KOCA MUSTAPASA
Koca Mustapasa! Ücra ve fakir Istanbul!
Ta fetihden beri mü’min, mütevekkil, yoksul,
Hüznü bir zevk edinenler yasiyorlar burada.
Kaldim onlarla bütün gün bu güzel rü’yada.
Öyle sinmis bu vatan semtine milliyetimiz
Ki biziz hem görülen, hem duyulan, yalniz biz.
Manevi çerçeve bes yüz senedir hep berrak;
Yasiyanlar degil Allah’a gidenlerden uzak.
Bir bahar yagmuru yagmis da açilmis havayi
Hisseden kimse hakikat saniyor hülyayi.
Ahiret öyle yakin seyredilen manzarada,
O kadar komsu ki dünyaya divar yok arada,
Geçer insan bir adim atsa birinden birine,
Kavusur karsida kaybettigi bir sevdigine.
Serviliklerde sükun, yolda sükun, evde sükun.
Bu taraf sanki bu halkiyle ezelden meskun.
Bir afif aile sessizligi var evlerde;
Örtüyor farki asaletle çekilmis perde.
Kaldirimsiz, daracik, igri sokak, dogru sokak..
Her geçildikçe basilmis ve düzelmis toprak.
Kuru ekmekle, bayat peyniri lezzetle yiyen,
Çesmeden her su içerken: <<Sükür Allah’a>> diyen
Yasiyor sade maisetlerin en safinda;
Ruh esen kuytu mezarliklarin etrafinda.
Bu vatandas biraz ahsapla, biraz kerpiçten
Yapabilmis bu güzellikleri birkaç hiçten.
Türk’ün asude mizaciyle Bizans’in kaderi
Karisip magrifet iklimi edinmis bu yeri.
Su fetih vak’asi, yarap! Ne büyük mu’cizedir!
Her tecellisini nakletmek uzundur bir bir;
Bir tecellisi fakat, ruhu saatlerce sarar:
Koca Mustafa var, camii var, semti de var.
Elli yil geçtigi günlerde büyük mu’cizden,
Hak’dan ilham ile bir gün o güzel semte giden
Rum vezir, eski manastirda ederken secde,
Kalbi çok dolduran iman ile gelmis vecde,
Onu, tek Tanrisinin mabedi etmis de hayal,
Vakfedip her neye malikse, bütün mal ü menal,
Bir fetih camii yapmak dilemis islama.
Sebep olmus bu eser yad edilir bir nama.
Dört asirdir inerek camie nur üstüne nur
Yerde bulmus yasiyanlar da, ölenlerde huzur.
Ona hala gidilirken geçilir bir yoldan,
Göze çarpar ölüm ayetleri sagdan soldan,
Sarmasiklar, yazilar, taslar agaçlar karisik;
Hafiz Osman gibi hattatla gömülmüs bir isik
Bu mezarlikta siyah topragi aydinlatiyor;
Belli, kabrinde, O, bir nura sarilmis yatiyor.
Gece, si’riyle sararken Koca Mustapasa’yi
Seyredenler görür Allah’a yakin dünyayi.
Yolda tek tük görünenler çekilir evlerine;
Gece sessizligi semtin yayilir her yerine.
Bir ziyaretçi derin zevk alarak manzaradan,
Unutur semtine yollanmayi artik buradan.
Gizli bir his bana, hatif gibi, ihtar ediyor;
Çok yavas, yalniz içinden duyulan sesle, diyor:
<Onlarin mesrebi, iklimi ve irkindansin.
Gece, her yerdeki efsunlu sükunundan iyi,
Avutur gamliyi, teskin eder endiseligi;
Ne ledünni gecedir! Ta agaran vakte kadar,
Bir mücevher gibi Sünbül Sinan’in ruhu yanar.
Ne saadet! Bu tarflarda, her ülfetten uzak,
Vatanin fatihi cedlerle beraber yasamak! ...>>
Geç vakit semtime döndüm Koca Mustapasa’dan
Kalbim ayrilmadi bir an o güzel rü’ya’dan.
Bu muammayi uzun boylu düsündüm de yine,
Dikkatim hadisenin vardi derinliklerine;
Bu genis ülkede, binlerce latif illerde,
Nice yil, cedlerimiz kökleserek bir yerde,
Manevi varliginin resmini çizmis havaya.
Ki bugün karsilasan benzetiyor rü’yaya.
Kopmusuz bizler o öz varlik olan manzaradan.
Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz yaradan;
Derler: Insanda derin bir yaradir köksüzlük;
Budur alemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.
Sizlatir bazi saatler dayanilmaz bir aci,
Kökü toprakta kalip kendi kesilmis agaci.
Ruh arar baska teselli her esen rüzgarda.
Ne yazik! Dogmuyoruz simdi o topraklarda!
LEYLA
Gece, Leyla’yi ayin on dördü,
Koyda, tenha, yikanirken gördü.
"Kiz, vücudun ne güzel böyle açik!..
Kiz, yakindan göreyim sahile çik!.."
Bakti etrafina ürkek, ürkek
Dedi; tenhada bu ses ne olsa gerek?..
"Kiz vücudun sari güller gibi ter!.
çik sudan kendini üryan göster!."
Aranirken ayin ölgün sesini
Soguk ay öptü beyaz ensesini.
Sardi her uzvunu bir ince sizi.
Bu öpüs gül gibi soldurdu kizi,
Soldu, günden güne sessiz soldu.
Dediler hep "kiza bir hal oldu!"
Ta.. içinden geliyor hiçkirigi,
Kalbinin vardi derin bir kirigi,
Yatti, bir ses duyuyormus gibi lal,
Yatti, aylarca devam etti bu hal.
Simdi sirasira, aksam hüzünü,
Böyle yastikta görenler yüzünü,
Avuturlarken uzun sözlerle,
O susup Bakti derin gözlerle.
Evi rüzgar gibi bir sir gezdi,
Herkes endiseli, bir seyi sezdi,
Bir sabah söyledi son sözlerini,
Yumdu dünyaya ela gözlerini.
Koptu evden aci bir vaveyla,
Odalar inledi Leyla - Leyla!.
Geldi köy kizlari el bagladilar,
Diz çöküp agladilar, agladilar,
Nice günler bu saadetli ölüm;
Oldu çok kimseye bir gizli dügüm.
Nice günler bakarak dalgalara
Dediler "Leyla ugradi nazarca.."
MEHLIKA SULTAN
Mehlika Sultan'a asik yedi genç
Gece sehrin kapisindan çikti:
Mehlika Sultan'a asik yedi genç
Kara sevdali birer asikti.
Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiginden beri rü'yalarina;
Hepsi meshur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf daglarina.
Hepsi, sirtinda aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardikça gece
Dediler: ''Belki bu son aksamdir''
Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.
Mehlika'nin kara sevdalilari
Vardilar cikrigi yok bir kuyuya,
Mehlika'nin kara sevdalilari
Baktilar korkulu gözlerle suya.
Gördüler: ''Aynada bir gizli cihan..
Ufku çepçevre ölüm servileri.....''
Sandilar dogdu içinden bir an
O, uzun gözlu, uzun saçli peri.
Bu hazin yolcularin en küçügü
Bir zaman bakti o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüs bir yüzügü
Parmagindan siyirip atti suya.
Su çekilmis gibi rü'ya oldu!..
Erdiler yolculugun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine
Mehlika Sultan'a asik yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a asik yedi genç
Oradan gelmeyecekmis dediler!..
MOHAÇ TÜRKÜSÜ
Bizdik o hücumun bütün askiyle kanatli;
Bizdik o sabah ilk atilan safta yüz atli.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandi o meshur ova at kisnemesiyle!
Fesin daha bir ülkeyi parlattigi gündü;
Biz ugruna can verdigimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale;
Girdik zaferin koynuna, kandik o visale!
Dünyaya veda ettik, atildik dolu dizgin;
En son kosumuzdur bu! Asirlarca bilinsin!
Bir bir açilirken göge, son def'a yaristik;
Allaha giden yolda meleklerle karistik.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapisindan;
Gördük ebedi cedleri bir anda yakindan!
Bir bahçedeyiz simdi sehitlerle beraber;
Bizler gibi ölmüs o yigitlerle beraber.
Lakin kalacak dogdugumuz topraga bizden
Simsek gibi bir hatira nal seslerimizden!
OK
Yavuz Sultan Selim Han'in önünde
Ok atan ihtiyar Bektas Subasi,
Bu yüksek tepeye dikti bu tasi
O gazi hünkarin mutlu gününde..
Vezir, molla, aga, bey, takim takim
Günesli bir nisan günü ok atti.
Kimi yayi öptü, kimi firlatti,
En er kemankese yetti uç atim.
En son Bektas Aga çöktü diz üstü.
Titrek elleriyle gererken yayi,
Her yandan bir merak sardi alayi.
Ok uçtu hedefin kalbine düstü.
Hünkar dedi 'Koca, pek yaman saldin,
Egerci bellisin benim katimda,
Bir sir olsa gerek bu ilk atimda.
Bu sihirli oku nereden aldin? '
Ihtiyar elini bagrina soktu,
Dedi Istanbul muhasarasi,
Baslarken aldigim gaza yarasi,
Içinden çektigim bu altin oktur..
O RÜZGAR
Yasamak zevki nedir bilmez ölümden korkan!
Gür bir imanla damarlarda atesten bir kan
Birlesip böyle diyorlardi, derin bir sesle,
Yeri fethetmek için gelmis o fatih nesle.
Böyle bir dersi alan ruha vatan dar görünür;
Daima baska sefer, baska ufuklar görünür.
O nesil duymus akin zevkini rüzgarda bile;
Bu duyus varmis akinlardaki atlarda bile.
Bilmemis var mi genis yeryüzünün serhaddi,
Yikmis ufkunda durup karsi koyan her seddi,
Yeni bir ülkede yem vermek için atlarina
Nice bin atli kapilmisti fetih rüzgarina.
O RÜZGAR
Yasamak zevki nedir bilmez ölümden korkan!
Gür bir imanla damarlarda atesten bir kan
Birlesip böyle diyorlardi, derin bir sesle,
Yeri fethetmek için gelmis o fatih nesle.
Böyle bir dersi alan ruha vatan dar görünür;
Daima baska sefer, baska ufuklar görünür.
O nesil duymus akin zevkini rüzgarda bile;
Bu duyus varmis akinlardaki atlarda bile.
Bilmemis var mi genis yeryüzünün serhaddi,
Yikmis ufkunda durup karsi koyan her seddi,
Yeni bir ülkede yem vermek için atlarina
Nice bin atli kapilmisti fetih rüzgarina.
RINDLERIN AKSAMI
Dönülmez aksamin ufkundayiz, vakit çok geç;
Bu son fasildir ey ömrüm, nasil geçersen geç.
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Genis kanatlari boslukta simsiyah açilan
Ve arkasindan günes dogmiyan büyük kapidan
Geçince basliyacak bitmeyen sükunlu gece.
Gruba karsi bu son bahçelerde, keyfince,
Ya ask içinde harab ol, ya sevk içinde gönül.
Ya lale açmalidir gögsümüzde yahut gül.
RINDLERIN HAYATI
-Halide Edib'e, sanatta ve fikirde ulvi varligina derin hürmetle.
Bazen kader, gelen bora halinde zorludur;
Daglar nasil bakarsa siyah ufka öyle bak.
Bazan da cevreden nice bir adem ogludur,
Görmek degil düsünmege bigane kal! Birak!
Dindar adam tevekkülü, rikkatle, herkese
Isa'yi çarmihinda, uzaktan, hatirlatir.
Bir arslan esniyor gibi engin vakar ise
Rind'in belaya karsi kayitsizligindandir
RINDLERIN ÖLÜMÜ
Hafiz'in kabri olan bahçede bir gül varmis;
Yeniden hergün açarmis kanayan rengiyle,
Gece,bülbül agaran vakte kadar aglarmis
Eski Siraz'i hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yillarca tüter,
Ve serin serviler altinda kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.
RUBAI
Eslaf kapildikça güzelden güzele
Fer vermis o nesveyle gazelden gazele
Sönmez seher-i hasre kadar siir-i kadim
Bir mesaledir devredilir elden ele
SARKI 1
Dalgin geceler! El ele geldik yarinizda,
Sallandik o sen kizla salincaklarinizda
Hummali denizlerden esen rüzgarinizda
Sallandik o sen kizla salincaklarinizda.
Ben gün gibi yorgun, o sebular gibi ince,
Birdenbire düsdük gibi bir gizli sevince;
Gezdik yürüdük yan yana rüzgarlar esince,
Sallandik o sen kizla salincaklarinizda
SARKI 2
Ah eden kimdir bu saat kuytuda
Sustu bülbüller,hiyaban uykuda
Simdi ay bir serv-i simindir suda
Esme ey bad,esme canan uykuda
Baska asiklardan almissan nefes
Baska yerden, baska vadilerden es
Dogmasin ruhunda ani bir heves
Esme gülsenden ki canan uykuda
SARKI 3
Kalbim yine üzgün seni andim da derinden;
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!
Üzgün ve kirilmis gibi en ince yerinden,
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!
Senden bosalan bagrima göz yaslari dolmus!
Gördüm ki yazin bastigimiz otlar solmus.
Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmus.
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!
SES
Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
'Yarab! hele kalp agrilarim durdu!' diyordum.
His var mi bu alemde nekahat gibi tatli
Gönlüm bu sevincin heyecaniyla kanatli
Bir taze bahar alemi seyretti felekte,
Mevsim mütehayyil, vakit aksamdi Bebek'te,
Aksam!.. Lekesiz,,saf, iyi bir yüz gibi aksam!..
Ta karsi bayirlarda tutusmus iki üç cam;
Sakin koyu,sen cepheli kasriyle Küçüksu,
Ardinda vatan semtinin ormanlari kuytu;
Bir neseli hengamede çepçevre yamaçlar
Hep ayni tehassüsle meyillenmis agaçlar
Dalgin duyuyor rüzgarin ahengini dal dal.
Baktim süzülüp geçti açiktan iki sandal.
Bir lahzada bir pancur açilmis gibi yazdan
Bir bestenin engin sesi yükseldi bogazdan
Cosmus yine bir askin uzak hatirasiyla,
Aksetti uyanmis tepelerden sirasiyla,
Dag dag o güzel ses bütün etrafi gezindi:
Görmüs ve geçirmis denizin kalbine sindi.
Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandim.
Tekrar o alev gömlegi giymis gibi yandim,
Her yerden o,hem ayni bakis ,ayni emelde,
Bir kanli gül agzinda ve mey kasesi elde;
Her yerden o, hem ayni güzellikte göründü,
Sandim bu biten gün beni ram ettigi gündü.
SESSIZ GEMI
Artik demir almak günü gelmisse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmus gibi sessizce alir yol;
Sallanmaz o kalkista ne mendil ne de bir kol.
Rihtimda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranli hayatin ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmis ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
SISTE SÖYLENIS
Birden kapandi birbiri ardinca perdeler...
Kandilli, Göksu, Kanlica, Istinye nerdeler?
Som zümrüt ortasinda, muzaffer, akip giden
Firuze nehri nerde? Bugun saklidir, neden?
Benzetmek olmasin sana dünyada bir yeri;
Eylül sonunda böyledir Isviçre golleri.
Bir devri lanetiyle bogan sairin Sisçi.
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.
Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha;
-Örtün! Muebbeden uyu! Ey sehr! -O beddua...
Hayir bu hal uzun süremez, sen yakindasin;
Hala dagilmayan bu sisin arkasindasin.
Siyril, beyaz karanlik içinden, paril paril
Berrakliginda bilme nedir hafta, ay ve yil.
Hüznün, ferahligin bizim olsun kisin, yazin,
Hiç bir zaman kader bizi senden ayirmasin.
SISTE SÖYLENIS
Birden kapandi birbiri ardinca perdeler...
Kandilli, Göksu, Kanlica, Istinye nerdeler?
Som zümrüt ortasinda, muzaffer, akip giden
Firuze nehri nerde? Bugün saklidir, neden?
Benzetmek olmasin sana dünyada bir yeri;
Eylül sonunda boyledir Isviçre gölleri.
Bir devri lanetiyle bogan sairin Sis'i.
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.
Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha;
-Örtun! Muebbeden uyu! Ey sehr! -O beddua...
Hayir bu hal uzun süremez, sen yakindasin;
Hala dagilmayan bu sisin arkasindasin.
Siyril, beyaz karanlik içinden, paril paril
Berrakliginda bilme nedir hafta, ay ve yil.
Hüznün, ferahligin bizim olsun kisin, yazin,
Hiç bir zaman kader bizi senden ayirmasin.
SONBAHAR
Fani ömür biter,Bir uzun sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kus dagilir, tarümar olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir veda;
Artik bu dagdagayla uguldar deniz ve dag.
Yazdan kalan ne varsa olurken hasir nesir.
Günler hazinlesir, geceler uhrevilesir;
Tesrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere.
Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere.
Dünyanin ufku gözlere gittikçe tar olur.
Her gün sürüklenip yasamak ruha bar olur.
Insan duyar yerin dile gelmis sükutunu;
Bir baska musikiiye geçis farz eder bunu.
Teslim olunca vadesi gelmis zevaline,
Benzer cihana gelmeden evvelki haline.
Yaprak nasil düserse akip kaybolan suya
Ruh öyle yollanir uyanilmaz bir uykuya:
Duymaz bu anda tas gibi kalbinde bir sizi;
Fark etmez anne - toprak ölüm maceramizi.
SÜLEYMANIYE'DE BAYRAM SABAHI
Artarak gönlümün aydinligi her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de
Kendi gök kubbemiz altinda bu bayram saati,
Dokuz asrinda bütün halki, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavilesen manzaradan,
Kalkiyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmege yüz tuttugu andan beridir,
Duyulan gökte kanan, yerde ayak sesleridir.
Bir gelis var!.. Ne mübarek, ne garibe alem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu...
Her ufuktan bu gelis eski seferlerdendir;
O seferlerle acilmis nice yerlerdendir.
Bu sükunette karistikça karanlikla isik
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karisik;
Kimi gökten, kimi yerden üsüsüp her kapiya,
Giriyor, birbiri ardinca, ilahi yapiya.
Tanrinin mabedi her bir tarafindan doluyor,
Bu saatlerde Suleymaniye tarih oluyor.
Ordu-milletlerin en cok dogusen, en sarpi
Adamis sevdigi Allah’ina bir böyle yapi.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz sekli hayal ettigi mimarinin.
Görebilsin diye sonsuzlugu her yerden iyi,
Seçmis Istanbul’un ufkunda bu kutsi tepeyi;
Tasimis harcini gazileri, serdariyle,
Tasi yenmis nice bin isçisi, mimariyle.
Hur ve engin vatanin hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapi açmis buradan gökyüzüne,
Taam ki geçsin ezeli rahmete ruh ordulari..
Bir neferdir bu zafer mabedinin mimari.
Ulu mabede! Seni ancak bu sabah anliyorum;
Ben de bir varisin olmakla Bugun magrurum;
Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;
Kubben altinda bu cumhura bakarken simdi,
Senelerden beri rü'yada görüp özledigim
Cedilerin magfiret iklimine girmis gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, imani bir insan yigini
Görüyor varliginin bir yere toplandigini;
Büyük Allah’i anarken bir agizdan herkes
Nice bin dalgali Tekbir oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratin büyüyen velvelesi,
Nice tuglarla karismis nice bin at yelesi!
Gördüm on safta oturmus nefer esvapli biri
Dinliyor vecd ile tekrar alinan Tekbirci
Ne kadar saf idi simasi bu mu'min neferin!
Kimdi? Banisi mi, mimari mi ulvi eserin?
Taam Malazgirt ovasindan yürüyen Turkoglu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaslarla dolu,
Yüzü dünyada yigit yüzlerinin en güzeli,
Çok Büyük bir is görmekle yorulmus belli;
Hem Büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varligimiz, hem kanimiz hem etimiz;
Vatanin hem yasayan varisi hem sahibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta Bugun, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettigimiz yerlerde.
Karsi daglarda tutusmus gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kirmizilik gökten ayirmakta yeri.
gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce sehir sesleniyor birbirine.
Çok yakindan mi bu sesler, Çok uzaklardan mi?
Üsküdar’dan mi? Hisardan mi? Kavaklardan mi?
Bursa'dan, Konya'dan, Izmir’den, uzaktan uzaga,
Çarpiyor birbiri ardinca o dagdan bu daga;
Simdi her merhaleden, Taam Beyazid'dan, Van'dan,
Ayni top sesleri birdir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher!
Kadin erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi Büyük hatiralar ruzgarini,
Caldiran toplari ardinca Mohac toplarini.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir baska zaferden geliyor:
Kova’dan, Nigbolu'dan, Varna'dan, Istanbul’dan..
Aniyor her biri bir vak'ayi heybetle bu an;
Belgrad'dan mi? Budin, Egri ve Uyvar'dan mi?
Son hudutlarda yücelmis sira-daglardan mi?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar'dan mi? Tunus’san mi, Cezayir'den mi?
Hur ufuklarda donanmis iki yüz pare gemi
Yeni dogmus aya baktiklari yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mabede karistim vatanin birligine.
Çok sükür Tanriya, Gördüm, bu saatlerde yine
Yasayanlarla beraber bulunan ervahi.
Doludur gönlüm isiklarla bu bayram sabahi.
TELÂKKI
Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,
Kimdir o, nasildir diye rüzgârlara sordum,
Hulyâmi tutan bir büyü var onda diyordum,
Gördüm: Disi bir parsin elâ gözleri vardi.
Sen miydin o âfet ki dedim, bezm-i ezelde
Bir kanli gül agzinda ve mey kâsesi elde,
Bir sofrada içtik, ikimiz ayni emelde,
Karsimda uyanmis gibi bir bakti sarardi.
UÇUS
Uçmakta, konmadan, kiyisiz bir denizde ruh;
Benzer mi böyle bir kusa Tufan içinde Nuh?
Üstünde gök, sürekli bulutlarla, yüklüdür;
Altinda gür deniz ki ezelden köpüklüdür.
Çalkaltisinda dalgasi bilmez nedir sayi;
Milyonca dalga sürmede milyonca dalgayi;
Hiç durmayan gürültüsü bir türküdür, genis,
Milyonca haykiris dolu, milyonca seslenis.
Yildizlar ülkesinde açildikça yüksege,
Baslar hayal edindigi alem görünmege.
Bir ruhu besliyen hava yalniz yukardadir.
Hulyayi daima uçuran duygulardadir.
Yalniz bu katta mümkün olur daimi uçus.
Her hamlesiyle, ruh, o çelikten kanatli kus,
Ufkunda bir dakika görunmeksizin kara,
Hür gökte, hür denizde uçar, hür ufuklara.
UFUKLAR
Ruh ufuksuz yasamaz.
Daglar ufkunda mehabet,
Ova ufkunda huzur,
Deniz ufkunda teselli duyulur.
Yalniz onlarda bulur ruh ezeli lezzetini.
Bu ufuklar avutur ruhu saatlerce, fakat
Bir zaman sonra derinden duyulur yalnizlik.
Ruh arar kendine bir ruh ufku.
Manevi ufku pek engin ulu peygamberler
- Bahsin üstündedir onlar-lakin
Hayli me'ud idiler dünyada;
Yasiyorlardi havarileri, ashabiyle;
Ne ufuklar! Ne güzel ruh imis onlar! Yarab!
Annemin na'sini gördümdü;
Bakiyorken bana sabit ve donuk gözlerle,
Acidan çildiracaktim.
Aradan elli dokuz yil geçti.
Ah o sabit bakis el'an yaradir kalbimde,
O yasarken o semavi, o gülümser gözler
Ne kadar engin ufuklardi bana;
Tenesir tahtasi üstünde o gün,
Bakmaz olmuslardi artik bu bizim dünyaya.
Yasiyan her fani
Yasiyan ruh özler,
Her sikildikça arar,
Dar hayatinda ya dost ufku, ya canan ufku.
ÜSKÜDARIN DOST ISIKLARI
Ötmekte fecre karsi horozlar birer birer
Geçtikçe her dakika belirmektedir seher.
Bilmem kaçinci fecri vatan topraginda, biz,
Görmekle simdi bir yasatan vecd içindeyiz.
Etrafi oksuyor mayisin taze rüzgâri;
Karsimda köhne Üsküdar'in dost isiklari...
Kimlersiniz? Ya bagri yanik kimselersiniz!
Yâhut da her sabah uyanik kimselersiniz!
Dünya yüzünde, bir sefer olsun, tanismadan,
Öz çehrenizle sizleri görmekteyim bu an.
Sizlersiniz bu ani isiklarla Türk eden!
Eksilmesin su mutlu safaklar bu ülkeden!
Gönlüm, dilim, kanim ve mizacimla sizdenim
Dünya ve ahirette vatandaslarim benim.
VUSLAT
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,
Bir hazzi tükenmez gece sanmakla zamani,
Görmezler ufuklarda, safak soktugu ani...
Gördükleri Rusya ezeli bahçedir aska;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgari baska.
Bülbülden o eglencede feryada isitilmez;
gül solmayi; mehtaba, azalip gitmeyi bilmez...
gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi...
Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;
Sevdalari hülyali havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi, bir fiskiye ahengini dinler.
Bir ruh, o derin bahçede bir defa yasarsa
Boynunda Onun kollari, koynunda O varsa,
Dalmissa Onun saclarinin rayihasiyle,
Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.
Yildizlari, boydan boya dogmus gibi, varlik
Bir mucize halinde o gözlerdendir artik.
Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur
Zira, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur.
Insan ne yaratmissa yaratmistir o tuzdan...
Bir sir gibidir azcik ilah oldugumuzdan.
Onlar ki bu güller tutusan bahçededirler.
Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?
Ask, onlari sevkettigi günlerde, kaderden
rüzgar gibi bir sevk alir, olduklari yerden.
Geldikleri yol, Ömrün isiktan yoludur o!
Alemde bir aksam ne semavi kosudur o!
Dört atli o gerdune, gelirken dolu dizgin,
Sevmis iki ruh ufku görürler daha engin,
Simalari her lahza parildar bu zefirle;
gök, her tarafindan, donanir mes'alerle!
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Varlikta bütün zevki o cennette duyanlar
Dünyayi unutmus bulunurken o sularda,
-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-
Bir an uyanirlarsa leziz uykulardan,
Bastanbasa, herler kesilir kapkara, zindan...
Bir faciadir böyle bir alemde uyanmak...
Günden güne, hicranla bunalmis gibi, yanmak...
Ey tali! ölümden ne beterdir bu karanlik!
Ey Ask! O gönüller sana mal oldular artik!
Ey vuslat! O asiklari efsuna Rafet!
Ey tatli ve ulvi gece! yillarca devam et!