TEFTIS
Sayfada saygiyla göze çarpsin diye
komuslar fotografi bas köseye.
Izmir'de, Kordon'da, Memetleri teftis.
Vakit ögle, hava sicak, gün uzun belli.
Önde Amerikan pasasi kafayi dikmis
ve sirmali sapkasinda eli
kasap biçagi gibi parliyor keskin, genis
ve küfredip sesini duyuyorum
topragima tokat gibi inen adimlarinin.
Türk pasasi on bes adim geride.
Yüzünü göremiyorum, gölgeli.
Belki alismis,
belki utaniyor, belki öfkeli.
Memetlere bakiyorum :
Disleri kenetli, gözleri karanlik,
gözleri dikilmis yere.
Saniyorum yakindir, bir daha çikmayacaklar
Izmir'de, Kordonboyu'nda böyle teftislere...
1962
TÜRKIYE ISÇI SINIFINA SELÂM
Türkiye isçi sinifina selâm!
Selâm yaratana!
Tohumlarin tohumuna, serpilip gelisene selâm!
Bütün yemisler dallarinizdadir.
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
hakli günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatilmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
Türkiye isçi sinifina selâm!
Meydanlarda hasretimizi haykiranlara,
topraga, kitaba, ise hasretimizi,
hasretimizi, ayyildizi esir bayragimiza.
Düsmani yenecek isçi sinifimiza selâm!
Paranin padisahligini,
karanligini yobazin
ve yabancinin roketini yenecek isçi sinifina selâm!
Türkiye isçi sinifina selâm!
Selâm yaratana!
12 Agustos 1962
TÜRK KÖYLÜSÜ
Topraktan ögrenip
kitapsiz bilendir.
Hoca Nasreddin gibi aglayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad'dir
Kerem'dir
ve Keloglan'dir.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
Çarsambayi sel alir,
bir yâr sever
el alir,
kanadi kirilir
çöllerde kalir,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O, «Yûnusû biçâredir
bastan ayaga yâredir,»
agu içer su yerine.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düsmeyegörsün önlerine
ve bir kerre vakterisip :
«—Gayrik yeter!...»
demesinler.
Ve bir kerre dediler mi :
«Israfil surunu urur
mahlukat yerinden durur»,
topragin nabzi baslar
onun nabizlarinda atmaga.
Ne kendi nefsini korur,
ne düsmani kayirir,
«Daglari yirtip ayirir,
kayalari kesip yol eyler âbihayat akitmaga...»
ÜÇ SELVI
Kapimin önünde üç selvi vardi.
Üç selvi.
Selviler rüzgarda sallanirlardi.
Üç selvi.
Kökleri yerde, baslari yildizlarda
üç selvi.
Selviler sallanirlardi rüzgarda.
Üç selvi.
Bir gece düsman basti evi.
Üç selvi.
Yatagimda öldürüldüm ben.
Üç selvi.
Kesildi selviler köklerinden.
Üç selvi.
Artik ne kökleri yerde, baslari yildizlarda
üç selvi.
Selviler sallanmiyorlar rüzgarda.
Üç selvi.
Mermer bir ocakta parçalanmis yatiyor
üç selvi.
Kanli bir baltayi aydinlatiyor
üç selvi.
1933
VASIYET
Yoldaslar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtulustan önce yani,
alip götürün
Anadolu'da bir köy mezarligina gömün beni.
Hasan beyin vurdurdugu
irgat Osman yatsin bir yanimda
ve çavdarin dibinde topraga çocuklayip
kirki çikmadan ölen sehit Ayse öbür yanimda.
Traktörlerle türküler geçsin altbasindan mezarligin,
seher aydinliginda taze insan, yanik benzin kokusu,
tarlalar orta mali, kanallarda su,
ne kuraklik, ne candarma korkusu.
Biz bu türküleri elbette isitecek degiliz,
topragin altinda yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler,
topragin altinda sagir, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemisim ben
daha onlar düzülmeden,
duymusum yanik benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Benim sessiz komsulara gelince,
sehit Ayse'yle irgat Osman
çektiler büyük hasreti sagliklarinda
belki de farkinda bile olmadan.
Yoldaslar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarligina gömün beni
ve de uyarina gelirse,
tepemde bir de çinar olursa
tas mas da istemez hani...
27 Nisan 1953
VATAN HAINI
"Nâzim Hikmet vatan hainligine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yari sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzim Hikmet vatan hainligine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çikti bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykiran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotografi yaninda Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, agzi kulaklarinda, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yari sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzim Hikmet vatan hainligine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarinizin ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, sose boylarinda gebermekse açliktan,
vatan, sogukta it gibi titremek ve sitmadan kivranmaksa yazin,
fabrikalarinizda al kanimizi içmekse vatan,
vatan tirnaklariysa agalarinizin,
vatan, mizrakli ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaslarinizsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombasi, Amerikan donanmasi topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmus karanligimizdan,
ben vatan hainiyim.
Yazin üç sütun üstüne kapkara haykiran puntolarla :
Nâzim Hikmet vatan hainligine devam ediyor hâlâ.
28 Temmuz 1962
VEDA
Hosça kalin
dostlarim benim
hosça kalin!
Sizi canimda
canimin içinde,
kavgami kafamda götürüyorum.
Hosça kalin
dostlarim benim
hosça kalin...
Resimlerdeki kuslar gibi
dizilip üstüne kumsalin,
mendil sallamayin bana.
Istemez...
Ben dostlarin gözünde kendimi
boylu boyumca görüyorum...
A dostlar
a kavga dostu
is kardesi
a yoldaslar a..!!.
Tek hecesiz elveda..
Geceler sürecek kapimin sürgüsünü,
pencerelerde yillar örecek örgüsünü.
Ve ben bir kavga sarkisi gibi haykiracagim
mapusane türküsünü.
Yine görüsürüz
dostlarim benim
yine görüsürüz...
Beraber günese güler,
beraber dövüsürüz...
A dostlar
a kavga dostu
is kardesi
a yoldaslar a..!!.
ELVEDA..!!.......
YALNAYAK
Kafamizda günes
ates
bir sarik.
Arik toprak
çiplak ayaklarimiza çarik.
Ihtiyar katirindan
daha ölü bir köylü
yanimizda,
yanimizda degil
yanan
kanimizda.
Omuz yamçisiz
bilek kamçisiz
atsiz, arabasiz
jandarmasiz,
ayi ini köyler
balçik kasabalar
kel daglar astik,
Iste biz o diyari böyle dolastik!
Hasta öküzlerin
yasli gözlerinde
dinledik tasli tarlalarin sesini.
Gördük ki vermiyor
toprak altin basakli nefesini
kara
sapanlara!
Rüyada gezer gibi gezmedik
Hayir,
bir çöplükten bir çöplüge ulastik.
Iste biz bu diyari böyle dolastik.
Biz
biliriz
o memleket
neye hasret çeker.
Bu hasret
bir materyalist kafasi kadar
çizgilesmistir,
bu hasrette
madde var
madde!
Basik
surati asik
evler
köstebek yolu sokaklarin üstünde
vermis kafa kafaya.
Cin gözlü
güvercin sözlü
abani sariklilar
dükkânlara bagdasmis
Yarik
tabani çariklilar
önlerinde.
Yarma
bir jandarma
tarlada zina eden
bir çifti sürür.
Kahvede
piri mugan dede
sulanirken çiraga
"Lâhavle ve lâ" çekip derin derin
bu geçenlerin
suratina tükürür.
Iste su
eksimis uyku kokan çömlek gibi sehrin
kara sevdasi degil öyle romantik,
onun
ruhunun
iki kivrak kelimelik
hasreti var:
BUHAR
ELEKTRIK!
Kör degilseniz eger
görürsünüz ki
su toprak yüzlü rençper
Kafkastan arta kalan
kalbur gögüslü oglu
kel baslarinda mültezimin
tirnaklari oyulu,
kiziyla
karisiyla
kagnisiyla
son karis topragina sarilmak,
ölse de burda onlarla ölmek
burda
onlarla
gömülmek
istiyor.
Daglarin tarlalarin özledigi,
arzulu bir kadin gibi sehvetle gözledigi
her tirnaginda 1000 manda kuvveti
demirlesen
ve su çalkalar gibi topragi esen
ruhu buhar
makinalar!
Ey cam karinlari
sari
nargileler gibi horuldayan,
ey üç atli yaylisinin içinden
sagir
burunsuz
kör
köylülere
Pierre Loti ahi çekip geçen
agzi gemli
eli
kalemli
efendiler!
Tatli maval dinlemekten gayri usandik.
Artik
hepinizin kafasina
su
daaaaaank
desin:
Köylünün topraga hasreti var,
topragin hasreti
makinalar!
YAPIYLA YAPICILAR
Yapicilar türkü söylüyor,
yapi türkü söyler gibi yapilmiyor ama.
Bu is biraz daha zor.
Yapicilarin yüregi
bayram yeri gibi civil civil,
ama yapi yeri bayram yeri degil.
Yapi yeri toz toprak,
çamur, kar.
Yapi yerinde ayagin burkulur,
ellerin kanar.
Yapi yerinde ne çay her zaman sekerli,
her zaman sicak,
ne ekmek her zaman pamuk gibi yumusak,
ne herkes kahraman,
ne dostlar vefali her zaman.
Türkü söyler gibi yapilmiyor yapi.
Bu is biraz daha zor.
Zor mor ama
yapi yükseliyor, yükseliyor.
Saksilar konuldu pencerelere
alt katlarinda.
Ilk balkonlara günesi tasiyor kuslar
kanatlarinda.
Bir yürek çarpintisi var
her putrelinde, her tuglasinda, her kerpicinde.
Yükseliyor
yükseliyor
yükseliyor yapi kanter içinde.
1955
YARIDA KALAN BIR BAHAR YAZISI
Vurdu kalin parmaklar
yazi makinamin dislerine.
Kâgitta her harfi majiskülle dizilmis
üç kelime var ;
BAHAR
BAHAR
BAHAR...
Ve ben sair musahhih
ve ben hergün
iki liraya
2.000 kötü satir okumaya
mecbur olan adam,
ve ben
neden
bahar geldi de hâlâ
musambasi kopuk
kara bir koltuk
gibi oturmaktayim?
Kasketini kendi kendine giydi kafam,
firladim matbaadan
sokaktayim .
Yüzümde mürettiphanenin
kursunlu kiri,
cebimde 75 kurusum var.
HAVADA BAHAR...
Berberlerde pudralaniyor
Babiâli paryasinin
sari
yanaklari .
Ve günesli aynalar gibi yaniyor
kitapçi camekânlarinda
üç renkli kitap kapaklari .
Fakat benim
bu caddede yasiyan,
kapisinda ismimi tasiyan
bir formalik "ALFABE"m bile yok!
Adam sen de ne çikar!
Basim dönmüyor geri,
yüzümde mürettiphanenin
kursunlu kiri
cebimde 75 kurusum var .
HAVADA BAHAR...
Bu yazi yarida kaldi.
Yagmur yagdi satirlari sel aldi .
Halbuki ben neler yazacaktim neler...
3.000 sayfalik 3 cildinin üstünde
aç oturan muharrir
bakmiyacakti da camina kebapçinin,
tombul esmer kizini Ermeni kitapçinin
isikli gözleri ile tasliyacakti...
Deniz kokmaya baslayacakti .
Terli kizil bir kisrak gibi
sahlanacakti bahar,
ve ben onun çiplak sirtina atlar
atlamaz
sürecektim sulara.
Sonra
her adimda pesimden gelecekti
yazi makinam .
Ona diyecektim :
- Etme anam
beni birak bir saat rahat...
Sonra,
saçlari düsmeye baslayan basim
haykiracakti uzaklara :
ÂSIKIM...
27 benim yasim
onun yasi 17 .
Kör seytan
topal seytan
kör topal seytan
gel bu kizi sev,dedi,
diyecektim;
diyemedim,
derim yine!
Ama yagmurmus
yagiyormus,
yazdigim satirlari sel almismis
cebimde 25 kurusum kalmismis
ne çikar...
Bahar geldi bahar geldi bahar
bahar geldi ulan !
Tomurcuklandi içimde kan! !
YATAR BURSA KALESINDE
Sevdaliniz komünisttir,
on yildan beri hapistir,
yatar Bursa kalesinde.
Hapis ammâ, zincirini kirmis yatar,
en âlâ mertebeye ermis yatar,
yatar Bursa kalesinde.
Memleket topragindadir kökü,
Bedreddin gibi tasir yükü,
yatar Bursa kalesinde.
Yüregi delinip batmadan,
sarkisi tükenip bitmeden,
cennetini kaybetmeden,
yatar Bursa kalesinde.
1947
YASAMAYA DAIR
1
Yasamak sakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yasayacaksin
bir sincap gibi mesela,
yani, yasamanin disinda ve ötesinde hiçbir sey beklemeden,
yani bütün isin gücün yasamak olacak.
Yasamayi ciddiye alacaksin,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleginle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmedigin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamisken,
hem de en güzel en gerçek seyin
yasamak oldugunu bildigin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil,
ölmekten korktugun halde ölüme inanmadigin için,
yasamak yani agir bastigindan.
1947
2
Diyelim ki, agir ameliyatlik hastayiz,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de gülecegiz anlatilan Bektasi fikrasina,
hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
yahut da sabirsizlikla bekleyecegiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüsülmeye deser bir seyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu,
fakat yine de çildirasiya merak edecegiz
belki yillarca sürecek olan savasin sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yasimiz da elliye yakin,
daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin.
Yine de disariyla birlikte yasayacagiz,
insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla
yani, duvarin ardindaki disariyla.
Yani, nasil ve nerede olursak olalim
hiç ölünmeyecekmis gibi yasanacak...
1948
3
Bu dünya soguyacak,
yildizlarin arasinda bir yildiz,
hem de en ufaciklarindan,
mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamiz.
Bu dünya soguyacak günün birinde,
hatta bir buz yigini
yahut ölü bir bulut gibi de degil,
bos bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz.
Simdiden çekilecek acisi bunun,
duyulacak mahzunlugu simdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yasadim" diyebilmen için...
YINE IYIMSERLIK ÜSTÜNE
Sagligimda açildi kosmos yolu,
Moskova'da açilis törenindeyim.
Avucumda bir çocugun sarisin eli,
bir yilbasi agaci önündeyim.
Biliyordum, yasina bile gelmeden,
gözlerinde sirça toplar yanan çocuk,
yolcu füzeleri günese dogru, yildizlarin arasindan,
baliklar gibi sessiz sedasiz akip gidecek.
Ama füze yolculari yola çikabilecek mi pasaportsuz?
Bilet olacak mi? Parayla mi alacaklar?
Ve uzaklasip karpuzlasir, elmalasirken dünyamiz,
istiratosferde savas füzelerine mi rastgelecekler?
Beni ilgilendiren bavullarinin esyasi degil,
yüreklerinin yükü.
Korkuyorlarsa kimden, neden, niçin, nasil?
Ya ara hirsi? Emir verme meraki?
Yüzüne yilbasi agacinin telli pullu
aydinligi vuran çocuk,
belli, bilmiyorum neden, ama belli
yasayacak benden iki kere çok.
Kosmosa filan gidip gelecek. Is bunda degil.
Yeryüzünde görecek mucizenin büyügünü :
tek insan milletini piril piril.
Ben iyimserim, dostlar, akarsu gibi...
7 Ocak 1959
YINE MEMLEKETIM ÜSTÜNE SÖYLENMISTIR
Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldi senin ora isi
ne yollarini tasimis ayakkabim,
son mintanin da sirtimda paralandi çoktan,
Sile bezindendi.
Sen simdi yalniz saçimin akinda,
enfarktinda yüregimin,
alnimin çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...
8 Nisan 1958
YINE ÖLÜME DAIR
Zevcem,
ruhu revanim
Hatice Pîrâyende,
ölümü düsünüyorum,
demek ki arteryo skleroz
basliyor bende...
Bir gün
kar yagarken,
yahut
bir gece,
yahut
bir ögle sicaginda,
hangimiz ilkönce,
nasil
ve nerde ölecegiz?
Nasil
ve ne olacak
ölenin son duydugu ses,
son gördügü renk,
kalanin ilk hareketi
ilk sözü
ilk yedigi yemek?
Belki de birbirimizden uzakta ölecegiz.
Haber
çigliklarla gelecek,
yahut da ima edecekler,
ve kalani yalniz birakip
gidecekler...
Ve kalan
karisacak kalabaliga.
Yani efendim, hayat...
Ve bütün bu ihtimâlât
1900 kaç senesinin
kaçinci ayi
kaçinci günü
kaçinci saatinde?
Zevcem,
ruhu revanim
Hatice Pîrâyende,
ölümü düsünüyorum,
geçen ömrümüzü düsünüyorum.
Kederli
rahat
ve hodbinim.
Hangimiz ilkönce
nasil
ve nerde ölürsek ölelim,
seninle biz
birbirimizi
ve insanlarin en büyük dâvasini sevebildik
— dövüstük onun ugruna —,
«yasadik»
diyebiliriz.
21 - 1 - 1924
Lambayi yakma, birak,
sari bir insan basi
düsmesin pencereden kara.
Kar yagiyor
karanliklara.
Kar yagiyor
ve ben hatirliyorum.
Kar...
Üflenen bir mum gibi söndü
koskocaman isiklar..
Ve sehir
kör bir insan gibi kaldi
altinda yagan karin.
Lambayi yakma, birak!
Kalbe bir biçak gibi giren hatiralarin
dilsiz olduklarini anliyorum.
Kar yagiyor
ve ben hatirliyorum.
YIRMINCI ASRA DAIR
— Uyumak simdi,
uyanmak yüz yil sonra, sevgilim...
— Hayir,
kendi asrim beni korkutmuyor
ben kaçak degilim.
Asrim sefil,
asrim yüz kizartici,
asrim cesur,
büyük
ve kahraman.
Dünyaya erken gelmisim diye kahretmedim hiçbir zaman.
Ben yirminci asirliyim
ve bununla övünüyorum.
Bana yeter
yirminci asirda oldugum safta olmak
bizim tarafta olmak
ve dövüsmek yeni bir âlem için...
— Yüz yil sonra, sevgilim...
— Hayir, her seye ragmen daha evvel.
Ve ölen ve dogan
ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asir
(benim safak çigliklariyla sabaha eren müthis gecem),
senin gözlerin gibi, Hatçem,
günesli olacaktir...
12 Kasim 1941
YÜRÜMEK
Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda bos sokaklar gibi birakarak,
havalari boydan boya yarip ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanligin gözüne bakarak
yürümek!..
Yürümek;
dost omuzbaslarini
omuzlarinin yaninda duyup,
kelleni orta yere
yüregini yumruklarinin içine koyup
yürümek!..
Yürümek;
yolunda pusuya yattiklarini,
arkadan çelme attiklarini
bilerek
yürümek...
Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek...
ZAFERE DAIR
Korkunç ellerinle bastirip yarani
dudaklarini kanatarak
dayanilmakta agriya.
Simdi çiplak ve merhametsiz
bir çiglik oldu ümid...
Ve zafer
artik hiçbir seyi affetmeyecek kadar
tirnakla sökülüp koparilacaktir...
Günler agir.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
Düsman hasin
zalim
ve kurnaz.
Ölüyor çarpisarak insanlarimiz
— halbuki nasil hakketmislerdi yasamayi —
ölüyor insanlarimiz
— ne kadar çok —
sanki sarkilar ve bayraklarla
bir bayram günü nümayise çiktilar
öyle genç
ve fütursuz...
Günler agir.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyalari
yaktik ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik aglamayi :
bizi bir parça hazin ve dimdik birakip
gözyaslarimiz gittiler
ve bundan dolayi
biz unuttuk bagislamayi...
Varilacak yere
kan içinde varilacaktir.
Ve zafer
artik hiçbir seyi affetmeyecek kadar
tirnakla sökülüp
koparilacaktir...
1941