1






$AIRLERIN
$IIRLERI
ve
HAYATLARI



AHMET HA$IM

1

ATAOL BEHRAMOGLU

1

2

3

ATTILA ILHAN

1

2

3

4

5

CAHIT ZARIFOGLU

1

2

3

4

CAN YUCEL

1

2

3

ISMET OZEL

1

2

3

4

MEHMET AKIF ERSOY

1

2

3

MURATHAN MUNGAN

1

2

3

4

5

6

7

NAZIM HIKMET RAN

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

NECIP FAZIL KISAKUREK

1

2

ORHAN VELI KANIK

1

2

SEZAI KARAKOC

1

2

3

SUNAY AKIN

1

2

YAHYA KEMAL BEYATLI

1

YAVUZ BULENT BAKILER

1

YILMAZ ERDOGAN

1

  


1


ACABA?

 

asklari da devralir mi

kalp nakli yaptiranlar?

 

ALKOL IKINDISI

 

biz ne zaman içsek

köfte geç gelir

ve oturur muhabbetin terkisine

çiplak bir efkar sözcügü

biz ne zaman içsek

sabah akar meyhanecinin cebine

günde kaç kez öpüsür ki

akrep ile yelkovan

biz ne zaman içsek

iç degilizdir aslinda

disimizda bronz bir

aksam sözcügü

çiril bir

efkar sözcügü

üften püften bir kar beklentisi

delikanli kivaminda

sevda degilse de

tabansiz sevismelerdeki

el degmemis pismanlik

biz ne zaman içsek

iç degilizdir aslinda

bu alkol ikindisi siirde

simdi burada

açilsaydin

adimin bas harfi gibi

belki agustos kokardi agustos

sen...

fikrini ipotek etmis kiralik sevdalara

seninle boyuna sevilmis sen

yalani sevdasindan büyük sen

bir bil sen.!

biz ne zaman içsek

seni düsünüyoruz

genzimizde göl göz

yaslari...

biz ne zaman içsek

iç degilizdir aslinda...

disimizda bronz bir izmir aksami.!

 

 

ANLADIM

 

anladim

sabahlari açilir

esnaf çarsilari yeminle

"bedreddinim bir agaca asilir"

 

anladim

en büyük yalan yemindir

edilir sabahlari

gecesini hatirlamayan esnaflarin

 

tüm merasimleri gömdüm

ömrümün reklam amaçli takvimlerine

anladim

kimse üzgün degildi

bayraklar yariya indiginde

 

bir tek el isteyen

yordam ve özür dileyen

 

anladim

herkese kötü seyler hatirlatan yüzüm

evet yüzümdü

her görüsmeye tasidigim

kandirilmaya gönüllü bir gönülle

az sütlü neskafelere sigaralar ilistirdim

göz gördüm baska açilara ayarli

uzun bir yüz gördüm

meger filmin sonu diye ayarsiz

fin yazardi se end zamaninda

bir zamanlar

fransizlar hep fransiz kalacaklar

sabah sinemasinda pazarlari

 

aklimi alip dogdugum evin

müze olma istegine saklayacaklar

ama kavaklar büyüyecek

herkesten gizli boyatmak

bir kavagin becerecegi istir ancak

 

anladim ki agaçlar

topraga aci verdikçe büyüyorlar

 

her pazartesi and içip

cumalari marsa basan

camiler dolusu yemin edip

taburlarca yalan söyleyen

bu toprakta bu agaç

kuruyacaktir elbet

 

anladim

kimseye aci vermeden

büyünmüyor

namusum ve serefim ve

çocuklugumun üzerine beton dökerim ki

tüfek filan degil

çimento icat edildi de

bozuldu mertligin mimarisi

esrarli bir ülkeye göçtü sabrin tas ustalari

 

anladim

alti dükkan olsun istiyor evinin

ve aglamakli bulmuyor apartimanlari

benim tas ustamin karisi

ve her yerde

sube açmak istiyor

iskender kebabini icat eden

büyük iskender’in çocuklari

ki gölge filan etmez

yogurtlu bir ziyafet çekerdi

diyojen’le karsilassaydi.

 

anladim

bursali iskender’in

romali arkadasindan daha çoktur

uygarliga katkisi

 

oysa

bu satirlarla üstünü örten ben

kelimelerle sargi bezi ve

melhem yapan

ozanligi en çok kendini üzen ben

anladim

sadece öglenleri açarim yarami

ve hiçbir yerde subesi olmaz

bu kanamali hastanin

 

anladim.

 

 

ASK HAYATI

 

sevmek gibi geliyordu her sey,

sevmek gibi gidiyordu kadin

adinin anlattigi, canin teni yakmasiydi,

bir bulut evet ama aslolan

bulutun suyu yagmasaydi...

 

"bir insani sevmekle basliyordu her sey"

ve bosanmak için

en az iki sahit gerekiyordu!

 

 

BASKALASAN ASK

 

adini anmak güzeldi

dost agizlarda sana dair cümlelerin

islatilmasi...

adini anmak...

yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düssel

avuntularina sirt çevirip senden söz açmak...

biraz gülünç, biraz sitemkar...

güzeldi...

adinin türkçedeki yankisi özeldi...

 

seninle yogurt yemek, kendi Kanlicanli,

sülalesi kandilli yogurtçunun mekaninda...

denize amors durup, yüzüne

cepheden bakmak günesli bir mavilikte....

güzeldi..

 

ipe sapa konuslanmaz bahanelerle elini tutmak,

yüzünde

yüzyillik bir hasreti gidermek güzeldi...

 

Güzeldi'li geçmis zamanlari düsünüyorum

simdi...

cümlelerimiz öznesiz... umursayan yok

Kanlica'daki yogurdu...

 

ve esikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir

askin mührüdür artik...

 

 

BEYOGLU'NDAN DOLMABAHÇE'YE TASINAN BIR ARALIK AKSAMI

 

Sus pus olmus, puslu bir Istanbul'muydu yüzün, yoksa

çok bildik hüzünler mi tasinmisti yüzüne

Dolmabahçe da çay tadinda....

Divit ucuyla yazilmis bir askin sureti vardi avuçlarinda,

tarih bir baska iklimin kivamini gösteriyordu.

Ben rehnedilmis yelkovan gibi... hani akrep'i seven ama

yüregi takvim yokuslarinda...

 

Sinemada elinin elimde terleyisinin bir anlami olmali,

sesinin sesimde yankilanmasinin... sanki perdedekine

üzülmüs ya da sevinmissin de tesadüfen akmis yüzün

içime... Yalan! Sen perdeye bakiyorsun, fikrin benim

seyir defterimde.. ve ben amerikanca bir filmi kürtçe

seyrediyorum...

 

Kadin Beyoglu'nun bir kis aksaminda,

üstündeki deri montun sahibine küs, soguklugundan

muzdarip yürüyordu... Adam da... Yürümek hiçbir seyi

çözmüyordu, bazi Aralik aksamlarinda... Parmaginda

yarali bir öyküyü tasiyordu adam... Kadinin yüzünde

bir hüzün... Hüzünlü aralik aksaminda bir yüzük...

Yüzügün yüzünde dünya güzeli bir kadinin kehaneti...

... Sogugun ve karanligin vehameti!

 

Hayati, bir baskasinin pantolonu gibi, küçültülmüs,

daraltilmis... Ilk sahibinin o pantalonla yasadigi seyler,

yani pantalonu pantalon yapan anilar, bazi ilkbahar

bereleri yüzünden yapilan yamalar, ter tüketen

yazlar... Hepsi daraltilmis... Yasananlara bir beden

büyük geliyor artik hayat!

 

Bir aski paylasmak için çok geç, bir paylasima asik

olmak içinse erken... Beni sevda yerimden vurdu yine

zaman... Simdi sana söylenecek tek cümle:

 

Bende sana yetecek kadar ben kalmadi...

 

 

BILDIGIN GIBI DEGIL

 

bizi bilirsin

avuçla su içmeyi

marifet biliriz,

yenilmeyi bir de

kendi sahamizda...

 

bizi bilirsin

saçimizi islatmayi fiyaka biliriz.

limonla!

tespih yapariz,

düs kiriklarindan...

 

bizi bilirsin

agzinin içinde oturmak isteriz.

ve rutubetin en yakistigi yer biliriz

agzini...

 

bizi bilirsin,

yasamak biliriz,

vademiz doldugunda

avuçlarina gömülmeyi...

 

 

 

BÜYÜYORUM

 

büyüdükçe,

sentetik zamanlara

kangren ayaklar bastim,

izi kaldi

ömrümün...

 

kara çaldilar yüzüme

bütün kara parçalarinda

elbette

"afrika dahil"

parça basi çalisan

kiralik katildi zaman

 

gülüsüm sivas yangini

aglarsam kizma...

ölmek bile

yakisiyor bazi adama...

 

 

CEMRE

 

gözüme ilisti gözün

içimde infilak saati!

yasak baktin nikotin sicakligima,

bir sigara daha yaklasiyor bahar...

ellerin yaninda degil,

gemiler kalkiyor avuçlarindan

bütün limanlara bir telas,

yaklasiyor bahar...

deniz altinda bir zindan düsü,

ayip sarilmalar, lanetli öpücükler

bilinmez bir nemrut esrari

arkadas daglar gibi korkusuz korkular...

kekikler yeseriyor

yaklasiyor bahar

bir deliligin esiginde

amansiz mekansiz

sofrasiz

yani aç, ilaçsiz

ve

hiçbir siirin eskitemedigi

gözlerin,

gözlerimin önünde

el pençe divan...

bahar damari çatladi topragin

bir nefes daha yaklasiyor bahar.!

ÇÖL DAHA IYI !

 

çöle kiyisi olan kentlerin

limanlari sikici olur

kus uçar gemi geçmez,

kervan zaman içinde.

böyle kentlerde insan

firtina gibi sever,

sevdigi için aglamayi.

hangi türküde sevmekten bahsedilse

ben hicaz olurum

elimi islatir elinin teri

ziyan olurum

seni sevmekle islanir aksam sefalarim

hangi türküde sevmekten bahsedilse

bu çölde ben

"sair burada yasadigi kenti çöle benzetiyor"da

bahsedilen sair olurum!

 

 

GÜLÜSÜN

 

gülüsünde bir mana var

saklayamazsin

sarilisinda ne düsler

ne düsükler

sakinamazsin

 

ayni yollari,

kimsesiz mekanlari

birlikte özleme hasreti...

yalnizligimin dert ortagi gastrit...

 

gülüsünde bir mana var

saklayamazsin

 

bütün iç savaslarda

rehin alindi bu yürek

kandiramazsin

 

hangi çekilisin

büyük ikramiyesi bu,

en uzak sevismelerin

yeni yetme utanci

lakin ask

biraz da utanmaktir yasamaktan...

sakinamazsin...

yeni yetmelik isine gelince

o zaten hepimizin gizli öznesi

Türkçe'de var

bazi dillerde yok

 

gülüsünde bir mana var

saklayamazsin

kime niyet kime felaket bu ask

anlayamazsin

 

ödümüz patliyor aci çekmekten

oysa

biraz da acidir

askin mayasi...

kaçinamazsin...

 

gülüsündeki manayi saklayamazsin

tutunacak verimiz yok

resmi tutanaklarda

 

gülüsünde bin yillik hasret var

saklayamazsin

.........................................

 

bu yazik karsilasmanin

alnimiza çakiliyor anafikri :

 

aska cesaretimiz yoksa

baska zaman görüsürüz!

 

 

HEPSI BU

 

degisen ben degilim

dönüsen savas

yaslanmakla islanmak ayni sey:

 

bir yagmurun gölgesinde ihtiyarlamak

 

simdi ölüm bile yetmiyor

acilarimizi tartmaya

dostlar

alingan bir sahili pinekliyorlar

bir merhaba'yi biçaklar gibi artik

selamlasmalar

 

degisen ben degilim

dönüsen savas

 

artik zaman bile yetmiyor

yasadigimizi sanmaya

 

yine de isiklar bu kenti

güzelmis gibi gösteriyor

geceleri...

 

geceler...

yani

Ahmet Hasim'in kafiyeleri...

 

seni aklima düsüren

yerçekimi degil

yalanci yildizlar

öyle uzaksin ki

üflesem soguyacaksin

sarilsam okyanus

 

bir aska yetecek kadar

ve animsatacak kadar

sebepsiz bir ölümü,

acilarimiz

ve kafiyelerimiz var...

 

iste hepsi bu kadar...

 

 

 

IMGESI KENDINDEN KALIN

 

orada

bizans

orada

topkapi ve surlar

ve rutubet, aslanim!

simdiki zamanlarda aklim

genis zamanlardaki

rehavet!

 

siirdik bütün asksamlari

seninle

saçindan bir dal düstü

yüzünün en issiz yerine

 

yine sen

ve yine sizlik

sensiz artik bu sehir

fasistanbul!

 

 

ISLIK

 

senin sesinle baslayan bir islik

kehribar kokusu kulaklarimda

nasil bir nargile yakmak bu fitil gibi

sarhoslukta...

 

kim bu öldürücü musikinin

güftesini gömebilir kuytulugun makamina

yalniz hicazdi felaket efem saatlerinde

kimi görsem göz yarasi yüzümde,

kimi duysam

senin sesinden islak bir islik

ve ben artik her sarkida

kendime vokal yapiyorum,

yüzüm gözüm ipislak...

 

 

ISMINI HATIRLAYAMADIM

 

Böyle zamansiz günesli,

Umulmadik mavi günlerde

Bir bekleme salonu yalnizligina bürünüyorum

Iliklerimdeki yitik bir aski

Sarhos bir unutkanliga ilikliyorum

sanki siirini bilmedigim bir fransiz aksaminda

Kaldirim taslarini sayiyorum kalbimin

Ömrümde ayak izin

ve ben ne zaman kiminle sevissem

Hala seni aldatiyorum....

 

 

ISSIZ SIIR

 

bu imkansizliklar

bu yaralar

hepsi,

hepsi insan isi

 

sevda diye bagiran yüzün,

bir kitabin en sir satirini

okuyan sesin,

beni bana düsman eden,

aglamakli gecelerimin

tek temsilcisi

ve hiçbir yerde subesi

olmayan yüzün

yani bastan ayaga sen...

 

bu bakislar

bu bakir tadi

hepsi,

hepsi insan isi

ve insanin insana ettigi

en yalan yemin: Ask!

hepsi,

hepsi insan isi...

 

 

 

KARDIYOLOJI

 

kalbim bir etten organ sadece

kalbim yüregim olur,

sen gelince...

 

 

KAYIP KENTIN YAKISIKLISI

 

Dokuzunda kayboldu mayis'in,

Cesedi bulundu

Onikisinde...

Kaçirildiginda da

Kayboldugunda da

Ve cesetken de

Yakisikliydi..

Amcamdi

 

 

 

 

KIZIM BERFIN'E...

 

Berfinim,

içimin güler yüzü,

yasanilasi iklimim hosgeldin.

 

(adimin çapraz yazilmasi kimin

umrunda...

denize düsen yilana öykünür

biraz da...)

 

bir aralik siziverdin iste

ömrümüzün en gevrek zamani...

çit diyor kiriliyoruz,

öfke kadar saydamiz o zamanlar

ve kirilgan

biçak kadar!

 

kizim demeyi ögrettigin için

o tanrisal kokun

ve gülüsündeki baban için

 

ki hala zilleri çalip kaçmak istiyorduk

yarim yamalak ask kirintilari

tabakta birakilmis, yazik atilacak bir sevda

haritasi,

hatta el degmemis delilikler istiyorduk...

çocuktuk daha

büyümeye direniyorduk,

is toplantilarinda lolipop zamanlar düslüyorduk

 

ama siziverdin iste...

bir avuç yesil gevrek rokaydik,

mayismamiza bir limon yetecekti...

biz garsonu bekliyorduk,

sen çikageldin...

 

hosgeldin berfinim...

kizim kizginligim...

bilmiyorduk daha,

 

objektiflerin objektif olmadigini,

ikimize yeter saniyorduk ikimizin toplami,

meger doyurmak çok zormus

içimizdeki hayvani...

 

habersiz geldin, kusura bakma

ortalik biraz daginikti...

simdi hemen toparlariz saniyorduk,

olmamistik daha...

 

isin zor kizim,

hem büyüyecek

hem bizi büyüteceksin...

baban mi var, derdin var kizim...

 

hosgeldin kizim,

içimin gülen yüzü, hosgeldin...

 

 

 

MEVSIMLIK SARKI

 

kaniyor takvimden gamsiz agaçsiz

evlatlarini döver gibi seven bir sonbahar

güvertesinde adresini sasirmis

kayip bir nisan yagmuru

 

ömrümün sol anahtarisin

hazan makaminin kapisini açan

ne nisanlar gördüm ben

ilkbahardan kaçarken

bir mizrapa tutunan

 

ne bileyim ben

böyle bir seydir herhalde

bir mevsimin sarkisi

ya da mevsimlik bir vivaldi sancisi...

 

ekim kasim islerini ögrenirken bir keman

aglamayi bir de,

sarkiya söz yürür,

yesile aldanir suyun kudreti

ve sen hiçbir zaman

sol anahtari yaptiracak bir çilingir bulamazsin

bana kalirsa sen,

ömrünün sonuna kadar,

o sarkinin kapisinda kalacaksin!

 

 

 

NISANLIK ÖLDÜ MÜ?

 

kosulacak bir sanci gibi inceden

genceden aktim geceye

ihtiyar sokaklarda acemi lambalar

ve islak bir isik ilkbahara

ilkbaharin günahi olmaz nasilsa...

 

çocuklar bulmus, getirdiler

kanadi kirilmis bir nisan yagmurunu

nisan'in kuyruguna teneke baglar mi insan,

çocuk olmasa?...

ask sakasini kaldirir mi insan,

çocuk olmasa...

 

bir celsede bosaniyor magrur bir yagmur,

nisanlarin yenildigi yalanci baharlarda...

ilkbaharin günahi olmaz nasilsa !

 

 

 

ÖMRÜM ÖMRÜM

 

mum yanar

mum isildar

kendileri yoktur, gölgeleri olusur

ferinden korkulsa da rahmetin

yenilmez topraga can katmanin kudreti

bir ömre kaç hayat sigar görülecektir...

 

mum aydinlar

mum sinar

ayrilik acisi kadar seversin

ve sevmenin coskusu kadar koyar insana

ask sözcügünden ayrilmak

 

mum yaralanir

mum sürer

kem söz sahibini sürükler

son çagindir artik

gövdende birikir

senden eriyen parçalar

 

mum biter

mum söner dibine hayatin

iste yasadigim dedigin

bir mum ömrüdür

 

eren

ve

eriten kendini...

 

 

 

ÖYLE BAKMA ÇÜNKÜ...

 

güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden

dünyaya,

hayret, hasret ve biraz da

bayat bayram sekeri kederiyle bakan,

akli canbaz, yanagi al,

sesi çilek aromasi

bir çocuk oturuyor

gözlerinde...

 

 

 

PASTIRMA YAZI

 

böyle zamansiz günesli,

umulmadik mavi günlerde

bir bekleme salonu yalnizligina

bürünüyorum...

iliklerimdeki yitik aski

sarhos bir unutkanliga ilikliyorum...

 

sanki siirini bilmedigim

bir fransiz aksaminda

kaldirim taslarini sayiyorum kalbimin...

içimde ayak izlerin,

aylak bir yaz geçiyor avuçlarimdan...

 

ve ben ne zaman,

kiminle sevissem,

hâlâ seni aldatiyorum!

 

 

 

SANA KALAN SAZ

 

sana

yaralarimdan çiçekler,

ilk yardim geceler biraz da

ve yanginda kurtarilmasi imkansiz acilar

birakiyorum...

 

seni özümün gizinde sakliyorum...

bütün asklarimin izlerini sayiklayarak

ve aldatarak tüm sevdiklerimi,

 

sana

cinayetimin ipuçlarini birakiyorum...

vasiyeti olmayan ölüler ülkesinden

(türkülerin sirtindaki muamma!)

yazik bir nakarat birakiyorum sana

 

"ben sana gülüm demem

gülün ömrü az olur"

 

öç biter,

biter sarki,

 

yaz olur...

 

 

 

SANA BAKMAK

 

Hersey yapilabilir

Bir beyaz kagitla

Uçak örnegin, uçurtma mesela.

Altina konulabilir

Bir ayagi ötekinden kisa oldugu için

Sallanan bir masanin.

Veya siir yazilabilir

Süresi ötekilerden kisa

Bir ömür üzerine..

 

Bir beyaz kagida

Hersey yazilabilir,

Senin disinda..

Güzelligine benzetme bulmak zor,

Sen iyisimi sana benzemeye çalisan

Herseyden:

Bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor.

Belki tabiattadir çaresi

Senin bir çiçege bu kadar benzemenin..

Ve benim

Bilinci nasirli bir bahçivan çaresizligim..

Anlarim bitkiden filan

Ama anlatamam

Topragin günesle konusmasini

Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

 

Sen bana isik ver yeter

Bende filiz çok..

Köklerim içimde gizlidir

Gelen giden, açan soran, bere budak yok

Bir siir istersin

"içinde benzetmeler" olan

Kusura bakma sevgilim

Heybemde sana benzeyecek kadar

Güzel birsey yok

 

Uzun bir yoldan gelen

Tedariksiz, katiksiz bir yolcuyum

Yarali yarasiz sevdalardan geçtim

Koynumda bir beyaz kagit boslugu

Herseyi anlattim..

Olan olmayan, acitan sancitan..

Bilsem ki sana varmak içindi

Bütün mola sancilari

Bütün stabilize arkadasliklar

Daha hizli kosardim

Severadim gelirdim

Gözlerinin mercan maviligine..

 

Sana bakmak

Suya bakmaktir..

Sana bakmak

Bir mucizeyi anlamaktir..

 

Saga sola bakmadan yürüdügüm yollar taniktir

Ask sorgusunda sahanem

Yalniz kelepçeler saniktir

Ne yazsam olmuyor

Çünkü bilenler hatirlar..

Hem yapilmis hem yapma çiçek satanlar

Bahçivan degil tüccarlardir

Sen öyle göz,

Sen öyle toprak ve günes ortakligi

Sen teninde cennet kayganligi iken,

Sana siir yazmak ahmakliktir..

 

Bir tek söz kalir

Dislerimin arasindan

Ben sana gülüm derim

Gülün ömrü uzamaya baslar

 

Verdigim bütün sözler

Sende kalsin isterim

Ben sana gülüm derim

Gül sana benzedigi için ölümsüz..

Yazdigim bütün siirler

Sana baslayan bir kitap için önsöz

 

Sana bakmak

Bir beyaz kagida bakmaktir.

Her sey olmaya hazir

sana bakmak

suya bakmaktir..

gördügün suretten utanmak..

sana bakmak

bütün rastlantilari reddedip

bir mucizeyi anlamaktir..

sana bakmak

Allah’a inanmaktir.

 

 

 

SEBEBIM DERLER YA...

 

ölümüm senden olur

bilinsin

ne uçsuz bir kan akisi

ne bugusu kadehte rakinin,

ela ve sonsuz bir tenesir uykusu

gözlerinin aglamakli bebegine...

 

acemi zamanlar silinsin

ölümüm senden olur

bilinsin

sen istesen aslinda

bütün kafiyeleri eskitirsin

 

aklinda kalmayacak aklim

baska kollar baska sarilmalar

ve her defasinda alsancak

platonik rutubet kokacak

aklina bir fikir gelecek

bir çift iri memenin kuskusuna

fidye vereceksin

 

bütün iklimlerin feri silinsin

ölümüm senden olur

bilinsin

 

gözlerin bir içim çaydi bizansta,

gözlerin,

ela tenesir uykularima kapanan kirik pencere...

 

 

SESSIZ

 

Kavun kokulu odalarin rahiyasidir

Karisan sulara

Senin fikrinle yogrulmus bir eser yoktur

Yüzümün sana tiraslanmis bölümünde

Çogu çiçekli

Kimi sarkilar geçer aklimdan

Sesime sesim dökülür

Bir issiz bir mutlu koro baslar

Ardindan

Sarkiya

Çünkü benim sessizligimde

Seninde sususun var.

 

 

SEVMEKTEN GIDINCE

 

Sen beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldim

Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldim

Gitme bir adim öteye gülüm bir adimda gurbet olur

Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur

 

Ask yasaklandi artik halka açik yerlerde

El tutmak yol açiyor diye hesapsiz

Susmalara kaldirdik tüm tutusmalari

Yasak kelime oyunu yapmak

Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çikmak

Artik yagmur sonralari toprak kokmak yok

Tomurcuklanmak günah

Ve bir insan gözü yüzünden yüz gün art arda uyumamak

Kimse ölmesin diye

Kimsenin aklinda her sevdali verdigi sözü geri alacak

Günesi ayi ve hatta hiç bir tabiat olayi

Sahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya

Ne deniyorsa onu atacak kalp

Ve süresi 24 saate çikarilacak meskun mahallerde aglamanin

 

Sen sesini alip gidince ben burda dilsiz kaldim

Ya sen bana fazla geldin

Ya ben sana az kaldim

Gitme bir adim öteye gülüm bir adimda gurbet olur

Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur

 

 

SON DURAK

 

kilitlenmis beton kanatlari kuslarin

oksit gibi yapiskan bir mayismayla agarmis gün

pas tutan kelimeler için bir iksir belki de

ya da aklina susamis sevgililerin safdilligi

acitmis ömrünü çekirgelerin

medyatik sorusturmalardaki enflasyonist yargilar

haber degeri tasimiyor haber spikerinin ölümü

herkes kendi mansetinde satir arasi

hiçbir bakisi aydinlatmiyor florasan bugusu

 

burasi son durak inecekler için son firsat

bir daha ne süper ne mega kupon verilecek

kalanlar soförün evini göremeyecekler hiçbir zaman

onlari sonsuza götürecek, afaroz edilmis bir merak

burasi son durak

 

hafizada kalan tek numara için

telefona uzanir elleri

ölümüne randevulu insanlarin

temize çekilemez not defterleri

 

 

SUSUSTU YÜZÜN

 

bu ufukta bitiyor yüzün

ve baska bir gökyüzü basliyor

komsu ellerle sarmalaniyorsun

yaniyorsun...

 

ne kadar övülsen az

avazim çiktigi kadar susuyorum

ismindeki sesli harfleri

 

mayinli bir gülümsemeyle

senin karasularinda olmak,

üstünde ilkbahar bir entari,

sanki

yeniden

eski bir öyküye baslamak...

 

yüzündeki o billur aksam kahvaltisi

sürgülerken özümü,

ne kadarini sustuk

konustuklarimizin?..

 

 

TARIHÇE

 

önce hain bir uykunun sevimsiz sabahi

gibi siradan mahmur,

ayni sabahin

ilk sicak çayi gibi ferah

bir karsilasma...

-Merhaba!

 

sonra güzel

ve en sicak gülüsmelerin ev sahibi

bir yüz...

-Görüsürüz!

 

derken

sanki elin elimde

kem gözlere keder

dünya güzeli sohbetler

-Ara beni!

 

ardindan

derimizin altina sizan

hani katiyen raki içme mecburiyeti çagristiran

bir korku ki

-Eyvah!

 

ve simdi

kalbimi karanliklarda hançerleyen

aklimi basimdan eyleyen

çok uzun yollarda

hiç uykulu otobüs saatleri gibi

acitan

kanatan

yani korktugumuz

yani basimiza gelen

büyüdükçe büyüleyen

ask...

-Seni seviyorum!

 

simdi sen

kalbimin közünde kivilcim kivaminda

agriyan...

 

 

 

YAGDIKÇA

 

Yerle yeksan, islak saçli, kem gözlü,

Kavim göçlerinden bu yana aglayan

Ve durmadan

Cep kanyagi yakiciliginda ezgiler

Çalan, çaldiran, yakalatan

Adi bende gizli bir kadindi Istanbul

 

Sehre bir yagmur yagdi

Ben agladim

 

Sevilirken ayrilmak mi kaldi Bizanstan

Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses

Verilen sözler birdi edilen yeminler sifir

Esyalar alindi fotograflar söküldü

yerlerinden

Bir askin izlerini yok edecek yeni bir ask

siparis edildi yeniden

 

Bir sehre yagmur yagdi

Ben agladim

 

Kim daha çok yalan söndürdü çay

bardaklarinda

Hangisi talandi demli öpücüklerin

Ve bugularda yitirilen kimin adiydi

Bir asktan digerine kaç saate gidiliyordu

Soyulur muydu kabugu hayatin

Yoksa bütün vitamini kabugunda miydi?

 

Yagmur sehre bir yagdi

Ben agladim

 

Ben ençok seni götürdüm giderken

Aklimin nakliyesiydi asil yoran tasiyicilari

Yardan düsmüstüm yaralarim yardan armagandi

Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi

Benim sevmeye engel evcil acilarim vardi

 

Ben yagmur agladim bir sehre yagdi

Ben sehre agladim bir yagmur yagdi

Ben bir agladim sehre yagmur yagdi

 

Ben...

Yagmur...

Agladim...

 

 

 

YASAK

 

yasak bana gözlerini anlamak

ellerin

bana yasak

 

ah olaydim

gözünde yas

fikrinde telas

düsünce suçun

beraatin olaydim

 

fakat yasak

yasak bana gözlerini anlamak

ellerin bana yasak

 

ah olaydim

yüzünde sürgün

yataginda mülteci

vatanin

anayurdun olaydim

 

fakat yasak

yasak bana gözlerini anlamak

ellerin, uyrugum

bana yasak.............

 

 

 

YASAYABILME IHTIMALI

 

soguk ve sehirlerarasi

otobüslerde vazgeçtim

çocuk olmaktan

ve beslenme çantamda

otlu peynir kokusuydu babam...

 

Ben seninle bir gün Veyselkarani`de haslama yeme ihtimalini sevdim.

 

Ilkokulun silgi kokan, tebesir lekeli yillarinda

(ankara`da karbonmonoksit sonbaharlar yasanirdi o zaman)

özlemeye basladim herkesi...

Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,

adam gibi hasretleri özlemeye basladim sonra...

 

Bizim Kemalettin Tugcu`larimiz vardi...

Bir de camlarin bugusuna yazi yazma imkani...

Yumurta kokan arkadaslarla paylasilan

kahverengi siralarda, solculuk oynamaya basladik...

Ben doktor oluyordum sen hemsire, geri kalanlar kontrgerilla...

Kirmizi boyalarla umut ikliminde harfler yaziliyordu, pütürlü duvarlara

ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçeyle...

Agbilerimizden ögrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi...

 

Ankara`ya usul usul karbonmonoksit yagiyordu.

Ve kapali mekanlarda sevismeyi öneriyordu haber bültenleri

Oysa Ankara`da hiç sevismedim ben.

Disiplin kurulunda tartisilan askim olmadi benim...

(Sinifça gidilen pikniklerde kiçimiza batan platonik dikenleri saymazsak...)

Ankara`ya usul usul kursun yagiyordu...

Ve belli bir saatten sonra sokaga çikmamayi öneriyordu haber bültenleri...

Oysa hiç kursun yaram olmadi benim...

Ve hiçbir mahkeme tutanagina geçmedi adim...

çatismalarin ortasinda sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece...

 

sana siirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde

ama sen yoktun...

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni tenefüs saatlerinde...

Okul servisi seni hep zamansiz, amansizca bir lojman griligine götürüyordu...

Ben, senin benimle Tunali Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum...

 

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

yaz sicagi topraga çekiyordu tenimin çatlamaya hazir gevrekligini...

Sonra otobüs oluyordum,

kirik yarik yolarin çare bilmez sürgünü...

Ne yana baksam dag ve deniz saniyordum Mus ovasinin yalanci maviligi...

Otobüs oluyordum bir süre...

Yanimizdan geçen kara trenlerle yarisiyordum,

yanagim otobüs caminin garantisinde...

Otobüs oluyordum...

Bir ülkeden bir iç ülkeye...

Çocukluguma yaklastikça büyüyordum...

 

Zap suyunun sesini basina koyuyordum sarkilarimin listesinin...

Korkuyordum...

Sonra iniyordum otobüsten...

Çarsidan bizim eve giden,

ömrümün en uzun,

ömrümün en kisa,

ömrümün en çocuk,

ömrümün en ihtiyar yolunu kosuyordum...

Çünkü sonunda annem oluyordum

babam kokuyordum sonunda...

 

Soguk ve sehirlerarasi otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan...

Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...

 

Ben seninle bir gün Van`daki bir kahvalti salonunda...

Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanlarin bildigi) bir yol üstü lokantasinda...

Ben seninle, Agri dagina mistik ve demli bir çay kivaminda bakan Dogubeyazit`in herhangi bir toprak daminda...

Ben seninle herhangi bir insan elinin terli cografyasinda olma ihtimalini sevdim...

 

Ben senin,

beni sevebilme ihtimalini sevdim!

 

 

YAZMAK IÇIN

 

mevsim disi

sarisin bir kederdin

soguk yazlikta...

Sayfiye hanimin tembel düslerine

ve çiplak ayakla

betona basiyordu yaz...

 

bense paslanmis bir keyifle

hayatimi yazamak istiyordum

sensizlige

gül bugusu bir edebiyat ariyordum...

 

her tanismada

bir "memnun oldum" öldüren

devrik katillerdik hepimiz

 

ve sen

faili yaz bir cinayettin

o maktül yazlik aksaminda...



winerilhan