diledigin kadar,
yorgunluk da göz alabildigine.
Hürriyet hepimize yetmiyor.
Hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalik kederi,
ayrilik kederi,
kocalmak kederinden
gayrisi asmayabilir esigimizi.
Kitap hepimize yetebilir.
Ormanlarinki kadar uzun olabilir ömrümüz.
Yeter ki birakmayalim, yasanmamis günlerimiz yok olmasin çocuklarin
avuçlariyla birlikte,
boslugun karanligina çikmasin negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüsebilmek için yasayabilelim.
Çagiri
Tanri ellerimizdir,
Tanri yüregimiz, aklimiz,
her yerde var olan Tanri,
toprakta, tasta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pilastikte
ve bestecisi sayilarda ve satirlarda ulu uyumlarin.
Insanlar sizi çagiriyorum :
kitaplar, agaçlar ve baliklar için,
bugday tanesi, pirinç tanesi ve günesli sokaklar için,
üzüm karasi, saman sarisi saçlar ve çocuklar için.
Çocuklarin avuçlarinda günlerimiz sira bekler,
günlerimiz tohumlardir avuçlarinda çocuklarin,
çocuklarin avuçlarinda yeserecekler.
22 Kasim 1962
NEYI BILDIRIR SAYILAR
sayilar bebelerin kundaklari
sayilar tabutlari sehirlerin
öldürülmüs
öldürülebilecek olan
sayilar yaklasan bir seyleri bildirir
sayilar bildirir uzaklasan bir seyleri
nedir yaklasan bize
bizden uzaklasan nedir
dünya savasi: I
dünya savasi: II
14'ten 18'e 39'dan 45'e 10 yil 54 milyon ölü
49 milyon sakat
ölülerle sakatlarin memleketi
103 milyon nüfuslu bir memleket
ve ayrica öksüzleri delileri yanik taslariyla
ve gidenlerden biri evimizdendi
gitti dönmedi bir daha
19'unda miydi 40'inda miydi aklimda kalmamis
döndü iki gözü kör
gök gözlü müydü kara gözlü müydü aklimda kalmamis
döndü dizkapagindan kesik sol bacagi
döndü ve kapisini bulamadi evinin
14'ten 18'e 39'dan 45'e 10 yil 54 milyon ölü
49 milyon sakat
yeryüzünde yuvarlak hesap ve simdilik 2,5 milyariz
% 80'imiz aç
dislerimiz dökülüyor
disetlerimiz yara içinde
ölü derilerimiz çatlak
hele çocuklarimiz
sallanan koca kafalari
kiris kiris yüzlerinde kederli iri gözleriyle
ve egri bügrü incecik bacaklari üstünde karinlari
davul gibi
yeryüzünde yuvarlak hesap ve simdilik 2,5 milyariz
% 80'imiz aç
yil 1962
62 yilinda 2 avci uçagini sofraya koysak
çevirsek ete ekmege saraba salataya
40 milyon insan doyasiya yer içer
40 milyon kediye de artar ekmekten etten
kediler salata yemez sarap içmez
kedileri ben kattim ziyafete
balistik füzeleri filimlerde seyrettim
2 balistik füze yakip kül eder 150 kitapligi daha
kurulmadan onlar
belki benim kitabim da vardir içinde
62 yilinda bombardiman uçaklarini gördünüz mü
son modellerini
2 bombardiman uçagi 4 saglik evini yükler yanina
bombalarinin
temeli daha atilmamis 4 saglik evini koskoca
piril piril
ve yataklari röntgenleri umutlariyla
62'de atomlu atomsuz silahlanma yarisi 12 milyar
dolar yilda
10 yilda 120 bin milyar
yildizlarin sayisina yakin mi bilmem
120 bin milyar
yahut 150 milyon yapilmamis ev
yapilabilecek ama yapilmamis ev
150 milyon ev hayaleti
5 odali akarsulu elektrikli banyolu
kapilari merdivenleri pencereleri 150 milyon evin
günes dogarken camlari
gölgeleri aksamüstü
balkonlari ayisiginda
ayinin ini var
sümüklü böcegin kabugu
bizimse bu iste halimiz ortada
bir adam tanirim
iki elli iki ayakli
kaytan kara biyikli
otuzuna basti bu yil
iki oglundan biri yedisinde öbürü alti aylik
anasi karisi kaynatasi
ve bir fotograf askerlikte çekilmis ya kendisinin ya
rahmetli babasinin
ya kaynatasinin
ve bir legen
ve bir göz oda
150 milyon ev
bu evlerden bir teki
odalari kapilari akarsuyu ve yemek masasi bu evin
62'de atomlu atomsuz silahlanma yarisi 120 milyar
dolar yilda
10 yilda 120 bin milyar dolar
yahut 150 milyon yapilmamis ev
yapilabilecek ama yapilamamis
tanidigim adaminki de içinde
balkonunda ayisigi
62'de atomlu atomsuz silahlanma yarisi 120 milyar
dolar yilda
yahut yuvarlak hesap 1 milyar ölü adayi
ve ölüme hazir en azdan yarisi bütün topraklarin
yarisi bütün agaçlarin baliklarin bütün yagmurlarin
ve ana rahmine düsenlerin en azdan yarisi ölüme
hazir
tepeden tirnaga silahsizlansak
63'de mi olur 65'te mi artik
atomlu atomsuz silahsizlansak bütün iklimlerde
ve insanca islesek yeryüzü nimetlerini
çogaltsak onlari -
kazirdik açligin kökünü üç ayda
dislerimiz dökülmez olur
kanamaz disetlerimiz
hele çocuklarimiz
keder silinir gözlerinden
egri bügrü bacaklari dogrulur
iner sis karinlari
neyi bildirir sayilar
neyi bildirmeli
yaklasan nedir size
uzaklasan nedir bizden.
NIKBINLIK
Güzel günler görecegiz çocuklar,
günesli günler
göre-
-cegiz...
Motorlari maviliklere sürecegiz çocuklar,
isikli maviliklere
süre-
-cegiz...
Açtik miydi hele bir
son vitesi,
adedi devir.
Motorun sesi.
Uuuuuuuy! çocuklar kim bilir
ne harikûlâdedir
160 kilometre giderken öpüsmesi...
Hani simdi bize
cumalari, pazarlari çiçekli bahçeler vardir,
yalniz cumalari
yalniz pazarlari..
Hani simdi biz
bir peri masali dinler gibi seyrederiz
isikli caddelerde magazalari,
hani bunlar
77 katli yekpare camdan magazalardir.
Hani simdi biz haykiririz
Cevap:
açilir kara kapli kitap:
zindan..
Kayis kapar kolumuzu
kirilan kemik
kan.
Hani simdi bizim soframiza
haftada bir et gelir.
Ve
çocuklarimiz isten eve
sapsari iskelet gelir..
Hani simdi biz..
Inanin:
güzel günler görecegiz çocuklar
günesli günler
göre-
-cegiz.
Motorlari maviliklere sürecegiz çocuklar,
isikli maviliklere
süre-
-cegiz.....
1930
NIYAZALANT SÖMÜRGESI
Afrika, Niyazalant sömürgesi.
Saat sabahin dördü.
Dipçikler kapilari dövdü
ve iste fotograf :
Zenci kardeslerim bir don bir gömlek
ve ayaklari çiplak
ve pembe avuçlu elleri kivircik baslarinin üzerinde
dizilmisler duvar diplerinde.
Tipki bizim gibi,
bizim de dipçikle dövüldü kapilarimiz,
bizim de ellerimiz havada, ayaklarimiz çiplak,
ama bizde de bize bagli
duvar diplerinde esir kalip kalmamak.
1962