12






$AIRLERIN
$IIRLERI
ve
HAYATLARI



AHMET HA$IM

1

ATAOL BEHRAMOGLU

1

2

3

ATTILA ILHAN

1

2

3

4

5

CAHIT ZARIFOGLU

1

2

3

4

CAN YUCEL

1

2

3

ISMET OZEL

1

2

3

4

MEHMET AKIF ERSOY

1

2

3

MURATHAN MUNGAN

1

2

3

4

5

6

7

NAZIM HIKMET RAN

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

NECIP FAZIL KISAKUREK

1

2

ORHAN VELI KANIK

1

2

SEZAI KARAKOC

1

2

3

SUNAY AKIN

1

2

YAHYA KEMAL BEYATLI

1

YAVUZ BULENT BAKILER

1

YILMAZ ERDOGAN

1

  


12


PORTATIF KARYOLA
 

Bu onun karyolasi
portatif bir karyola.
O her sabah
buradan çikardi yola.
Ve her aksam
burda çözerdi islak ayakkaplarini.
Karyolanin basucunda kitaplar...
Açiyorum
birer birer
kitaplarini.
Satirlarin
üzerinde
ellerinin izi var.
Pencerenin içindeki
bu beyaz dis firçasi, bu bembeyaz sabun
onun...
Elsiz kollari gögsünde
yatiyor karyolanin üstünde
lacivert gemici fanilasi..
Bu onun karyolasi
portatif bir karyola.
Duvarda külrengi bayramlik kasketi.
Yerde bir üçüncü mevki
tren bileti.....

 

 

POSTACI

 

Insanin, dünyanin, yurdun haberini,
agacin, kusun, kurdun haberini,
seher vakitlerinde
        yahut
gecenin ortasinda
tasidim insanlara yüregimin çantasinda,
sairlik ettim
bir çesit postacilik yani.
Çocukken postaci olmak isterdim,
sairlik filân yoluyla degil ama
basbaya, sahici postaci.
Renkli kalemlerle çizilirdi bin türlü resim
hep ayni postacinin, Nâzimin resmi,
Jül Vernin romanlariyla cografya kitaplarina.
Iste, köpeklerin çektigi kizagi
sürüyorum buzun üzerinde,
Isildiyor kuzey safagi
konserve kutulariyla posta
paketlerinde.

Bering bogazini geçiyorum.
Yahut iste bozkirda gölgesinde agir bulutlarin
asker mektubu dagitip ayran içiyorum.
Yahut da büyük sehrin ugultulu asfaltindayim,
çantamda yazilari yalniz müjdelerin
yalniz umutlarin.
Yahut çölde, yildizlarin altindayim.
Bir küçük kiz atesler içinde hasta.
Kapi çaliniyor gece yarisi:

-posta!
Küçük kizin gözleri açildi mavi mavi.
Babasi yarin aksam dönüyor hapislikten.
O karda kiyamette bendim bulan o evi,
komsu kiza bendim telegrafi getiren.

Çocukken postaci olmak isterdim.
Oysaki, Türkiyemde postacilik zor sanattir.
Telegraflarda envai türlü aci
mektuplarda satir satir keder tasir
o güzelim memlekette postaci.

Çocukken postaci olmak isterdim.
Muradima, Macaristan'da erdim, ellisinde.
Çantamda bahar,
Çantamda Tuna'nin piriltisiyla
kus civiltisiyla,
taze çimen kokusuyla dolu mektuplar.
Moskova'ya Budapeste'den,
çocuklarin çocuklara mektuplari.

Çantamda cennet...
Bir zarfin üzeri:
"Memet,
Nâzim Hikmet'in oglu,
Türkiye"
       diye yazili.
Moskova'da mektuplari birer birer
kendim dagitirim adreslerine.
Yalniz Memedin mektubunu götüremem yerine.
hattâ yolliyamam.

Nâzim'in oglu,
haramiler kesmis yolu,
mektubunu vermezler.

 

 

RADYOAKTIVITELI YAGMURLAR ÜSTÜNE

Kapayin pencereleri simsiki,
çocuklari sokaklara birakmayin,
yagmurlar ölüm tasiyor tohumlara,
pasli yagmurlar yagiyor.

Yagmurlari temizlemeli,
yine gümüs gibi parlatmali yagmurlari,
yagmurlar yine yalniz günesi tasisin tohumlara,
çocuklar yine kosabilsin yagmurlarin içinde,
pencereleri yagmurlara açabilelim yine.

 

 

 

 

SALKIMSÖGÜT
 

Akiyordu su
gösterip aynasinda sögüt agaçlarini.
Salkimsögütler yikiyordu suda saçlarini!
Yanan yalin kiliçlari çarparak sögütlere
kosuyordu kizil atlilar günesin battigi yere!
Birden
bire kus gibi
                 vurulmus gibi
                                kanadindan
yarali bir atli yuvarlandi atindan!
Bagirmadi,
gidenleri geri çagirmadi,
bakti yalniz dolu gözlerle
                  uzaklasan atlilarin parildayan nallarina!

Ah ne yazik!
             Ne yazik ki ona
dörtnal giden atlarin köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz ordularin ardinda kiliç oynatmayacak!
 

Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlilar kayboluyor günesin battigi yerde!
 

Atlilar atlilar kizil atlilar,
atlari rüzgâr kanatlilar!
Atlari rüzgâr kanat...
Atlari rüzgâr...
Atlari...
At...

Rüzgâr kanatli atlilar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
                     renkler silindi.
Siyah örtüler indi
                    mavi gözlerine,
sarkti salkimsögütler
                        sari saçlarinin
                                          üzerine!

Aglama salkimsögüt,
                            aglama,
Kara suyun aynasinda el baglama!
                                                 el baglama!
                                                            aglama!

1928

 

 

 

 

SEN
 

En güzel günlerimin
üç mel'un adami var:
Ben sokakta rastlasam bile tanimayim diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamini
yer yer tirnaklarimla kazidim
hatiralarimin camini..
En güzel günlerimin
üç mel'un adami var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düsmanimdir ikisi..
Sana gelince...
Yaziyorsun..
Okuyorum..
Kanli biçakli düsmanim bile olsa,
insanin
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazik!..
Ne kadar
beraber geçmis günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kaniyla götürecegim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi ogluyla yatan,
kizlarinin körpe etini satan
bir ana gibi satiyorsun!.
Satiyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sicak bir dösek
ve üç yüz papellik rahat
için...
En güzel günlerimin
üç mel'un adami var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanli biçakli düsmanimdir ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarim,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kizarim
ne de zatin zahmet edip bana küssün..
Artik seninle biz,
düsman bile degiliz..
1933

 

 

SES

 

Çeneni avuçlarinin içine alip,
duvara dalip
kalma!.
Çeneni avuçlarinin içine alma!.
Kalk!
Pencereye gel!
Bak!
Disarda gece bir cenup denizi gibi güzel,
çarpiyor pencerene dalgalari..
Gel!
Dinle havalari:
havalar seslerin yoludur,
havalar seslerle doludur:
topragin, suyun, yildizlarin
ve bizim seslerimizle...
Pencereye gel!
Havalari dinle bir:
Sesimiz yanindadir,
sesimiz seninledir...

 

 

SESLER GELIYOR.....

 

Sesler geliyor günbatisindan
sesler....
Koynunda günesin kayboldugu zindan
aydinlanacak mi?
Bekliyelim mi?
Bekliyebilir miyiz?
Biz
gündogusunun milyonlarla milyonu
bekliyoruz bunu..
Sesler geliyor günbatisindan
sesler..
Biz
çiplak ayakli Hindistanin açligini
esmer gözlerinde bir alev gibi tasiyanlar.
Biz
sari yüzlerinden gözleri biçak yarasi gibi bakan
kavga meydanlarinda kellesini koparip
kocaman kanli sari bir çiçek gibi birakan
Çin seddinin kulileri....
Biz
Borneo, Sumatra, Cava köylüleri....
Biz...
Biz günesin dogdugu yerden haykiriyoruz
mavi gömlekli, mavi gözlü Almanyalilara...
Ve istiyoruz ki olsun naramizin aksisedasi
Krup favrikalarindan kopan:
- HURRRA......
 

Kurtulusun kirmizi eli
dolasiyor üstünde Almanyanin.
Disari firlamak için tepiniyor
amele mahallelerinde tanklar.
Berlinin caddeleri kulak asiyor yine
Spartaküslerin ayak sesine..
Göbeginden çatliyacak Avrupa.
Avrupanin çatliyacak göbegi....
Çatliyacak
çatliyor
çatla...
Çabuk olun haydi...
Diyelim:
- . .DI....
Diyelim milyonlarla milyon agiz birden:
- ÇATLADI......
 

Söyle Berlin....
Söyle...
Elleri bombali mavi gömleklilerin
bekliyecek mi yine
Unter den Linden caddesinde nöbet?
Alevden bayraklarin üstünde
yeniden can bulacak mi Karl Liebknecht?
Avrupa bocaliyor..
Hava firtinali
omurga delik
serdümen sarhos..
Koooos....
Dümen basina.....
Sesler geliyor günbatisindan
sesler....

 

 

SILÂHSIZ INSANLAR

 

Bes kitanin içinden basladi sefer
Gidildi kuzeye dogru, gidildi,
Ormanlar, kayalar, göller, denizler
Sehrine varildi, sehir yesildi.

 

Bu gelenler silâhsiz adamlardi
Her birisi yüregini çikardi.
Her yürekte güzel bir seyler vardi,
Hayata sevdalar ilân edildi.

 

Geceler beyazdi, gündüzler serin,
Sözleri dövdüler dan dan da din din,
Örsünde sicacik yüreklerinin
Ölüm bu sözlerden güçlü degildi.

1956

 

 

STRONSIUM 90

 

Acayiplesti havalar,

bir günes, bir yagmur, bir kar.

Atom bombasi denemelerinden diyorlar.

 

Stronsium 90 yagiyormus

                         ota, süte, ete,

                         umuda, hürriyete,

                         kapisini çaldigimiz büyük hasrete.

 

Kendi kendimizle yarismadayiz, gülüm.

Ya ölü yildizlara hayati götürecegiz,

ya dünyamiza inecek ölüm.

16 Mart 1958

 

 

SAIR

 

Sairim
simsek sekillerini siirlerimin
             caddelerde islik çalarak
                                               kazirim
                                                       duvarlara..
100 metreden
       çiftlesen iki sinegi seçebilen iki gözüm,
                                            elbette gördü
                                            iki ayaklilarin
                                                  ikiye ayrildigini..
Sen
benim
     hangisinden oldugumu anlamak istiyorsan
                                                    cebime sok
                                                            kafani:
orda
      aydinligi okuyan kara ekmek
                                    sana dogruyu söyler..
Sairim
siirden anlarim,
en sevdigim gazel
                 Anti Düringidir Engelsin..

Sairim
bir yil yagan yagmur kadar siir yazdim..
Fakat asil
              saheserime
                            baslamak için
Hafizi Kapital olmayi bekliyorum.

Futbolda eski kurdum.
Fenerbahçenin forvetleri
mahallede kaydirak oyniyan birer piç kurusuyken
                                     ben
                en agir hafbekleri yere vururdum.
Fulbolda eski kurdum.
Santirdan alinca pasi
                         çakarim
Hooooooooooooooooooooooooop!
5 numro top
     açik agzindan girer golkipin karnina.
Bana mahsustur bu vurus
futbol potinlerim
    kursunkalemimden ögrendi bu zanaati!
O kursunkalemim ki
9 deliginizden vücudunuza her tiktigi misra
                                           iskembenizde tas.
Sairiz be,
sairiz dedik ya be arkadas....
 

1923

 

 

SARKILARIMIZ

Sarkilarimiz
varoslarda sokaklara çikmalidir.
Sarkilarimiz
evlerimizin önünde durmali
camlara vurmali
kapilarin ellerini sikmalidir,
sikmalidir
acitana kadar,
kapilar
bagli kollarini açana kadar...

Biz anlamayiz
tek agzin türküsünü.
Her matem gecesi
her bayram günü,
sarkilarimiz
bir gaz sandigini yere yikarak
sandigin üstüne çikarak
kocaman elleriyle tempo tutmalidir.
Sarkilarimiz
çam ormanlarinda rüzgar gibi bize kendini
hep bir agizdan okutmalidir!!.

Sarkilarimiz
ön safta en önde saldirmalidir düsmana.
Bizden önce boyanmalidir
sarkilarimizin yüzü kana..

Sarkilarimiz
varoslarda sokaklara çikmalidir!
Sarkilarimiz
bir tek yüregin
perdeleri inik
kapisi kilitli evinde oturamaz!.
Sarkilarimiz
rüzgara çikmalidir...

 

 

 

SEHITLER

 

Sehitler, Kuvâyi Milliye sehitleri,
             mezardan çikmanin vaktidir!
 

Sehitler, Kuvâyi Milliye sehitleri,
             Sakarya'da, Inönü'nde, Afyon'dakiler
             Dumlupinar'dakiler de elbet
             ve de Aydin'da, Antep'te vurulup düsenler,
siz toprak altinda ulu köklerimizsiniz
             yatarsiniz al kanlar içinde.
 

Sehitler, Kuvâyi Milliye sehitleri,
             siz toprak altinda derin uykudayken
                       düsmani çagirdilar,
                                   satildik, uyanin!
 

Biz toprak üstünde derin uykulardayiz,
             kalkip uyandirin bizi!
                             uyandirin bizi!
 

Sehitler, Kuvâyi Milliye sehitleri,
             mezardan çikmanin vaktidir!
 
1959 

TEFTIS
 

Sayfada saygiyla göze çarpsin diye
komuslar fotografi bas köseye.
Izmir'de, Kordon'da, Memetleri teftis.
Vakit ögle, hava sicak, gün uzun belli.
Önde Amerikan pasasi kafayi dikmis
ve sirmali sapkasinda eli
            kasap biçagi gibi parliyor keskin, genis
ve küfredip sesini duyuyorum
                   topragima tokat gibi inen adimlarinin.
Türk pasasi on bes adim geride.
Yüzünü göremiyorum, gölgeli.
Belki alismis,
belki utaniyor, belki öfkeli.
Memetlere bakiyorum :
Disleri kenetli, gözleri karanlik,
                                                gözleri dikilmis yere.
Saniyorum yakindir, bir daha çikmayacaklar
Izmir'de, Kordonboyu'nda böyle teftislere...
 

1962

 

 

TÜRKIYE ISÇI SINIFINA SELÂM

 

Türkiye isçi sinifina selâm!
Selâm yaratana!
Tohumlarin tohumuna, serpilip gelisene selâm!
Bütün yemisler dallarinizdadir.
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
hakli günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatilmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.

 

Türkiye isçi sinifina selâm!
Meydanlarda hasretimizi haykiranlara,
topraga, kitaba, ise hasretimizi,
hasretimizi, ayyildizi esir bayragimiza.

 

Düsmani yenecek isçi sinifimiza selâm!
Paranin padisahligini,
karanligini yobazin
ve yabancinin roketini yenecek isçi sinifina selâm!

 

Türkiye isçi sinifina selâm!
Selâm yaratana!

12 Agustos 1962
 

 

 

TÜRK KÖYLÜSÜ

 

Topraktan ögrenip 
kitapsiz bilendir. 
Hoca Nasreddin gibi aglayan 
Bayburtlu Zihni gibi gülendir. 
Ferhad'dir 
Kerem'dir 
ve Keloglan'dir. 
Yol görünür onun garip serine, 
analar, babalar umudu keser, 
kahbe felek ona eder oyunu. 
Çarsambayi sel alir, 
bir yâr sever 
el alir, 
kanadi kirilir 
çöllerde kalir, 
ölmeden mezara koyarlar onu. 
O, «Yûnusû biçâredir 
bastan ayaga yâredir,» 
agu içer su yerine. 
Fakat bir kerre bir derd anlayan düsmeyegörsün önlerine 
ve bir kerre vakterisip : 
«—Gayrik yeter!...» 
demesinler. 
Ve bir kerre dediler mi : 
«Israfil surunu urur 
mahlukat yerinden durur», 
topragin nabzi baslar 
onun nabizlarinda atmaga. 
Ne kendi nefsini korur, 
ne düsmani kayirir, 
«Daglari yirtip ayirir, 
kayalari kesip yol eyler âbihayat akitmaga...»

 

 

ÜÇ SELVI
 

Kapimin önünde üç selvi vardi.
Üç selvi.
 

Selviler rüzgarda sallanirlardi.
Üç selvi.
 

Kökleri yerde, baslari yildizlarda
üç selvi.
 

Selviler sallanirlardi rüzgarda.
Üç selvi.
 

Bir gece düsman basti evi.
Üç selvi.
 

Yatagimda öldürüldüm ben.
Üç selvi.
 

Kesildi selviler köklerinden.
Üç selvi.
 

Artik ne kökleri yerde, baslari yildizlarda
üç selvi.
 

Selviler sallanmiyorlar rüzgarda.
Üç selvi.
 

Mermer bir ocakta parçalanmis yatiyor
üç selvi.
 

Kanli bir baltayi aydinlatiyor
üç selvi.
1933

 

 

VASIYET
 

Yoldaslar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtulustan önce yani,
alip götürün
Anadolu'da bir köy mezarligina gömün beni.

 

Hasan beyin vurdurdugu
            irgat Osman yatsin bir yanimda
ve çavdarin dibinde topraga çocuklayip
kirki çikmadan ölen sehit Ayse öbür yanimda.

 

Traktörlerle türküler geçsin altbasindan mezarligin,
seher aydinliginda taze insan, yanik benzin kokusu,
tarlalar orta mali, kanallarda su,
ne kuraklik, ne candarma korkusu.

 

Biz bu türküleri elbette isitecek degiliz,
topragin altinda yatar upuzun,
            çürür kara dallar gibi ölüler,
topragin altinda sagir, kör, dilsiz.

 

Ama bu türküleri söylemisim ben
                     daha onlar düzülmeden,
duymusum yanik benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.

 

Benim sessiz komsulara gelince,
sehit Ayse'yle irgat Osman
çektiler büyük hasreti sagliklarinda
belki de farkinda bile olmadan.

 

Yoldaslar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarligina gömün beni
ve de uyarina gelirse,
tepemde bir de çinar olursa
tas mas da istemez hani...
 

27 Nisan 1953

 

 

VATAN HAINI
 

"Nâzim Hikmet vatan hainligine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yari sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzim Hikmet vatan hainligine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çikti bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykiran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotografi yaninda Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, agzi kulaklarinda, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yari sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzim Hikmet vatan hainligine devam ediyor hâlâ."

 

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
           hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarinizin ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, sose boylarinda gebermekse açliktan,
vatan, sogukta it gibi titremek ve sitmadan kivranmaksa yazin,
fabrikalarinizda al kanimizi içmekse vatan,
vatan tirnaklariysa agalarinizin,
vatan, mizrakli ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaslarinizsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombasi, Amerikan donanmasi topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmus karanligimizdan,
                            ben vatan hainiyim.
Yazin üç sütun üstüne kapkara haykiran puntolarla :
Nâzim Hikmet vatan hainligine devam ediyor hâlâ.
 
28 Temmuz 1962

 

 

VEDA

 

Hosça kalin
              dostlarim benim
                             hosça kalin!
Sizi canimda
      canimin içinde,
           kavgami kafamda götürüyorum.
Hosça kalin
              dostlarim benim
                             hosça kalin...
Resimlerdeki kuslar gibi
            dizilip üstüne kumsalin,
                         mendil sallamayin bana.
                                                        Istemez...
Ben dostlarin gözünde kendimi
                       boylu boyumca görüyorum...

 

A  dostlar
      a  kavga dostu
                   is kardesi
                            a  yoldaslar  a..!!.
Tek hecesiz elveda..

 

Geceler sürecek kapimin sürgüsünü,
pencerelerde yillar örecek örgüsünü.
Ve ben bir kavga sarkisi gibi haykiracagim
                                     mapusane türküsünü.

 

Yine görüsürüz
           dostlarim benim
                          yine görüsürüz...
Beraber günese güler,
                 beraber dövüsürüz...

 

A  dostlar
       a  kavga dostu
                    is kardesi
                              a  yoldaslar  a..!!.
                                       ELVEDA..!!.......

 

 

YALNAYAK

 

Kafamizda günes

                     ates

                         bir sarik.

Arik toprak

        çiplak ayaklarimiza çarik.

Ihtiyar katirindan

        daha ölü bir köylü

                            yanimizda,

yanimizda degil

                    yanan

                       kanimizda.

Omuz yamçisiz

bilek kamçisiz

atsiz, arabasiz

                jandarmasiz,

ayi ini köyler

          balçik kasabalar

                          kel daglar astik,

Iste biz o diyari böyle dolastik!

Hasta öküzlerin

             yasli gözlerinde

dinledik tasli tarlalarin sesini.

Gördük ki vermiyor

             toprak altin basakli nefesini

                     kara

                        sapanlara!

Rüyada gezer gibi gezmedik

                             Hayir,

bir çöplükten bir çöplüge ulastik.

Iste biz bu diyari böyle dolastik.

Biz

biliriz

     o memleket

                neye hasret çeker.

Bu hasret

       bir materyalist kafasi kadar

                                              çizgilesmistir,

bu hasrette

     madde var

                   madde!

 

Basik

     surati asik

                evler

köstebek yolu sokaklarin üstünde

                        vermis kafa kafaya.

Cin gözlü

     güvercin sözlü

               abani sariklilar

dükkânlara bagdasmis

Yarik

     tabani çariklilar

                  önlerinde.

Yarma

     bir jandarma

tarlada zina eden

                    bir çifti sürür.

Kahvede

     piri mugan dede

                sulanirken çiraga

"Lâhavle ve lâ" çekip derin derin

                               bu geçenlerin

                                   suratina tükürür.

Iste su

eksimis uyku kokan çömlek gibi sehrin

kara sevdasi degil öyle romantik,

                onun

                  ruhunun

                            iki kivrak kelimelik

                                         hasreti var:

                                                 BUHAR

                                               ELEKTRIK!

 

Kör degilseniz eger

                     görürsünüz ki

su toprak yüzlü rençper

Kafkastan arta kalan

                   kalbur gögüslü oglu

kel baslarinda mültezimin

                               tirnaklari oyulu,

                     kiziyla

                        karisiyla

                                  kagnisiyla

son karis topragina sarilmak,

ölse de burda onlarla ölmek

                        burda

                             onlarla

                                  gömülmek

                                         istiyor.

 

Daglarin tarlalarin özledigi,

arzulu bir kadin gibi sehvetle gözledigi

her tirnaginda 1000 manda kuvveti

                                       demirlesen

         ve su çalkalar gibi topragi esen

                           ruhu buhar

                                makinalar!

 

Ey cam karinlari

              sari

                nargileler gibi horuldayan,

ey üç atli yaylisinin içinden

                               sagir

                                  burunsuz

                                          kör

                                            köylülere

Pierre Loti ahi çekip geçen

agzi gemli

              eli

              kalemli

                   efendiler!

Tatli maval dinlemekten gayri usandik.

Artik

hepinizin kafasina

               su

               daaaaaank

                               desin:

Köylünün topraga hasreti var,

                         topragin hasreti

                                       makinalar!

 

 

YAPIYLA YAPICILAR

 

Yapicilar türkü söylüyor,

                  yapi türkü söyler gibi yapilmiyor ama.

Bu is biraz daha zor.

 

Yapicilarin yüregi

             bayram yeri gibi civil civil,

ama yapi yeri bayram yeri degil.

Yapi yeri toz toprak,

çamur, kar.

Yapi yerinde ayagin burkulur,

                            ellerin kanar.

Yapi yerinde ne çay her zaman sekerli,

                                         her zaman sicak,

ne ekmek her zaman pamuk gibi yumusak,

ne herkes kahraman,

ne dostlar vefali her zaman.

 

Türkü söyler gibi yapilmiyor yapi.

Bu is biraz daha zor.

Zor mor ama

            yapi yükseliyor, yükseliyor.

Saksilar konuldu pencerelere

                               alt katlarinda.

Ilk balkonlara günesi tasiyor kuslar

                               kanatlarinda.

Bir yürek çarpintisi var

her putrelinde, her tuglasinda, her kerpicinde.

Yükseliyor

                 yükseliyor

yükseliyor yapi kanter içinde.

 

1955

 

 

YARIDA KALAN BIR BAHAR YAZISI

   Vurdu kalin parmaklar
   yazi makinamin dislerine.
   Kâgitta her harfi majiskülle dizilmis
                               üç kelime var ;
   BAHAR
      BAHAR
           BAHAR...
   Ve ben sair musahhih
   ve ben hergün
   iki liraya
            2.000 kötü satir okumaya
                                 mecbur olan adam,
   ve ben
       neden
           bahar geldi de hâlâ
             musambasi kopuk
             kara bir koltuk
                gibi oturmaktayim?
   Kasketini kendi kendine giydi kafam,
                 firladim matbaadan
                                    sokaktayim .
   Yüzümde mürettiphanenin
                          kursunlu kiri,
   cebimde 75 kurusum var.
                     HAVADA BAHAR...

   Berberlerde pudralaniyor
                     Babiâli paryasinin
                                sari
                            yanaklari .
   Ve günesli aynalar gibi yaniyor
          kitapçi camekânlarinda
                üç renkli kitap kapaklari .
   Fakat benim
   bu caddede yasiyan,
   kapisinda ismimi tasiyan
   bir formalik "ALFABE"m bile yok!
   Adam sen de ne çikar!
   Basim dönmüyor geri,
   yüzümde mürettiphanenin
                              kursunlu kiri
   cebimde 75 kurusum var .
                     HAVADA BAHAR...

   Bu yazi yarida kaldi.
   Yagmur yagdi satirlari sel aldi .
   Halbuki ben neler yazacaktim neler...
   3.000 sayfalik 3 cildinin üstünde
                          aç oturan muharrir
   bakmiyacakti da camina kebapçinin,
   tombul esmer kizini Ermeni kitapçinin
   isikli gözleri ile tasliyacakti...
   Deniz kokmaya baslayacakti .
   Terli kizil bir kisrak gibi
                       sahlanacakti bahar,
   ve ben onun çiplak sirtina atlar
                                       atlamaz
                                 sürecektim sulara.
   Sonra
     her adimda pesimden gelecekti
                                yazi makinam .
   Ona diyecektim :
                      - Etme anam
                           beni birak bir saat rahat...

   Sonra,
   saçlari düsmeye baslayan basim
                             haykiracakti uzaklara :
                                           ÂSIKIM...

   27 benim yasim
   onun yasi 17 .
   Kör seytan
   topal seytan
   kör topal seytan
   gel bu kizi sev,dedi,
                   diyecektim;
                        diyemedim,
                             derim yine!
   Ama yagmurmus
             yagiyormus,
   yazdigim satirlari sel almismis
   cebimde 25 kurusum kalmismis
                                           ne çikar...
   Bahar geldi bahar geldi bahar
                          bahar geldi ulan !
   Tomurcuklandi içimde kan! !

 

 

YATAR BURSA KALESINDE

 

Sevdaliniz komünisttir,

on yildan beri hapistir,

yatar Bursa kalesinde.

 

Hapis ammâ, zincirini kirmis yatar,

en âlâ mertebeye ermis yatar,

yatar Bursa kalesinde.

 

Memleket topragindadir kökü,

Bedreddin gibi tasir yükü,

yatar Bursa kalesinde.

 

Yüregi delinip batmadan,

sarkisi tükenip bitmeden,

cennetini kaybetmeden,

yatar Bursa kalesinde.

1947

 

 

YASAMAYA DAIR

 

1

Yasamak sakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yasayacaksin
                       bir sincap gibi mesela,
yani, yasamanin disinda ve ötesinde hiçbir sey beklemeden,
                       yani bütün isin gücün yasamak olacak.

Yasamayi ciddiye alacaksin,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
                        beyaz gömleginle bir laboratuvarda
                                    insanlar için ölebileceksin,
                        hem de yüzünü bile görmedigin insanlar için,
                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamisken,
                        hem de en güzel en gerçek seyin
                                      yasamak oldugunu bildigin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
           hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil,
           ölmekten korktugun halde ölüme inanmadigin için,
                                      yasamak yani agir bastigindan.

1947

 

2

Diyelim ki, agir ameliyatlik hastayiz,
yani, beyaz masadan,
              bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de gülecegiz anlatilan Bektasi fikrasina,
hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
yahut da sabirsizlikla bekleyecegiz
                                en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüsülmeye deser bir seyler için,
                               diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
                           yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu,
                        fakat yine de çildirasiya merak edecegiz
                        belki yillarca sürecek olan savasin sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
yasimiz da elliye yakin,
daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin.
Yine de disariyla birlikte yasayacagiz,
insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla
                                    yani, duvarin ardindaki disariyla.

Yani, nasil ve nerede olursak olalim
          hiç ölünmeyecekmis gibi yasanacak...

1948

 

3

Bu dünya soguyacak,
yildizlarin arasinda bir yildiz,
                       hem de en ufaciklarindan,
mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
                       yani bu koskocaman dünyamiz.

Bu dünya soguyacak günün birinde,
hatta bir buz yigini
yahut ölü bir bulut gibi de degil,
bos bir ceviz gibi yuvarlanacak
                       zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz.

Simdiden çekilecek acisi bunun,
duyulacak mahzunlugu simdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yasadim" diyebilmen için...

 

 

YINE IYIMSERLIK ÜSTÜNE

 

Sagligimda açildi kosmos yolu,
Moskova'da açilis törenindeyim.
Avucumda bir çocugun sarisin eli,
bir yilbasi agaci önündeyim.

 

Biliyordum, yasina bile gelmeden,
gözlerinde sirça toplar yanan çocuk,
yolcu füzeleri günese dogru, yildizlarin arasindan,
baliklar gibi sessiz sedasiz akip gidecek.

 

Ama füze yolculari yola çikabilecek mi pasaportsuz?
Bilet olacak mi? Parayla mi alacaklar?
Ve uzaklasip karpuzlasir, elmalasirken dünyamiz,
istiratosferde savas füzelerine mi rastgelecekler?

 

Beni ilgilendiren bavullarinin esyasi degil,
yüreklerinin yükü.
Korkuyorlarsa kimden, neden, niçin, nasil?
Ya ara hirsi? Emir verme meraki?

 

Yüzüne yilbasi agacinin telli pullu
aydinligi vuran çocuk,
belli, bilmiyorum neden, ama belli
yasayacak benden iki kere çok.

 

Kosmosa filan gidip gelecek. Is bunda degil.
Yeryüzünde görecek mucizenin büyügünü :
tek insan milletini piril piril.
Ben iyimserim, dostlar, akarsu gibi...
 

7 Ocak 1959

 

 

YINE MEMLEKETIM ÜSTÜNE SÖYLENMISTIR
 

Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldi senin ora isi
ne yollarini tasimis ayakkabim,
son mintanin da sirtimda paralandi çoktan,
                         Sile bezindendi.
Sen simdi yalniz saçimin akinda,
                        enfarktinda yüregimin,
                 alnimin çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...
 

8 Nisan 1958

 

 

YINE ÖLÜME DAIR

 

Zevcem,
        ruhu revanim
                        Hatice Pîrâyende,
ölümü düsünüyorum,
demek ki arteryo skleroz
                                          basliyor bende...
Bir gün
            kar yagarken,
yahut
         bir gece,
yahut
         bir ögle sicaginda,
hangimiz ilkönce,
nasil
        ve nerde ölecegiz?
Nasil
        ve ne olacak
ölenin son duydugu ses,
           son gördügü renk,
kalanin ilk hareketi
             ilk sözü
             ilk yedigi yemek?
Belki de birbirimizden uzakta ölecegiz.
Haber
          çigliklarla gelecek,
yahut da ima edecekler,
ve kalani yalniz birakip
                                gidecekler...
Ve kalan
                karisacak kalabaliga.

Yani efendim, hayat...
Ve bütün bu ihtimâlât
                   1900 kaç senesinin
                                    kaçinci ayi
                                    kaçinci günü
                                    kaçinci saatinde?

Zevcem,
              ruhu revanim
                            Hatice Pîrâyende,
ölümü düsünüyorum,
geçen ömrümüzü düsünüyorum.
Kederli
            rahat
                     ve hodbinim.
Hangimiz ilkönce
nasil
ve nerde ölürsek ölelim,
seninle biz
           birbirimizi
ve insanlarin en büyük dâvasini sevebildik
                                                — dövüstük onun ugruna —,
«yasadik»
                 diyebiliriz.

 

 

21 - 1 - 1924

 

Lambayi yakma, birak,
sari bir insan basi
düsmesin pencereden kara.
Kar yagiyor
karanliklara.
Kar yagiyor
ve ben hatirliyorum.
Kar...
Üflenen bir mum gibi söndü
koskocaman isiklar..
Ve sehir
kör bir insan gibi kaldi
altinda yagan karin.
Lambayi yakma, birak!
Kalbe bir biçak gibi giren hatiralarin
dilsiz olduklarini anliyorum.
Kar yagiyor
ve ben hatirliyorum.  

 

 

YIRMINCI ASRA DAIR

 

— Uyumak simdi,
                 uyanmak yüz yil sonra, sevgilim...

— Hayir,
            kendi asrim beni korkutmuyor
                                              ben kaçak degilim.
     Asrim sefil,
                 asrim yüz kizartici,
     asrim cesur,
                         büyük
                                   ve kahraman.
     Dünyaya erken gelmisim diye kahretmedim hiçbir zaman.
     Ben yirminci asirliyim
     ve bununla övünüyorum.
     Bana yeter
     yirminci asirda oldugum safta olmak
                                                      bizim tarafta olmak
     ve dövüsmek yeni bir âlem için...

— Yüz yil sonra, sevgilim...

— Hayir, her seye ragmen daha evvel.
     Ve ölen ve dogan
     ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asir
     (benim safak çigliklariyla sabaha eren müthis gecem),
     senin gözlerin gibi, Hatçem,
                                     günesli olacaktir...

12 Kasim 1941

 

 

YÜRÜMEK

 

Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda bos sokaklar gibi birakarak,
havalari boydan boya yarip ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanligin gözüne bakarak
                              yürümek!..

 

Yürümek;
dost omuzbaslarini
omuzlarinin yaninda duyup,
kelleni orta yere
yüregini yumruklarinin içine koyup
                               yürümek!..

 

Yürümek;
yolunda pusuya yattiklarini,
arkadan çelme attiklarini
                            bilerek
                            yürümek...

 

Yürümek;
yürekten
gülerekten
          yürümek...

 

 

ZAFERE DAIR

 

Korkunç ellerinle bastirip yarani
                                        dudaklarini kanatarak
                                        dayanilmakta agriya.
Simdi çiplak ve merhametsiz
                                        bir çiglik oldu ümid...
Ve zafer
         artik hiçbir seyi affetmeyecek kadar
                                                    tirnakla sökülüp koparilacaktir...

Günler agir.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
Düsman hasin
                      zalim
                               ve kurnaz.
Ölüyor çarpisarak insanlarimiz
— halbuki nasil hakketmislerdi yasamayi —
ölüyor insanlarimiz
                     — ne kadar çok —
sanki sarkilar ve bayraklarla
                                   bir bayram günü nümayise çiktilar
                                                                     öyle genç
                                                                            ve fütursuz...

Günler agir.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyalari
                               yaktik ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik aglamayi :
bizi bir parça hazin ve dimdik birakip
                                        gözyaslarimiz gittiler
ve bundan dolayi
                       biz unuttuk bagislamayi...

Varilacak yere
                kan içinde varilacaktir.
Ve zafer
          artik hiçbir seyi affetmeyecek kadar
                                                   tirnakla sökülüp
                                                                   koparilacaktir...

1941

 



winerilhan