ÇÖL DAHA IYI !
çöle kiyisi olan kentlerin
limanlari sikici olur
kus uçar gemi geçmez,
kervan zaman içinde.
böyle kentlerde insan
firtina gibi sever,
sevdigi için aglamayi.
hangi türküde sevmekten bahsedilse
ben hicaz olurum
elimi islatir elinin teri
ziyan olurum
seni sevmekle islanir aksam sefalarim
hangi türküde sevmekten bahsedilse
bu çölde ben
"sair burada yasadigi kenti çöle benzetiyor"da
bahsedilen sair olurum!
GÜLÜSÜN
gülüsünde bir mana var
saklayamazsin
sarilisinda ne düsler
ne düsükler
sakinamazsin
ayni yollari,
kimsesiz mekanlari
birlikte özleme hasreti...
yalnizligimin dert ortagi gastrit...
gülüsünde bir mana var
saklayamazsin
bütün iç savaslarda
rehin alindi bu yürek
kandiramazsin
hangi çekilisin
büyük ikramiyesi bu,
en uzak sevismelerin
yeni yetme utanci
lakin ask
biraz da utanmaktir yasamaktan...
sakinamazsin...
yeni yetmelik isine gelince
o zaten hepimizin gizli öznesi
Türkçe'de var
bazi dillerde yok
gülüsünde bir mana var
saklayamazsin
kime niyet kime felaket bu ask
anlayamazsin
ödümüz patliyor aci çekmekten
oysa
biraz da acidir
askin mayasi...
kaçinamazsin...
gülüsündeki manayi saklayamazsin
tutunacak verimiz yok
resmi tutanaklarda
gülüsünde bin yillik hasret var
saklayamazsin
.........................................
bu yazik karsilasmanin
alnimiza çakiliyor anafikri :
aska cesaretimiz yoksa
baska zaman görüsürüz!
HEPSI BU
degisen ben degilim
dönüsen savas
yaslanmakla islanmak ayni sey:
bir yagmurun gölgesinde ihtiyarlamak
simdi ölüm bile yetmiyor
acilarimizi tartmaya
dostlar
alingan bir sahili pinekliyorlar
bir merhaba'yi biçaklar gibi artik
selamlasmalar
degisen ben degilim
dönüsen savas
artik zaman bile yetmiyor
yasadigimizi sanmaya
yine de isiklar bu kenti
güzelmis gibi gösteriyor
geceleri...
geceler...
yani
Ahmet Hasim'in kafiyeleri...
seni aklima düsüren
yerçekimi degil
yalanci yildizlar
öyle uzaksin ki
üflesem soguyacaksin
sarilsam okyanus
bir aska yetecek kadar
ve animsatacak kadar
sebepsiz bir ölümü,
acilarimiz
ve kafiyelerimiz var...
iste hepsi bu kadar...
IMGESI KENDINDEN KALIN
orada
bizans
orada
topkapi ve surlar
ve rutubet, aslanim!
simdiki zamanlarda aklim
genis zamanlardaki
rehavet!
siirdik bütün asksamlari
seninle
saçindan bir dal düstü
yüzünün en issiz yerine
yine sen
ve yine sizlik
sensiz artik bu sehir
fasistanbul!
ISLIK
senin sesinle baslayan bir islik
kehribar kokusu kulaklarimda
nasil bir nargile yakmak bu fitil gibi
sarhoslukta...
kim bu öldürücü musikinin
güftesini gömebilir kuytulugun makamina
yalniz hicazdi felaket efem saatlerinde
kimi görsem göz yarasi yüzümde,
kimi duysam
senin sesinden islak bir islik
ve ben artik her sarkida
kendime vokal yapiyorum,
yüzüm gözüm ipislak...
ISMINI HATIRLAYAMADIM
Böyle zamansiz günesli,
Umulmadik mavi günlerde
Bir bekleme salonu yalnizligina bürünüyorum
Iliklerimdeki yitik bir aski
Sarhos bir unutkanliga ilikliyorum
sanki siirini bilmedigim bir fransiz aksaminda
Kaldirim taslarini sayiyorum kalbimin
Ömrümde ayak izin
ve ben ne zaman kiminle sevissem
Hala seni aldatiyorum....
ISSIZ SIIR
bu imkansizliklar
bu yaralar
hepsi,
hepsi insan isi
sevda diye bagiran yüzün,
bir kitabin en sir satirini
okuyan sesin,
beni bana düsman eden,
aglamakli gecelerimin
tek temsilcisi
ve hiçbir yerde subesi
olmayan yüzün
yani bastan ayaga sen...
bu bakislar
bu bakir tadi
hepsi,
hepsi insan isi
ve insanin insana ettigi
en yalan yemin: Ask!
hepsi,
hepsi insan isi...
KARDIYOLOJI
kalbim bir etten organ sadece
kalbim yüregim olur,
sen gelince...
KAYIP KENTIN YAKISIKLISI
Dokuzunda kayboldu mayis'in,
Cesedi bulundu
Onikisinde...
Kaçirildiginda da
Kayboldugunda da
Ve cesetken de
Yakisikliydi..
Amcamdi
KIZIM BERFIN'E...
Berfinim,
içimin güler yüzü,
yasanilasi iklimim hosgeldin.
(adimin çapraz yazilmasi kimin
umrunda...
denize düsen yilana öykünür
biraz da...)
bir aralik siziverdin iste
ömrümüzün en gevrek zamani...
çit diyor kiriliyoruz,
öfke kadar saydamiz o zamanlar
ve kirilgan
biçak kadar!
kizim demeyi ögrettigin için
o tanrisal kokun
ve gülüsündeki baban için
ki hala zilleri çalip kaçmak istiyorduk
yarim yamalak ask kirintilari
tabakta birakilmis, yazik atilacak bir sevda
haritasi,
hatta el degmemis delilikler istiyorduk...
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
is toplantilarinda lolipop zamanlar düslüyorduk
ama siziverdin iste...
bir avuç yesil gevrek rokaydik,
mayismamiza bir limon yetecekti...
biz garsonu bekliyorduk,
sen çikageldin...
hosgeldin berfinim...
kizim kizginligim...
bilmiyorduk daha,
objektiflerin objektif olmadigini,
ikimize yeter saniyorduk ikimizin toplami,
meger doyurmak çok zormus
içimizdeki hayvani...
habersiz geldin, kusura bakma
ortalik biraz daginikti...
simdi hemen toparlariz saniyorduk,
olmamistik daha...
isin zor kizim,
hem büyüyecek
hem bizi büyüteceksin...
baban mi var, derdin var kizim...
hosgeldin kizim,
içimin gülen yüzü, hosgeldin...
MEVSIMLIK SARKI
kaniyor takvimden gamsiz agaçsiz
evlatlarini döver gibi seven bir sonbahar
güvertesinde adresini sasirmis
kayip bir nisan yagmuru
ömrümün sol anahtarisin
hazan makaminin kapisini açan
ne nisanlar gördüm ben
ilkbahardan kaçarken
bir mizrapa tutunan
ne bileyim ben
böyle bir seydir herhalde
bir mevsimin sarkisi
ya da mevsimlik bir vivaldi sancisi...
ekim kasim islerini ögrenirken bir keman
aglamayi bir de,
sarkiya söz yürür,
yesile aldanir suyun kudreti
ve sen hiçbir zaman
sol anahtari yaptiracak bir çilingir bulamazsin
bana kalirsa sen,
ömrünün sonuna kadar,
o sarkinin kapisinda kalacaksin!
NISANLIK ÖLDÜ MÜ?
kosulacak bir sanci gibi inceden
genceden aktim geceye
ihtiyar sokaklarda acemi lambalar
ve islak bir isik ilkbahara
ilkbaharin günahi olmaz nasilsa...
çocuklar bulmus, getirdiler
kanadi kirilmis bir nisan yagmurunu
nisan'in kuyruguna teneke baglar mi insan,
çocuk olmasa?...
ask sakasini kaldirir mi insan,
çocuk olmasa...
bir celsede bosaniyor magrur bir yagmur,
nisanlarin yenildigi yalanci baharlarda...
ilkbaharin günahi olmaz nasilsa !
ÖMRÜM ÖMRÜM
mum yanar
mum isildar
kendileri yoktur, gölgeleri olusur
ferinden korkulsa da rahmetin
yenilmez topraga can katmanin kudreti
bir ömre kaç hayat sigar görülecektir...
mum aydinlar
mum sinar
ayrilik acisi kadar seversin
ve sevmenin coskusu kadar koyar insana
ask sözcügünden ayrilmak
mum yaralanir
mum sürer
kem söz sahibini sürükler
son çagindir artik
gövdende birikir
senden eriyen parçalar
mum biter
mum söner dibine hayatin
iste yasadigim dedigin
bir mum ömrüdür
eren
ve
eriten kendini...
ÖYLE BAKMA ÇÜNKÜ...
güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden
dünyaya,
hayret, hasret ve biraz da
bayat bayram sekeri kederiyle bakan,
akli canbaz, yanagi al,
sesi çilek aromasi
bir çocuk oturuyor
gözlerinde...
PASTIRMA YAZI
böyle zamansiz günesli,
umulmadik mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnizligina
bürünüyorum...
iliklerimdeki yitik aski
sarhos bir unutkanliga ilikliyorum...
sanki siirini bilmedigim
bir fransiz aksaminda
kaldirim taslarini sayiyorum kalbimin...
içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarimdan...
ve ben ne zaman,
kiminle sevissem,
hâlâ seni aldatiyorum!
SANA KALAN SAZ
sana
yaralarimdan çiçekler,
ilk yardim geceler biraz da
ve yanginda kurtarilmasi imkansiz acilar
birakiyorum...
seni özümün gizinde sakliyorum...
bütün asklarimin izlerini sayiklayarak
ve aldatarak tüm sevdiklerimi,
sana
cinayetimin ipuçlarini birakiyorum...
vasiyeti olmayan ölüler ülkesinden
(türkülerin sirtindaki muamma!)
yazik bir nakarat birakiyorum sana
"ben sana gülüm demem
gülün ömrü az olur"
öç biter,
biter sarki,
yaz olur...
SANA BAKMAK
Hersey yapilabilir
Bir beyaz kagitla
Uçak örnegin, uçurtma mesela.
Altina konulabilir
Bir ayagi ötekinden kisa oldugu için
Sallanan bir masanin.
Veya siir yazilabilir
Süresi ötekilerden kisa
Bir ömür üzerine..
Bir beyaz kagida
Hersey yazilabilir,
Senin disinda..
Güzelligine benzetme bulmak zor,
Sen iyisimi sana benzemeye çalisan
Herseyden:
Bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor.
Belki tabiattadir çaresi
Senin bir çiçege bu kadar benzemenin..
Ve benim
Bilinci nasirli bir bahçivan çaresizligim..
Anlarim bitkiden filan
Ama anlatamam
Topragin günesle konusmasini
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla
Sen bana isik ver yeter
Bende filiz çok..
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden, açan soran, bere budak yok
Bir siir istersin
"içinde benzetmeler" olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar
Güzel birsey yok
Uzun bir yoldan gelen
Tedariksiz, katiksiz bir yolcuyum
Yarali yarasiz sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kagit boslugu
Herseyi anlattim..
Olan olmayan, acitan sancitan..
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancilari
Bütün stabilize arkadasliklar
Daha hizli kosardim
Severadim gelirdim
Gözlerinin mercan maviligine..
Sana bakmak
Suya bakmaktir..
Sana bakmak
Bir mucizeyi anlamaktir..
Saga sola bakmadan yürüdügüm yollar taniktir
Ask sorgusunda sahanem
Yalniz kelepçeler saniktir
Ne yazsam olmuyor
Çünkü bilenler hatirlar..
Hem yapilmis hem yapma çiçek satanlar
Bahçivan degil tüccarlardir
Sen öyle göz,
Sen öyle toprak ve günes ortakligi
Sen teninde cennet kayganligi iken,
Sana siir yazmak ahmakliktir..
Bir tek söz kalir
Dislerimin arasindan
Ben sana gülüm derim
Gülün ömrü uzamaya baslar
Verdigim bütün sözler
Sende kalsin isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzedigi için ölümsüz..
Yazdigim bütün siirler
Sana baslayan bir kitap için önsöz
Sana bakmak
Bir beyaz kagida bakmaktir.
Her sey olmaya hazir
sana bakmak
suya bakmaktir..
gördügün suretten utanmak..
sana bakmak
bütün rastlantilari reddedip
bir mucizeyi anlamaktir..
sana bakmak
Allah’a inanmaktir.
SEBEBIM DERLER YA...
ölümüm senden olur
bilinsin
ne uçsuz bir kan akisi
ne bugusu kadehte rakinin,
ela ve sonsuz bir tenesir uykusu
gözlerinin aglamakli bebegine...
acemi zamanlar silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
sen istesen aslinda
bütün kafiyeleri eskitirsin
aklinda kalmayacak aklim
baska kollar baska sarilmalar
ve her defasinda alsancak
platonik rutubet kokacak
aklina bir fikir gelecek
bir çift iri memenin kuskusuna
fidye vereceksin
bütün iklimlerin feri silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
gözlerin bir içim çaydi bizansta,
gözlerin,
ela tenesir uykularima kapanan kirik pencere...
SESSIZ
Kavun kokulu odalarin rahiyasidir
Karisan sulara
Senin fikrinle yogrulmus bir eser yoktur
Yüzümün sana tiraslanmis bölümünde
Çogu çiçekli
Kimi sarkilar geçer aklimdan
Sesime sesim dökülür
Bir issiz bir mutlu koro baslar
Ardindan
Sarkiya
Çünkü benim sessizligimde
Seninde sususun var.
SEVMEKTEN GIDINCE
Sen beni sevmekten gidince ben bana borçlu kaldim
Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldim
Gitme bir adim öteye gülüm bir adimda gurbet olur
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur
Ask yasaklandi artik halka açik yerlerde
El tutmak yol açiyor diye hesapsiz
Susmalara kaldirdik tüm tutusmalari
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çikmak
Artik yagmur sonralari toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah
Ve bir insan gözü yüzünden yüz gün art arda uyumamak
Kimse ölmesin diye
Kimsenin aklinda her sevdali verdigi sözü geri alacak
Günesi ayi ve hatta hiç bir tabiat olayi
Sahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi 24 saate çikarilacak meskun mahallerde aglamanin
Sen sesini alip gidince ben burda dilsiz kaldim
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldim
Gitme bir adim öteye gülüm bir adimda gurbet olur
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur
SON DURAK
kilitlenmis beton kanatlari kuslarin
oksit gibi yapiskan bir mayismayla agarmis gün
pas tutan kelimeler için bir iksir belki de
ya da aklina susamis sevgililerin safdilligi
acitmis ömrünü çekirgelerin
medyatik sorusturmalardaki enflasyonist yargilar
haber degeri tasimiyor haber spikerinin ölümü
herkes kendi mansetinde satir arasi
hiçbir bakisi aydinlatmiyor florasan bugusu
burasi son durak inecekler için son firsat
bir daha ne süper ne mega kupon verilecek
kalanlar soförün evini göremeyecekler hiçbir zaman
onlari sonsuza götürecek, afaroz edilmis bir merak
burasi son durak
hafizada kalan tek numara için
telefona uzanir elleri
ölümüne randevulu insanlarin
temize çekilemez not defterleri
SUSUSTU YÜZÜN
bu ufukta bitiyor yüzün
ve baska bir gökyüzü basliyor
komsu ellerle sarmalaniyorsun
yaniyorsun...
ne kadar övülsen az
avazim çiktigi kadar susuyorum
ismindeki sesli harfleri
mayinli bir gülümsemeyle
senin karasularinda olmak,
üstünde ilkbahar bir entari,
sanki
yeniden
eski bir öyküye baslamak...
yüzündeki o billur aksam kahvaltisi
sürgülerken özümü,
ne kadarini sustuk
konustuklarimizin?..
TARIHÇE
önce hain bir uykunun sevimsiz sabahi
gibi siradan mahmur,
ayni sabahin
ilk sicak çayi gibi ferah
bir karsilasma...
-Merhaba!
sonra güzel
ve en sicak gülüsmelerin ev sahibi
bir yüz...
-Görüsürüz!
derken
sanki elin elimde
kem gözlere keder
dünya güzeli sohbetler
-Ara beni!
ardindan
derimizin altina sizan
hani katiyen raki içme mecburiyeti çagristiran
bir korku ki
-Eyvah!
ve simdi
kalbimi karanliklarda hançerleyen
aklimi basimdan eyleyen
çok uzun yollarda
hiç uykulu otobüs saatleri gibi
acitan
kanatan
yani korktugumuz
yani basimiza gelen
büyüdükçe büyüleyen
ask...
-Seni seviyorum!
simdi sen
kalbimin közünde kivilcim kivaminda
agriyan...
YAGDIKÇA
Yerle yeksan, islak saçli, kem gözlü,
Kavim göçlerinden bu yana aglayan
Ve durmadan
Cep kanyagi yakiciliginda ezgiler
Çalan, çaldiran, yakalatan
Adi bende gizli bir kadindi Istanbul
Sehre bir yagmur yagdi
Ben agladim
Sevilirken ayrilmak mi kaldi Bizanstan
Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
Verilen sözler birdi edilen yeminler sifir
Esyalar alindi fotograflar söküldü
yerlerinden
Bir askin izlerini yok edecek yeni bir ask
siparis edildi yeniden
Bir sehre yagmur yagdi
Ben agladim
Kim daha çok yalan söndürdü çay
bardaklarinda
Hangisi talandi demli öpücüklerin
Ve bugularda yitirilen kimin adiydi
Bir asktan digerine kaç saate gidiliyordu
Soyulur muydu kabugu hayatin
Yoksa bütün vitamini kabugunda miydi?
Yagmur sehre bir yagdi
Ben agladim
Ben ençok seni götürdüm giderken
Aklimin nakliyesiydi asil yoran tasiyicilari
Yardan düsmüstüm yaralarim yardan armagandi
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acilarim vardi
Ben yagmur agladim bir sehre yagdi
Ben sehre agladim bir yagmur yagdi
Ben bir agladim sehre yagmur yagdi
Ben...
Yagmur...
Agladim...
YASAK
yasak bana gözlerini anlamak
ellerin
bana yasak
ah olaydim
gözünde yas
fikrinde telas
düsünce suçun
beraatin olaydim
fakat yasak
yasak bana gözlerini anlamak
ellerin bana yasak
ah olaydim
yüzünde sürgün
yataginda mülteci
vatanin
anayurdun olaydim
fakat yasak
yasak bana gözlerini anlamak
ellerin, uyrugum
bana yasak.............
YASAYABILME IHTIMALI
soguk ve sehirlerarasi
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani`de haslama yeme ihtimalini sevdim.
Ilkokulun silgi kokan, tebesir lekeli yillarinda
(ankara`da karbonmonoksit sonbaharlar yasanirdi o zaman)
özlemeye basladim herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,
adam gibi hasretleri özlemeye basladim sonra...
Bizim Kemalettin Tugcu`larimiz vardi...
Bir de camlarin bugusuna yazi yazma imkani...
Yumurta kokan arkadaslarla paylasilan
kahverengi siralarda, solculuk oynamaya basladik...
Ben doktor oluyordum sen hemsire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kirmizi boyalarla umut ikliminde harfler yaziliyordu, pütürlü duvarlara
ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçeyle...
Agbilerimizden ögrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi...
Ankara`ya usul usul karbonmonoksit yagiyordu.
Ve kapali mekanlarda sevismeyi öneriyordu haber bültenleri
Oysa Ankara`da hiç sevismedim ben.
Disiplin kurulunda tartisilan askim olmadi benim...
(Sinifça gidilen pikniklerde kiçimiza batan platonik dikenleri saymazsak...)
Ankara`ya usul usul kursun yagiyordu...
Ve belli bir saatten sonra sokaga çikmamayi öneriyordu haber bültenleri...
Oysa hiç kursun yaram olmadi benim...
Ve hiçbir mahkeme tutanagina geçmedi adim...
çatismalarin ortasinda sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece...
sana siirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde
ama sen yoktun...
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni tenefüs saatlerinde...
Okul servisi seni hep zamansiz, amansizca bir lojman griligine götürüyordu...
Ben, senin benimle Tunali Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum...
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
yaz sicagi topraga çekiyordu tenimin çatlamaya hazir gevrekligini...
Sonra otobüs oluyordum,
kirik yarik yolarin çare bilmez sürgünü...
Ne yana baksam dag ve deniz saniyordum Mus ovasinin yalanci maviligi...
Otobüs oluyordum bir süre...
Yanimizdan geçen kara trenlerle yarisiyordum,
yanagim otobüs caminin garantisinde...
Otobüs oluyordum...
Bir ülkeden bir iç ülkeye...
Çocukluguma yaklastikça büyüyordum...
Zap suyunun sesini basina koyuyordum sarkilarimin listesinin...
Korkuyordum...
Sonra iniyordum otobüsten...
Çarsidan bizim eve giden,
ömrümün en uzun,
ömrümün en kisa,
ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu kosuyordum...
Çünkü sonunda annem oluyordum
babam kokuyordum sonunda...
Soguk ve sehirlerarasi otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan...
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Van`daki bir kahvalti salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanlarin bildigi) bir yol üstü lokantasinda...
Ben seninle, Agri dagina mistik ve demli bir çay kivaminda bakan Dogubeyazit`in herhangi bir toprak daminda...
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli cografyasinda olma ihtimalini sevdim...
Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim!
YAZMAK IÇIN
mevsim disi
sarisin bir kederdin
soguk yazlikta...
Sayfiye hanimin tembel düslerine
ve çiplak ayakla
betona basiyordu yaz...
bense paslanmis bir keyifle
hayatimi yazamak istiyordum
sensizlige
gül bugusu bir edebiyat ariyordum...
her tanismada
bir "memnun oldum" öldüren
devrik katillerdik hepimiz
ve sen
faili yaz bir cinayettin
o maktül yazlik aksaminda...